Böyledir, belki biraz da siyasetin doğasında vardır “biz”.
Bizden önce ve sonra.
Kimi zaman haklı da olabilir ama bir gerçeğe dayansa da sıklıkla abartı içerir.
Olumlulukları kendisiyle başlatmak, öncesini yok saymak, bu bir “tarz”dır.
"Biz gelmeden önce MR* mı vardı, tomografi mi, ultrasonografi mi vardı? Yok, yok, yok."
Cumhurbaşkanı 7 Haziran’da televizyonda böyle söyledi.
Türk Tabipleri Birliği’nin 19 yıl önce Haziran 1999’da çıkmış Sağlık Hizmetlerinde Teknoloji yayınını karıştıralım birlikte.
Ülkemizde 1985 yılında yaklaşık 34, 1990 yılında 90 olan bilgisayarli tomografi (BT) sayısı 1994’te 173’e, 1998’de 354’e çıkmıştır ve milyon kişiye 5,6 BT düşmektedir. Ülkemizde BT’nin yıllara göre sayısal gelişimi ele alındığında BT sayısındaki değişimin özellikle son yıllarda olduğu ve son 15 yılda bu cihazın sayısında yaklaşık 10 kat, son 5 yılda 2 katlık bir artışın gündeme geldiği söylenebilir. Ülkemizde BT sayısı yaklaşık aynı nüfusa sahip olduğumuz İngiltere ile yakın düzeydedir.
Aynı şekilde, 1994’te 38 olan MR sayısı da 1998 yılında 120’ye çıkmıştır. MR sayısı son 5 yılda yaklaşık 3.1 kat artmıştır. BT ve MR’ın sektörler arası dağılımı incelendiğinde özel sektörün %65,2 ve %69,1 oranında önemli bir ağırlığının olduğu görülmektedir.
US cihazı da … 1997 yılında Sağlık Bakanlığı yataklı tedavi kurumlarında 288 adet bulunmaktadır… … özel muayenehanelerde yaklaşık 3000 US cihazının olduğu tahmin edilmektedir.
Bu veriler ışığında 2002 öncesi Türkiye’de azımsanmayacak sayıda ulltrasonografi Ultrasonografi (US), bilgisayarli tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans (MR) olduğu açık.
2018 Sağlık Bakanlığı bütçe sunusunda da sağlık bakanı tarafından kullanılan görsel ve aynı tarihlerdeki bir gazete haberindeki rakamlar da aşağıda:
Sağlık Bakanı’nın sunusundaki 2002 verileri olsa olsa sadece Sağlık Bakanlığı’na ait (SSK ve diğer kamu kurumları, üniversiteler hariç) MR, BT, US rakamlarını yansıtıyor olabilir. Ancak her durumda 2002 öncesi ülkede US, BT, MR bulunduğu ortada. Kısacası Cumhurbaşkanı’nın ifadesinin gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok.
Cumhurbaşkanı’nın US, BT, MR bizden önce yok, yok, yok ifadesini belki kamuda bu cihazlar azdı, biz kamudaki sayıları arttırdık diye yorumlayabiliriz. Bildiğimiz bir gerçek var ki o da AKP’nin kamuda en verimli ve ucuz hizmet sunma yolu olarak hizmet satın almayı benimsediğidir. Dolayısıyla konuyu AKP’den önce US, BT, MR var mıydı yok muydu gibi gerçekle ilişkisiz ve anlamsız tartışmadan çıkartıp AKP’den sonra yani bugün radyolojik tetkik başlığında duruma bakalım.
Bir gazete haberi şöyle:
Türkiye, yılda 11 milyon MR taramasıyla dünya lideri. Devlet hastaneleri MR, BT cihazlarını taşerondan kiralıyor, çekim kotası vaat ediyor. Para, SGK’dan gelen 70 TL’den sağlanıyor. 836 cihaz hiç kapanmıyor, SGK zarar ediyor.
Türk Radyoloji Derneği’nin konuyla ilgili sorunları değerlendiren ve çözüm önerileri sunan Radyolojik Tetkik Yoğunluğu raporu var, Ocak 2018 tarihli. Kimi bilgiler değişik zaman ve biçimlerde basında da yer aldı.
Özetleyelim.
OECD 2015 verilerine göre MR çekiminde 1000 kişiye düşen OECD ortalaması 57 iken Türkiye 144 tetkik ile ilk sırada, BT’de ise OECD ortalaması 143 olup Türkiye 245 ile 9. sırada.
Radyoloji uzmanı sayısı ise Avrupa ülkelerinin birçoğuna göre yarı yarıya az. Sonuç aşırı iş yükü, tetkik başına 5 dakikadan az zaman ayırma. Tahmin edileceği gibi yetersiz sürede yapılan değerlendirme doktor için mesleki risk. Riskin “öbür yüzü” de hasta adına tanı güvenliğinde ciddi risk.
Yine aynı raporda 420 radyoloji uzmanının katıldığı anket verileri de yer alıyor.
Radyologlar tetkik isteyen hekimin istem öncesi hastasına yeterli klinik zaman ayırmadığını düşünüyorlar. Gereksiz tetkik isteminde hasta beklentisinin büyük rolü olduğundan, radyologların tetkiklerin gerekliliği hakkında hastalar kadar söz sahibi olmadıklarından yakınıyorlar. Tetkik birim fiyatlarının yetersiz olduğunu, hizmet alımlarının hizmet kalitesini olumsuz etkilediğini söylüyorlar, biliyorlar.
Hizmet alımı yapılan kurumlarda çalışan radyologların diğerlerine göre çok daha fazla iş yükü altında çalıştıkları da raporda yer alıyor. Yapılan değerlendirmelerin önemli çoğunluğu hizmet alımı yönteminin sorunları çok daha fazla arttırdığına işaret ediyor.
AKP’nin uyguladığı sağlık politikalarıyla sorunların daha da arttığı bilinen bir gerçek. Çözüm için yapılacaklar da (tedavi edici hizmetlere ihtiyacı azaltacak sosyal, siyasal, çevre/doğa vd iyileştirmelerden başlayarak radyolojik tetkik sürecindeki teknik önerilere kadar) aslında çok büyük ölçüde “yeni icatlar” olmayacak. Ancak önerilerin işe yaraması, yapılabilmesi için bütün bir mekanizmanın kar odaklı yapılanması, motivasyonu yerine bilimi, bilimsel yöntemi esas alan toplum sağlığı öncelikli bir anlayışla işletilmesi, bu yaklaşımla radikal müdahale ve yapısal reform adımlarının cesaretle atılması gerek.
Ekonomik boyutu da olan bir krizin eşiğindeki Türkiye’de “tasarruf baskısı altında” 1-3 milyon dolar maliyeti olan MR, BT, röntgen, anjiyografi, mamogafi gibi cihazların ülkeye girişi, sarf malzemelerinin tedariki vb dahil sürecin çekip çevrilmesi sorun olabilir.
O nedenle bu alandaki sorun çözümünde (de) ilk adım sürecin demokratikleştirilmesinden geçiyor, geçmek zorunda. Her düzeyde yerel katılım üzerine inşa edilen merkezi planlama olabilecek en gerçekçi ihtiyaç belirleme ve strateji oluşturarak kolektif yönetme mekanizması olarak esas alınmalıdır. Etkili, güvenli, toplumca ve sağlık örgütünce benimsenen, “ucuz” ve olumsuz yan etkileri olmayan uygun teknoloji kullanım ilkeleri temelinde nitelikli sağlık emek gücü tarafından cihaz kullanımı da en verimlisidir. (EB/HK)