Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, Ocak 2021'den bu yana toplanıyor. 10 Nisan'da başlayan panellerin dördüncüsü "Basında Ölülere Yönelik Şiddetin Yeri"ni kayıt çözümlerinden yayımlıyoruz. Kayıttan da dinlemek mümkün.
"Basında ölülere yönelik şiddetin yeri" paneli 22 Ağustos 2021'de gerçekleşti. Gazeteci Hüseyin Aykol'un moderetörlüğündeki programa Nadire Mater, Ayşe Güney, Ali Duran Topuz ile Veysi Altay katıldılar. Bu dizimizde paneldeki konuşmaların çözümlerini yayımlıyoruz, panelleri kayıttan da izlemek mümkün.
***
Ölüye saygı ve adalet demek, bunu konuşuyor olmak 21. yüzyılda gerçekten çok acı. Çünkü ölüye saygı aslında toplumların ortak değerleri üzerinden oluşmuş bir durumdur. Yani tüm topluluklarda tüm inançlarda, tüm etnik yapılarda ölüye saygı vardır. Bu tartışmasız bir konudur, ama biz bugün 21. yüzyıl Türkiye’sinde -dünya konjonktürü de böyle - maalesef ki böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Biz özellikle kadınlar olarak can güvenliğimizi ve yaşam hakkımızı savunuyor, bunun için mücadele ediyor olduğumuz bir zaman diliminde ölüm hakkı diye bir şey daha var. Yani ölüye saygı diye bir durum da var, bunu da konuşmak zorunda kalıyoruz.
Nadire Mater dedi ki “Ben hiç düşünmediğimi fark ettim.” Biz de çok uzun zaman önce bu konuyu tartışmaya başladık kendi ajansımızda ve diğer karma kurumlarda çalışan kadın gazeteci arkadaşlarımızla.
Çünkü kadın haberleri, kadın katli, kadınlar öldükten sonra yaşamları son bulduktan sonra tüm yaşamları ortaya seriliyordu. Özel hayatı, mahremiyet ortaya seriliyordu. Bunu biz de yaptığımızı fark ettik. Mesela, “katledilmiş artık fotoğrafını yayınlayabiliriz o zaman” dedik.
O yüzden çok fazla aslında üstünde düşünmediğimizi, doğallığında elbette bazı haklarını koruduğumuzu ama aslında çok daha hassas bir konu olduğunu fark ettik.
Erkek devlet-iktidar
Bu farkındalık da ancak böyle çalışmalarla da daha çok gelişiyor. Biz kadın gazeteciler açısında da böyle. Erkek ve devlet şiddetiyle karşı karşıya olduğumuz bir dönemdeyiz. İşte Ortadoğu için Üçüncü Dünya Savaşı tanımlaması var.
Böylesi bir dönemde, yani bundan önceki savaşlarda da yaşandığı gibi, kadınlar ganimet olarak görülüyor. Her alanda ilk kadınlar üzerinden politika yapılıyor. Sistemler kadınlar üzerinden örülüyor.
En yakını Afganistan örneği. Afganistan'da şu an Taliban bir rejim oluşturmaya çalışıyor kendince. Bunu da kadınlar üzerinden, kadınların hakları üzerinden yapmaya çalışıyor. İşte “şunu giyecek, bunu giymeyecek, şuraya çıkacak, buraya çıkmayacak” gibi.
Her iktidar, her devlet ilk anda kadına saldırıyor. O yüzden de biz hem ev içinde gördüğümüz şiddetin hem de dışarıda kurumsal alanda devlet tarafından gördüğümüz şiddetin kaynağının ortak olduğunu biliyoruz.
Çünkü evde erkek tarafından gördüğümüz şiddet de kaynağını erkek egemen devlet zihniyetinden alıyor, iktidardan alıyor. Zemini ona iktidar sunuyor.
