Her ne kadar adları geçmese de, Yugoslavya'nın dağılmasıyla patlak veren Bosna Savaşı sırasında Romanlar da etnik temizliğe uğradılar. İtalya'da gösterilen konuyla ilgili iki belgesel insan yerine konmayan ve Dayton Barış Anlaşmasında Boşnak, Sırp ve Hırvat'ların yanında yer alamayan Romanların "diğerleri" olarak yaşadıkları tecrübelere eğiliyor.
Adisa ve Bin Senenin Hikayesi
Bu belgesellerden ilki 2004 yapımı olmasına rağmen İtalya'da ancak alternatif sinema ve festivallerde yeni gösterime giren "Adisa veya Bin Senenin Hikâyesi". Bu belgeselin antropolojik bir yaklaşımı var; ayrıca Romanları şiirsel bir dille anlatıyor.
Eski Yugoslavya topraklarında "Savaşın başladığını Romanlar gidince, bittiğini de geri döndüklerinde anladık" deniyor. Romanlar politikayla hiçbir zaman ilgilenmedikleri gibi bir başkanları yoktu ve bir devlete sahip olmadılar; ondandır belki uğruna savaşacak bir şey görmemeleri...
Savaşta taraf olmamışlar; gitmişler sadece: "Biz politikayı sevmeyiz, biz eğlenmeyi severiz, savaş istemeyen tek millet biz olduk!"
İtalyan yönetmen Massimo D. D'Orzi kamerasını Bosna'nın dağlarında yerleşik olarak hayatlarını sürdüren bazı "Kaloperi" Romanları'na mümkün olduğunca rahat etmelerini sağlayarak yönlendirmiş ve dünyanın birçok yerinde maruz kaldıkları ayrımcılık konusunda kendilerini konuşturabilmiş.
"Bizim işimiz gücümüz vardı, ticaret yapabiliyorduk, bize kimse 'Çingene' demiyordu, fakat etrafta ne zaman herhangi bir suç işlense, polis bunun hesabını bizden sorardı".
Savaş sırasında terk etmek zorunda kaldıkları memleketlerine tekrar dönmüş olmalarına rağmen eski nesil, gençlerin kimliklerinden utanarak dillerini öğrenmiyor olmasından şikâyetçi. Bin sene önce Hindistan'da doğduğuna inandıkları kültürleri Avrupa'ya ve tüm dünyaya yayılmakta olan asimilasyon dalgasından payına düşeni ne yazık ki almakta.
Zijo'nun yolculuğu
Zijo Ribiç sekiz yaşındayken, 40 kişiden müteşekkil paramiliter bir Sırp grubunun Zvornik'e yakın, Skoçiç adlı bir Roman köyüne baskını sırasında tüm ailesini kaybeden bir Roman.
Michael Joviç'in yönettiği "Zijo'nun Yolculuğu" adlı belgesel 1992 yılından itibaren Zijo'nun başına gelenleri sade bir dille anlatıyor.
"Çetnik" Simo ve oğlu Damer Bogdanoviç'in de aktif rol aldığı kıyımdan ölü sanılmasını sağlayan yaralar sayesinde kurtulmuş, yıllarca hem fiziksel hem de ruhsal travmalarını atlatabilmek için çeşitli kurumlarda bakım görmesine rağmen gözünün önünde meydana gelen katliamı unutamamış.
Köy meydanında toplanmış olan halkın şahitliğinde kadın ve reşit olmayan kızlara yapılan tecavüzlerin ardından köyde yaşayan 27 Roman'dan hayatları önceden kazılmış bir toplu mezarda son bulan 22'sinin ağırlığı sanki hâlâ üstünde. Fakat Zijo pes etmemiş ve 2004 yılında soydaşlarına karşı işlenen suçları dava eden ilk Roman olarak tarihe geçmiş. Halen sürmekte olan davanın sekiz sanığından beşi Belgrad'da tutuklu. Kendisi ise hikâyesini mümkün olduğunca duyurabilmek için diyar diyar geziyor, İtalya'da bile sergilediği mutfak becerileri sayesinde sempati kazanıyor. "Savaş kurbanları sayılırken bile bazı azınlıklar diğerlerine göre daha azınlık addedilebiliyor".
Coğrafyadaki 40-50 bin Roman'dan 30 bini etnik temizlikten nasibini almış, sürülmüş, toplama kamplarında tutulmuş, kadınlarına tecavüz edilmiş. Srebrenitsa'da katledilen Müslümanlar arasında 70 Roman bulunmasına rağmen Dayton Barış Anlaşmasında onların bahsi geçmemiş.
"Biz Romanlar da Bosna'nın bir parçasıyız, köpek değiliz" derken gün geçtikçe ırkçı tavırlarını sergilemekten utanmayan Avrupa Birliği'ne (AB) özellikle insan hakları konusundaki ilkelerini kabaca hatırlatmasının Avrupalıları rencide edebileceğini unutuyor herhalde. Oysa AB'ye yakında alınması heyecanla beklenen Hırvatistan'ın Lika bölgesinde daha geçenlerde Roman'lara karşı yürütülen ırkçı icraat ayyuka çıktı, farklı olanlara tahammülsüzlük tavan yaptı; ekonomik olarak çatlayan Avrupa'nın kültürel birliği sağlanamadan dağılacak gibi... (MT/HK)