Önce İnek Bayramına kimlerin katılacağı, sonra olamayacağı en sonunda da olursa nasıl olacağını buyurdular. İçinde suistimal, arındırma gibi laflar geçen iki satırla. Şenliği arındırabileceğini sananlar var. Bu dünyadan Bahtin geçmemiş gibi.
Oysa onun anlattıklarından biliyoruz insanın ve insan ilişkilerinin tamamen farklı, gayrı resmi yönlerini sergileyen, resmiyetin dışında ikinci bir dünya, ikinci bir hayat kuran gülmeye dayalı komik biçimlerin insanlık tarihindeki yerini. Sanatla hayat arasındaki sınıra ait olan karnaval imgelerinin aslında hayatın belirli bir oyun kalıbına göre şekillenmiş olduğunu da biliyoruz[1].
Halkın gülmeye dayanarak örgütlenen ikinci hayatı olan karnaval zamanlarında özgürlüğün, eşitliğin ve bolluğun ütopik alanına girilirdi. Karnavallar, “resmi bayramların aksine, egemen hakikatten ve kurulu düzenden geçici bir özgürleşmeyi kutlardı; tüm hiyerarşik rütbelerin, ayrıcalıkların, normların ve yasakların askıya alınışının altını çizerdi. Karnaval zamanın hakiki bayramıydı; oluşun değişimin ve yenileşmenin bayramı. Ölümsüzleştirilmiş ve tamamlanmış her şeye düşmandı.” Bunu okuyunca bayramları yasaklama arzusu duyarsınız. Eğer nereyi yönetiyorsanız orayı; yasaklarla, emirlerle, düşmanlık, yetki ve güçle yönetiyorsanız, sizi yönetebilir hale getiren tek şey hiyerarşik rütbelerse bunları askıya alışı sizi çıplak bırakır. Ve 300 yıldır, çıplaklığı göze alamayacağımız zamanlar yaşandığı için dünya püriten -yalnızca kendi istediğini, istediği biçim ve zamanda çıplak bırakan- bir örtüyle kaplandı. Bu dünyada artık çıplak kalmanın bir bedeli vardır o nedenle de sizi saran örtü neyse ona sıkı sıkı sarılırsınız.
İstemezsiniz, yasaklarsınız. Çünkü karnaval dilinin özgül mantığı sizi yönetmeye kadir kılan aletleri elinizden alır. Bu “bir ‘tersyüz olma’ mantığıdır, sürekli bir ‘ters dönme’, sürekli bir yukarıdan aşağıya, önden arkaya kayma hali, sayısız parodiler, gülünçleştiren taklitler, hakaretler, zındıklıklar …” Halk kültürünün ikinci dünyası böyle kurulur der Bahtin, “bu belli bir dereceye kadar karnaval dışı hayatın parodisi, “tersyüz olmuş dünya”dır. Bir uyarıyla, salt olumsuzlama değil, hayat veren bir mizah çünkü karnaval gülüşü müphemdir; hem neşeli ve zafer dolu hem alaycı ve taklitçidir, söyler ve inkar eder, gömer ve hayat verir. Devam eder Bahtin “karnaval ruhunun etkisi insana keşiş, rahip, akademisyen gibi resmi konumları terk ettirir, dünyayı bir de gülen yüzüyle algılamaya zorlardı”. “Resmi konumları terk etmek” kulağa korkutucu geliyor olmalı. Çünkü karnaval ruhunun grotesk imgeleri “itibarsızlaştırır, yüksek, ideal, soyut olan her şeyi yukarıdan aşağıya indirir; yukarıdakileri maddi düzeye, çözülmez bütünlükleri içinde dünya ve bedenin alanına aktarır.” Sizi yönetebilir hale getiren tek şey o resmi konumlara yerleşmeyi sağlayan takdir ise ve itibarınızda ondan neşet ediyorsa kesinlikle korkutucu olmalı. Yasaklarsınız.
