Bugünlerde Amerika’da ve dünyada bir başka rüzgâr esiyor. Koronavirüs dışında başka haberler de yer almaya başladı yayın organlarında. Televizyon kanalları, gazeteler, sosyal medya bu haberlerle çalkalanıyor. Elbette bunların başında bütün ülkede çığ gibi büyüyen ve dünyayı etkileyen protesto gösterileri yer alıyor.
Polis şiddetine ve ırkçılığa karşı gösteriler durmak, tükenmek bilmiyor. Ancak bütün dünyada olduğu gibi, ana medya burada da "yakıp yıkma, talan ve yağma" haberlerine daha çok yer veriyor.
"Burada devrim yaşanıyor"
Berlin’den Şükrü abi bana soruyor: "Seattle’da neler oluyor?"
Seferihisar’dan Çömlekçi Koçoğlu, "Sakın sosyalizm filan ilan etmeyin, ben kapitalist Amerika’ya gelmek istiyorum" diyor. Seattle’da yaşayan ve yeni tanıştığım Emrah, "Abi bunu Gezi’yle sakın karşılaştırma, burada devrim yaşanıyor" diye beni ikna etmeye çalışıyor.
Nova, "Sokak festivali havası var her yerde, amacından saptı bu iş" diye yakınıyor. Başında her zaman uzun renkli bir kuş tüyü şapkasıyla gezen Buddy Foley "Polissiz bir dünyayı hayal edin! Mümkün" diye yazıyor. Yılların aktivisti değerli arkadaşım, abim Peter Lippman protestoların ses getirdiğine ve olması gerektiğine inanıyor.
Baştan başlayayım. Bir kere daha altını çizerek!
Mayıs ayının 25’inde Minnesota eyaletinin Minneapolis şehrinde polis bir adamı boğarak öldürdü. Beyaz polis, siyah adamı sahte yirmi dolarla alışveriş yaptığı suçlamasıyla tutuklayıp, ellerine arkadan kelepçeyi vurup yere yatırdıktan sonra, boğazına diziyle çökerek onu boğdu.
Bu arada polisin dizi altındaki siyah adam George Floyd "I can’t breath", "Nefes alamıyorum" diye inliyordu. Diğer üç polis de olanları izliyordu. Bir süre sonra siyah adamın inlemeleri durdu. 8 dakika 46 saniye sürdü bu işkence... Ve öldü.
"Yerin kulağı var" derdik bir zamanlar, şimdi yerin, yeryüzünün gözü kulağı akıllı telefonlar.
17 yaşındaki lise öğrencisi Darnella Frazier’in polisin biber gazı tehditlerine karşın cinayeti filme almasıyla, dünyada bir başka hava esmeye başladı. Polis şiddetine, ırkçılığa karşı bir hava...
"Black lives matter" "Siyahların hayatı değerlidir"
"Hava döndü"
George Floyd’un öldürülmesinden hemen sonra ülkenin hemen her yanında sokağa çıkan insanların haykırdıkları tek bir şey vardı. "Black lives matter!"
30 Mayıs’ta binlerce insan şehir merkezinde bir araya geldi. Korona korkusu yoktu kimsede. İnsanlar ellerindeki fazla maskeleri olmayanlara dağıtıyordu.
Polis göz yaşartıcı bombalar, biber gazları ve ses bombalarıyla göstericilere saldırdı. Bu arada bir polis aracının ateşe verildiği görüldü. Ellerinde süt bidonları ile polisin biber gazlarına karşı kendilerini savunan grupla, polis arasında kürsüde konuşmalar devam ederken çatışma çıktı.
Kırılan camlar, mağazaların içine dalıp talana başlayanlar kameralardan kaçmadı elbette.
Akşam beş ile sabah beş arası sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu yasak zaman zaman delinse de beş gün sürdü. Medya ardı ardına "talanı" öne çıkardı. Bizim buranın lüks semtlerinden Bellevue’de bile düzenlenen protesto gösterisi sırasında kimi mağazalar yağma edildi.
1999 Dünya Ticaret Örgütü toplantılarını protesto gösterileri sırasında da olmuştu buna benzer şeyler.
Ama kimse "neden, niçin" olduğuna bakmadan veryansın etti göstericilere. Burada en etkileyici yanıtı Kimberly Jones verdi.
Çatışmalar yaşandı
Bu arada bizim Seattle’ın restoranları, barları, geyleri, trans genderları, isyankar çocukları, evsizleri ve ayyaşlarıyla meşhur Capital Hill bölgesinde göstericiler ve polis arasında çatışmalar yaşandı.
Bir zamanlar eyaletin savcısı olarak da görev yapmış, seçilmiş ilk lezbiyen Belediye Başkanı Jenny Durkan polisin biber gazı, göz yaşartıcı bomba, plastik mermi kullanımını gösteriler süresince bir ay durdurmaya karar verdi. Belediye Başkanının emriyle polisler karakolu kapatıp terk edip gittiler. Polis istasyonuna giden 12. Cadde ile meşhur Pine ve Broadway arasındaki yollar barikatlarla kapandı.
Çadırını kapan geldi. Müzik, dans, eğitim çalışmaları bir yana çevre restoranlardan gelen yardımlar herkesi doyurmaya yetiyor. Kurulan tezgahlarda takas usulü giysi değişimler yapılıyor.
Bir tane al, bir tane bırak...
Küçük bir serigrafi tezgahında gömleklerinin, ceketlerinin arkasına "Black Lives Matter" yazdıranlar, çadırlarının yanına küçük bahçeler inşa edenler... Bizim Nova’nın dediği gibi sanki "sokak festivali var"!
