Burjuva siyaseti tıkandığında, geçmişin anıları, burjuva siyasetinin aktörlerine gerçek bir çözümmüş gibi görünür. Elbette Marx'ın eserinden öğrenilecek olan, bundan çok daha fazlasıdır.
Ama, işte, basitçe tarih bilen biri, Mehmet Ali Bayar'ın 40 yıl sonra burjuva siyasetine, Süleyman Demirel'in 1960 darbesi sonrasında Adalet Partisi'nin liderliğine geliş seremonisinin bir benzeriyle şırınga edilmesi karşında, sadece bunun için bile Marx'a inanmaya devam edebilir. Haberlere göre, Amerika'daki Büyükelçilik Müsteşarlığı görevinden istifa eden Bayar, 'DTP'de siyaset yapmak üzere' eşi ve çocuklarıyla birlikte Türkiye'ye dönmüş bulunuyor.
Murad Edilen: İkinci Demirel
Bayar, kendisinden bahsederken, "genç" sözcüğünü sıfat olarak kullanmış. Basitçe biyografisini karıştırdığımızda gördük ki, evet burjuva siyaset sahnesini dolduran rakiplerine kıyasla genç, 1962 yılında doğmuş. Biz gazetelerin yalancısıyız, Demirel ailesinin çocukluğunu bildiği bir isim.
Babası Nuri Bayar, 12 Eylül öncesi dönemde Demirel'in en yakın yol arkadaşlarından biriymiş. 12 Eylül öncesi son Demirel hükümetinin Sanayi Bakanı olan Bayar'ın iki çocuğundan biri olan Mehmet Ali Bayar, Amerika'da New York Üniversitesi'nde ekonomi konusunda lisans eğitimi almış, bir de "master" yapmış.
Onu övenler, "Azerbaycan'ın bağımsızlık sancısı çektiği yıllarda Türkiye'nin Bakü Büyükelçiliğinde ikinci adam olarak görev yaptığı"nın altını çiziyorlar. Pek sözü edilmeyen bir özelliği, Cumhurbaşkanlığı döneminde Demirel'in dış politika danışmanı olması. Son olarak, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği Müsteşarlığı görevini yürütüyormuş. Herkesin bildiği akrabalık bağı ise, Bayar'ın sabık Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar'ın ağabeyi olduğu.
Anlaşıldığı kadarıyla (tabi tamamen tahminimizce) İsmet Sezgin, Demirel'e o kadar çok "Demokrat Türkiye Partisi'nin başına geç" demiş ki, Demirel de dayanamamış, "beni ne yapacaksınız, yaşlandım ve yıprandım, bizim bir Nuri Bayar vardı, iki de oğlu, birinden yeni bir Demirel yapalım" demiş... Başka nasıl olmuştur ya da olabilir ki?
Bayar da, daha havaalanında, Demirel gibi yapmış, "Ku'ran ve bayrak" öpmüş ve "Cuma namazını Adapazarı'nda kılacağını açıklamış." Burjuva siyaset mühendisleri, halkımızın ikinci Demirel'e teveccüh edeceğini umuyorlar, öyle anlaşılıyor.
Bayar ve Derviş
Burjuva siyasetinde Bayar'ı tehlikeli bir rakip olarak görenler, onu Kemal Derviş gibi göstermeye pek meraklılar. Her ikisi de uçakla Amerika'dan geldiği için, bu, çok da yanlış bir benzetme değil.
Yine de, söz konusu edilen Amerikan icazeti ise, onun peşinde gezinen en son "siyasi" Dünya Ticaret Örgütü toplantısında boy gösteren Recep Tayyip Erdoğan'dı. Tayyip Erdoğan'ı destekleyen Albayrakların gazetesi Yeni Şafak'ın Mehmet Ali Bayar'ın gelişini manşet yapması belki de en çok bu nedenle anlaşılabilir. Belli ki, icazet yarışı var.
Meraklıları karıştırmıştır ve yanlışsak düzeltir; bizim kısa araştırmamıza göre, Amerikan medyasında Mehmet Ali Bayar'ın, gizli kapaklı olmayan bir icazet etkinliğine katıldığı yansımadı. Öyle ahım şahım bir ABD yetkilisi ile yemek yediğini de duymadık henüz. Gizli kapaklı olanını ise bilemeyiz ama yine de Yeni Şafak'a güvenebiliriz: kimin icazetli olduğunu en iyi icazet peşinde koşanlar bilir!
Demokrat Türkiye Partisi (DTP)
Bayar gelene kadar, DTP'nin bilinen tek özelliği Demirel sever ve Çiller sevmez yıllanmış siyasetçilerin partisi olduğuydu. Şimdi de bilinen tek özelliği, birinci Demirel destekli ikinci Demirel başkanlığında bir parti olmak istediği. Tabii, bir de halkımızın anlayacağı (!)şeyler: Ku'ran, bayrak, namaz...
Programlarında bolca demokrasi lafı geçiyor geçmesine de, şimdiden belli bunun ne demokrasisi olduğu. Belli ki, mevcut koalisyon hükümetinin doğrudan sermaye transferi yapmakta ikircikli davrandığı Demirel aile fotoğrafının gediklisi burjuvalar için biraz daha fazla demokrasi istiyorlar, sömürme demokrasisi.