"Makul kadın"
Mesela, karakola sığınan kadını korumuyor, hastaneye giden kadına darp raporu vermiyor; şikâyette bulunuyor, yargı cezasızlıkla ortaya bir sonuç çıkarıyor ve tüm bu devlet mekanizmaları evdeki erkekle işbirliği halinde kadına hem şiddeti artırıyor hem de kadın katliamlarına zemini oluşturuyor.
Hatta bunun için de çaba sarf ediyor özel olarak. Çünkü özellikle son dönem daha da artarak yaşadığımız bir durum var, ev içine hapsedilmek istenen, biat etmesi istenen 'makul kadını’ isteyen bir sistemle karşı karşıyayız. O yüzden bizim olabildiğince kamusal alandan çekilmemiz isteniyor.
Sözümüzü devletin edep çerçevesi içerisinde söylememizi, anne olmamızı, evlat yetiştirmemizi, Müslüman -devletin kendi koyduğu çerçevede- bir kadın olmamızı ve onlara biat edecek bir nesil yetiştirmemizi bekliyorlar.
Hiçbir haber
baştan savma verilmiyor
A Haber’den diğer kanallara kadar -bugün havuz medya diyoruz, geçmişte ana akım medya diyorduk- hiçbir dil, hiçbir söylem, hiçbir ifade, hiçbir görüntü öylesine sıradan ya da baştan savma verilmiyor. Hepsi özel savaş politikasının bir parçası.
Oluşturulmak istenen sistemin, kurulmak istenen, yayılmak istenen yeni ideolojinin bir aynası. Bu ideolojinin kamuoyuna, halka ulaştırma mekanizmasını oluşturuyor.
O yüzden de medya burada bence artık temel bir güç olarak oynuyor ve bazı savaşlar medya üzerinden bile kazanılıyor. Bugün dijital medyada yayılan haberler var, sonra ajansların gazetelerin yaptığı haberler var. Doğal olarak her yerde bu mekanizma örülüyor.
Dil
Biz kadınlar olarak da tam da burada dedik ki “hayır bu dilin değişip dönüşmesi lazım ki zihniyetinde değişip dönüşmesi için bir hamle, bir girişim olsun”. Bunu çok önemsedik.
Dilin değişip dönüşmesini sadece kadınlara, yani kadın ajansına mal etmiyorum. Kadının mücadelesi açısından çok önemli bir kazanım olarak görüyorum.
Ama bunda karma kurumlarda, basın kurumlarında çalışan kadın arkadaşların da çok önemli bir çabasının olduğunu vurgulayarak devam etmek isterim.
Kadın mücadelesinin bir parçası olarak, mücadelemizi basın medya alanında veriyoruz. Dilin değişim, dönüşümünü çok esas alıyoruz. Mesela kadın katliamı haberlerinde ‘katliam’ demek bizim açımızdan çok önemli. Çünkü artık cinayet biraz tekil ifade. Sanki bir adam bir kadını vurmuş, öldürmüş gibi bir algı oluşuyor.
Ama esas şey bu değil tabi ki, bunun sorumluları da var. O yüzden yaptığımız haberlerde, yani bundan sonrası açısından, kadın cinayetinden ziyade belki cins kırımı ya da kadın katliamı gibi daha bu cinayetlerin, bu katliamların bir politik karşılığının olduğu, başka sorumluların olduğunu da gösteren bir yerden yayın yapmak çok daha önemli.
Mesela kadın intiharlarının altında politik farklı nedenler, ailevi nedenler yatıyor. Bugün aile geldiğimiz aşamada devletin portatifi gibi çalışabiliyor, ölüme sürükleniyor kadınlar. O yüzden de bu açıdan katliam demek çok önemli.
Sorgulayan ve soran
Kadın haberlerine dair en temel yetersizlik failin diliyle, failin verdiği savunmayı esas olarak yapılan haberlerimizdi. Kadın katledilmiş, artık söyleyecek sözü yok, o failin söylediklerini çürütemezdi, onaylayamazdı da. Artık yok çünkü yaşamıyor ama failin söylemleriyle haberciliği özellikle havuz medya hala devam ettiriyor.