Yaklaşık bütün binalar resimler ve sloganlarla donatılmış, anacadde Pine rengarenk ve desenlerle dolu, büyük harflerle "Black lives matter" yazılmış!
Ellerinde fotoğraf makinaları kentin başka bölgelerinden gelen onlarca "turist", "kurtarılmış bölge"nin fotoğraflarını çekiyor.
Gidebildiği yere kadar
Bugün, hiç alışık olmadığım, sabahın erken saatlerinde kalktım. Birkaç gündür sadece akşam saatlerinde gözleme gittiğim mahallede girişlerde bulunan görevlilerle sohbet ettim. Liam ve Charles fotoğraflarını çekmeme izin verdiler. Yanlarına yanaşırken "Otomatik silahlarınız, makinalı tüfekleriniz nerede?" diye sorunca güldüler ve yakalarındaki telsizleri gösterdiler.
"Peki nereye kadar?" diye sordum. Cevap: "Gidebileceği yere kadar!"
Polisin para musluğunu kessinler! O para evsizlere, akıl hastalarının tedavilerine harcansın.
Biz burada polissiz rahatız!
Polissiz de yaşayabiliriz.
Polis istasyonu kütüphaneye halk evine dönüştürülebilir!
Evet herkese yetecek kadar yemek var!
Belediye başkanı istifa etsin!
Polis şefi yalan söyledi, o da istifa etsin!
Adalet yoksa barış da yok!
Şimdi Seattle’ın Capital Hill bölgesinde yüzlerce insan CHAZ "Capital Hill Autonomous Zone" "Özerk Bölge", sonradan "CHOP" "Capital Hill Organize Protesto" ilan ettikleri üç beş sokağın arasında çadırlarda ve beysbol sahasında sessiz sedasız yaşarken; FOX TV ve Trump boş durur mu?
Fox TV önce fotoshop ile bölgenin girişine "Makinalı tüfeği elinde savaşa hazır bir adam" resmi yerleştirdi, Trump da hemen arkasından bizim Belediye Başkanı ve Vali'ye "Gelirsem dağıtırım" yollu bir posta koydu.
Belediye başkanı ve Vali’nin verdiği yanıt güzeldi. "İşimize karışma, demokrasilerde olur böyle şeyler, sen sığınağına geri dön!" Trump çenesini kapattı, Fox da o yalan haber ortaya dökülünce kaldırmak zorunda kaldı.
Sessizliğin sesi
Bütün bunlar olurken geçen 12 Haziran Cuma günü koronaya rağmen 60 bini aşkın insan sessiz sedasız, saatlerdir yağan yağmur altında bir araya geldi. İki park arasında geçen yaklaşık iki saatlik yürüyüşte her yaştan, her ırktan insan vardı. Saatler boyunca insanların adımlarından çıkan sesler, yürüyüşü havadan izleyen helikopter ve yağmur sesine karıştı. İnsanlar birbirleriyle konuşmamaya bile özen gösterdiler.
Yürüyüş bitene dek tek bir slogan atılmadı...
Motorsikletli trafik polisleri trafiği kontrol amacıyla ana sokakların başlarını kapatmıştı.
"Sessizliğin büyük ses getirdiğine" binlerce insan burada tanık oldu…
Ancak bilmem oralarda ana medyaya nasıl yansıdı!
Ben de 8 dakika 46 saniyelik bir küçük sessiz filmle dayanışmaya katıldım.
Dayanışma büyüyor
Huzur içinde uyusun, Türkiye sosyalist hareketinin yiğit insanlarından sevgili Alparslan Bayramgil, bir seferinde bana "Beni de götür Amerika’ya, orada devrim olmayınca burada da olmayacağa benziyor, orada başlatalım devrimi" demişti. Saygı ve sevgiyle, gülerek anarım kendisini.
Elbette protestolar ses getirdi ve yıllardır varolan polis şiddetine ve silahsız siyahların öldürülmesine karşı insanlarda bir birlik dayanışma oluştu. Floyd’u öldüren ve cinayeti izleyen polisler önce görevlerinden alınmışlardı, sonra tutuklandılar ve cinayet işlemek ve cinayete tanık olmak suçlarından yargılanacaklar.
Ama buradan bir devrim çıkmaz…
Protestolar polis örgütünün yeniden düzenlenmesi konusunda bütün eyaletlerde önemli derecede ses getirdi. Bu arada bir provakasyondan söz ediliyor... 4 Temmuz ABD’nin Bağımsızlık kutlamalarında silahlı sağ gurupların "kurtarılmış bölge"ye saldıracakları ve polisin de hemen ardından bu dayanışmayı "silip süpüreceği" yolunda…
Bu akşamüstü aralarında siyah insanların da bulunduğu, ellerinde Amerikan bayraklarıyla, başlarında Trump şapkalarıyla gelen küçük gruba "Faşistler", "Fuck Trump" gibi laf atmaların dışında "tahammül edildiğini" görünce "Bu da ancak Amerika’da olur" dedim.
Sevgili,
Bu mektubu sana yazdığım saatlerde memlekette 15-16 Haziran işçi direnişinin 50. yılı anılıyor. O yıllardan bu güne neler neler yaşandı... Toplumsal ilerlemenin halk kitlelerinin dayatmasıyla olacağı gerçeğini bir kez daha yaşadık, yaşıyoruz.
"Hava döndü."
Bakalım daha nelere tanık olacağız...
Şimdilik bu kadar.
Sevgiyle kal.
Dost selamlar.
(SU/EMK)