Başta yapmam gerekeni şimdi yapıyorum. Bütün bunları Bahtin Ortaçağ Avrupası için söyler. Fakat yukarıdaki gibi tarihsizleştirmeye cesaret etmek için bir nedenim var. Ortaçağ’dan modern zamanlara gelirken karnaval ruhunun nasıl aşındığını şöyle anlatır:
XVII. yüzyıldan başlamak üzere halk kültürünün ritüel, gösteri ve karnaval biçimlerinde istikrarlı bir daralma gözlenir. Bu dönemin sonuna doğru bu biçimler iyice küçülmüş ve önemsizleşmişti. Bir yandan devlet, şenlikli hayata tecavüz edip onu resmi bir geçide dönüştürmüştü; öte yandan bu şenlikler kapalı kapılar ardında yapılır olmuş, ailenin mahrem hayatının bir parçası haline gelmişti. İçinde barındırdığı özgürlükle, yüzü geleceğe dönük ütopik karakteriyle karnaval ruhu azar azar tatil havasına dönüştürülmekteydi. Bayram halkın ikinci hayatı, geçici yeniden doğuşları ve tazeleyici olmaktan neredeyse tamamen çıkmıştı.
Ve son cümledeki “neredeyse” sözcüğüne dikkat çeker. Neredeyse, çünkü popüler şenlikli karnaval ilkesi tamamen yok edilemez. “İstediği kadar daraltılmış, zayıflatılmış olsun, bugün bile hayatın ve kültürün çeşitli alanlarında var kalmaya devam ediyor.” Mesela XX. yüzyılın ortasında kapitalizmin kalbinde dolaştı karnaval ruhu, Woodstock’ta. Kilisenin, toprak beyinin ya da çiftlik sahibinin değil orta sınıf ahlakının karşına dikildi. Binlerce genç karnaval maskeleri takmak yerine soyundular. Bedenlerinin yan yanalığını ve arzularının genişliğini günler süren bir esrikliğe teslim ettiler. New York’un kırından dünyaya müzikle sesini bulan Dionysosçu bir ruh üflediler.
Grotesk imgeleri ve yaşayan karnaval ruhunu her zaman böyle güçlü biçimde göremeyiz elbette. Bu ruhtan esinlenen, tersyüz eden anlatılardan fragmanlar taşıyan şenlikler görürüz. Ahali, -haydi biz buna öğrenci diyelim-, meydanı –buna da kampus diyelim- ele geçirir. Ne kadar süreyse -2 gün olsun- orayı onlar idare ediyor gibi olur. Ayaklar baş olup hüküm verirler, ferman okurlar, ilahi olanı parodileştirirler. Buraya Dionysosçu ruhun meskeni diyemem çünkü esrikliğinin de altüst edişin de sınırları vardır ama neşeli bişeydir. Bu topraklara da ancak bu kadarı düşmüş. Kendinden geçmiş değil, bira sarhoşu; sınırları yıkan değil ötesinde dolaşmaya çıkan; danışıklı fakat neşeli, gürültücü. Tahammül edemedikleri, arındırmaktan bahsettikleri şey bu, kendisi bile değil “karnaval özlemi”. Ama göremedikleri şu antikiteden bugüne evet belki giderek aşındı, daraldı çoğu zaman kendisi yerine sureti göründü hatta fragmanlaştırıldı ama yok olmadı. Bütün iktidarlar, bütün asimetrik ilişkiler bu ilişkileri alt-üst eden anlatılarla birlikte yaşamak zorundadır. Madun gruplar, en alttakiler, yönetilenler, ne derseniz; egemenleri, en üsttekileri, yönetenleri aşağı çekmeyi, onları dünyanın gerçeğine salmayı, bedenin gerçek sınırları içinde görmeyi başaran anlatılar kurmayı sürdürdüler. İktidarın en kırılgan dolayısıyla en sert, ara alanlara en tahammülsüz, neşeye, gülüşe, gürültüye ve sarhoşluğa en düşman oldukları zamanlarda bile. Eğer bir gün dünyanın bir karnaval alanı olacağına inanıyorsak işte o ruhun görünüp kaybolmalarını fark edebilmemizdendir. Dünyayı dolaşan hayaletlere inancımızdandır.
Biraz abarttım, evet abarttım. Madem karnavaldan bahsediyoruz, olsun. Bayramları yasaklanan ve iki gündür adrenalinden sarhoş olan Mülkiye Tüllabına, yan masadan bir şarkı gelsin:
(İK/BK)
[1] Bahtin, M., (2005), Rabeleis ve Dünyası, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.