Failinin söylemlerini, “Beni aldattı, bu yüzden öldürdüm” demesini başlığa çekiyor, “Şort giymişti, vurdum, bıçakladım” deyişini başlığa çekiyor. Bunları şu an belki özgür basın, muhalif medya, daha demokratik çizgide yayın yapan medya daha az yapıyor.
Biz özgür basında da bununla karşılaşıyoruz ama hemen karşısında bir kadın refleksi gördüğü için daha temkinli, daha dikkatli, daha sorgulayan ve soran bir yerden yayın yapabiliyor.
O yüzden bunu biz önemli ölçüden aştık elbette, ama havuz medyada hala bu başlıklar üzerinden haber yapılabiliyor. Bu da toplumda söz hakkı olmayan ölünün yargılanmasına, katledilmesinin meşru gösterilmesine, katliamın daha da normalleştirilmesine dönüşebiliyor. Bu çok ciddi, çok büyük bir risk aynı zamanda. Bir de katliam biçimi çok detaylı bir şekilde veriliyor.
Ayrıntıya hayır
Bunun verilmemesi gerek, çünkü örnek teşkil ediyor. "Nasıl katledildi" sorusuna "bıçakla katledildi" deyip geçmek yetmiyormuş gibi. Kadın katlini magazinsel boyuta taşımayı, daha pornografik boyuta taşırmayı ve daha çok tıklanmayı esas alan bir habercilik, yayıncılık uygulanıyor.
Bu da kadının özel hayatını ortaya seren, neden katledildiğini, o zaman nasıl davrandığını, ne giydiğini, gece nereye gittiğini sorgulatıyor.
Failden çok kadının konuşulduğu bir cinayet, katliam haberi yayınlanıyor. Burada da fail aklanmış oluyor. O zaman toplumun bir kesim şunu söylüyor "adam namus için işlemiş bu cinayeti" ve detaylarına da haberlerde yer verince örnek teşkil ediyor.
Bu yüzden katledilen kadınların özel yaşamı, hayatı, ne giydiği, nasıl davrandığından ziyade faile odaklanan bir haberciliğin esas alınması gerekiyor.
Ben Kürdistan‘da yaşıyorum ve Kürt bir kadın olarak da bir taraftan mücadele ediyorum ve gazetecilik yapıyorum. Nadire Mater'in bahsettiği soruları sorduğumuzda gazeteci arkadaşlarımıza, inanın günde o kadar çok kadın katliamı ya da ölüm haberi geçmiş oluyoruz ki, sayamıyoruz.
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi Panellerini okumak ve dinlemek için tıklayın
Devlet şiddeti
Tüm bunların yanında biz devlet şiddetiyle de karşı karşıyayız. Mesela Ekin Wan çok yakın örneklerden biri. Çıplak bedeni teşhir edildi PKK militanı, gerillası olduğu için.
Bu, toplumun bir kesimi tarafından meşru görüldü. Kadınlar bedenleriyle bu savaşın bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor. Yine Barîn Kobanê en yakın 2018’de Türkiye'ye bağlı grupların Afrin’e saldırması sonucunda yaşamını yitiren YPJ militanlarından biri.
Öldükten sonra işkenceye maruz kaldı. Havuz medya “YPJ teröristi” diyerek durumu meşrulaştırmaya çalıştı. Tepkilerden sonra ÖSO [Özgür Suriye Ordusu] “soruşturma başlattık” açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Yine Hevrin Xelef örneklerden biri. Sokakta devlet şiddetiyle karşı karşıya kalan kadınların ölü bedenlerine şiddet uygulanıyor, tecavüz ediliyor ve daha farklı işkencelerden geçiriliyor.
"Ama"sız, "fakat"sız habercilik
O yüzden de habercilik yaparken biz “amasız, fakatsız” bir habercilik yapmak zorundayız, daha tarafsız bakmak zorundayız. Ölüye saygıyı toplumun ahlaki ve vicdani yapısıyla ele alıp değerlendirmemiz gerekir. Devletlerin yasaları çerçevesinde ele alıp değerlendirmemek lazım ya da onların ideolojisiyle ele alıp değerlendirmemek lazım.