Programına bakılırsa, DTP, gerçekçi, reformcu ve yenilikçi bir merkez partisi. Ama "şimdi kime anlatacaksın bunları" diye düşünüyor olmalılar, "ikinci Demirel'e Ku'ran öptürmek, muhafazakarlık yapmak en iyisi."
Yine de özledikleri muhafazakarlık, 1960'lı yılların muhafazakarlığı herhalde, o yüzden, programları, 1961 Anayasası gibi. Ama ne ilginç, o Anayasa'nın memlekete bol geldiğini söyleyen de Demirel değil miydi? DTP'liler yılların siyasetçisi olduklarından, şu Demirelci siyaset ilkesine bağlı kalacaklarının güvencesini veriyor olmalılar: "Dün dündür, bugün bugündür!"
Patates Çuvalı
Tarih çok kuşkuya yer bırakmaz aslında. Burjuva siyasetinin krizini, aşağıdakiler (işçi sınıfı, emekçi halk) kendi demokrasileri lehine aşmayı beceremedikleri her an, burjuva siyaseti kendini yeniden kurmaya çalışıyor. Aşağıdakiler bir tehlike oluşturmadığı müddetçe, yönetenler, meşhur bir şarkıyı dillerine yeni sözlerle dolayıp gezinmekte bir beis görmüyorlar: "Yeni bir adam, yeni bir yalan, yine güldürecek bir kredi lazım / yeni bir oyun, yine bir soygun, bunlar için yeni bir fars lazım."
Egemenler açısından, şarkı da, yapılacak iş de belli, Türk köylüsünün, Bonaparté darbesini sessizlikle karşılayan Fransız köylüsü gibi olduğu, olması gerektiği ise tek temennileri: "Köylü ailelerinin her biri, hemen hemen tamamıyla kendi kendisine yeter, tükettiğinin en büyük bölümünü doğrudan doğruya kendisi üretir, böylece geçim araçlarını, toplumla bir değiş-tokuştan çok doğa ile yaptığı değişim yoluyla sağlar. Tarla, köylü, ailesi; onun yanında bir başka tarla, bir başka köylü ve bir başka aile. Bu ailelerden belli bir miktarı bir köy meydana getirir, belli bir miktar köy de bir idari birimi oluşturur. Böylece, Fransız ulusunun büyük kitlesi, aynı cinsten büyüklüklerin basit bir toplamı ile, hemen hemen patates dolu bir çuvalın bir çuval patates meydana getirmesi gibi, aynı biçimden oluşmuştur." (Marx)
Öyle olmasa, Bayar "Adapazarı'nda cuma namazını kılacağını" açıklamaya niye gerek duysun. Hiç yoksa, genel başkanı olacağı partinin programını anlatırdı, hiç yoksa memleket liberal görmüş diye bir kaç köşe yazarı da sevinirdi.
Biz, ister liberal, ister muhafazakar olsun (gerçi muhafazakarlıkla neo-liberalizmin -yeni sağın- arasında bir fark olmadığı artık yaygın bir tezdir) burjuva siyasetinin neye hizmet ettiğini elbette biliyoruz. Türk köylüsünün yan yana duran patates çuvalları olarak ömür tüketmesini istediğini de biliyoruz. Ama, artık, zaman o zaman değil...
Sadece bir şey eksik; işçi sınıfını ve emekçi halkı (yoksul köylülüğü, işsizleri), kendi tarihsel çıkarları doğrultusunda özneleştirecek siyasi ve kurucu bir irade... O irade olsa, burjuva siyaseti bu şarkıyı böyle söyleyebilir miydi?
Yeni Bir Fars
Şarkıyı mırıldananlar, gereğini de yapıyorlar. Hiç yoktan iki darbe geçirmiş Demirel trajedisinden daha iyi bir fars kaynağı mı olur? Hakikaten, Bayar, bu fars için bulunmuş en iyi kaftandır. Böyle durumlarda durumu en iyi anlatan sözler elbet daha önceden yazılmıştır: "onlar kendilerini ve şeyleri, bir başka biçime dönüştürmekle, tamamıyla yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile, özellikle bu devrimci bunalım çağlarında, korku ile geçmişteki ruhları kafalarında canlandırırlar, tarihin yeni sahnesinde o saygıdeğer eğreti kılıkla ve başkasından alınma ağızla ortaya çıkmak üzere, onların adlarını, sloganlarını, kılıklarını alırlar." (Marx)
Marx'ın anlattığı, bu küçük fars için biraz fazla bol gelir. Ancak, yoksul köylüleri, eski bol buğdaylı günlerin masalıyla uyutmak isteyenlerin yaptığı tam da bu değil midir?
Şimdi bizden şöyle bağırmamızı isteyerek komedinin ilk sahnesini kapatacaklar: "Demirel öldü, yaşasın Demirel!" Ondan sonraki sahneleri, ya birlikte yazacağız ve onlar sahneyi terk edecekler ya da daha ikinci sahnede gülerken bile acı çekmeye devam eden büyük izleyiciler olarak kalmaya devam edeceğiz. (MBM/NM)