Biz çocukken mahallemizde -kimin cenazesi geçerse, tanıyıp tanımama önemli değil- kapının önünde oturan bütün yaşlılarımız ayağa kalkardı, cenaze geçiyor diye.
Bir ölüye saygı bu toplumun bir gerçekliği, yansıması. O yüzden biz burayı referans alarak daha vicdani, daha ahlaki bir yerde durarak, ölülerin kimliklerine bakmadan işkenceye maruz kalan, şiddete maruz kalan tecavüze maruz kalan ölü bedenlere de saygıyı, onuru gözetmeliyiz.
Çünkü onur dediğimiz şey öldüğümüz zaman biten bir şey değil. O insanın onuru devam ediyor. Mesela biz haberlerimizde şunu düşünüyorduk eskiden, aile rencide olmasın, onun ailesi var, çocuğu var diyorduk.
Ama hayır, onun bir de kendi kişiliği var, kimliği var. O kimlikte rencide olmamalı, onursuzlaştırılmamlı, onuru kırılmamalı.
Mücadeleye devam
Bir devlet politikası olarak bu işkence, tecavüz ile “Ölüne bile tecavüz ederim senin, ölüne işkence ederim senin” mesajı verilmeye çalışılıyor. Özellikle de kadınlara dönük bu. O yüzden de burada özellikle bugün bizim Kürt kadınlarının yaşadığı, ama genelde tüm dünyada kadınların yaşadığı şeyler var.
Afganistan’da kadınlar da benzer durumlarla karşı karşıya. Bu bir devlet politikası, buna karşı da medyada olarak ortak bir dil, vicdan ve ahlakla yaklaşmamız gerekir.
Bence bu konudaki çaba ve gayret eminim kadın katliamlarında önemli. Biz havuz medyaya bile önemli bir yol katettirdik. Devlet yetkilileri bile bazı cümleleri kurarken tereddütte bulunuyorlar. O yüzden bu kadın mücadelesinin bir kazanımıdır, biz yıllardır mücadele ediyoruz.
Öldükten sonra da haklarımın korunacağından emin olmanın rahatlığı ve huzuru içerisinde mücadeleme devam edebilmeliyim, diye düşünüyorum.
Ben öleceğim ama beni sahiplenecek gazeteci arkadaşlarım var, benim onurumu yerde bırakmayacak gazeteci arkadaşlarım var diyebilmeliyim. O yüzden bu anlamda ortak bir sözü büyütmek bizim açımızdan çok önemli olur diye düşünüyorum. (AG/Lİ/LS/APK/KU)
* 21 Ağustos 2021'de webinar olarak gerçekleşen “Basında Ölülere Yönelik Şiddetin Yeri" paneli kayıtlarını Leyla İşbilir yazıya döktü, Dilan Karaman ve İnisiyatif'ten Lokman Sazan yayına hazır hale getirdi. Metindeki arabaşlıklamayı bianet yaptı. Manşet görseli ve metin görsellerini Korcan Uğur düzenledi. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi'ne çalışmayı yayımlama imkanı verdikleri için teşekkür ediyoruz.
e-posta: [email protected]
Ölüye Saygı ve Adalet Panelleri IV
Basında Ölülere Yönelik Şiddetin Yeri"
- Kamerayı nerden kurmalı?/ Veysi Altay
-Medya ölüye saygıda ağır bir saygısızlığı içinde taşıyor/ Ali D. Topuz
- Biz kadınlar diyoruz ki; dil değişsin, zihniyet dönüşsün/ Ayşe Güney
- Ölüm ve ölüyle ilgili haberler nasıl yapılmalı?/ Nadire Mater
- Bir "yeni" habercilik başlığı: Basında ölülere yönelik şiddet / Hüseyin Aykol