Önümde bir video, AKP’ye yakınlığı ile bilinen bir medya kuruluşunun internet sitesi yayınlamış. Tahrip olmuş çok katlı bir binanın önüne çember biçiminde dizilmiş, elleri silahlı, çevresi bol bayraklı özel harekatçılar hep bir ağızdan bağırıyorlar:
“…
Ben Türk komandosuyum
düşmanı çelik pençemle ezerim
her yerde ben varım
havada, karada, denizde, çölde
batakta, çatakta
Silopi’de, İdil’de, Cizre’de, Nusaybin’de,
Yüksekova’da, Sur’da
Şırnak’da, Şırnak’da, Şırnak’da, Şırnakda, Şırnak’da…”
Benzer manzaraya ve aynı sözlere; Sur’da, Silopi’de, Nusaybin’de de rastlıyoruz. Tek farkla; hangi kentte icra ediyorlarsa bu eylemi en sonunda defalarca tekrarlanan nakarat, o kent oluyor! Militarizasyonun şahikasında diller adeta nefret kusuyor!
***
Son bir haftada yıkıntılar içinde üç kent görüntüsü düşüyor medyaya. Biri Şırnak’a, diğeri Yüksekova’ya, sonuncusu da Nusaybin’e ait: Yıkılmış binalar, bir zamanlar ev olduğu sanılan yıkıntılar, bayraklar, tanklar… Üç kente ait görüntülerde oldukça sarsıcı, kışkırtıcı ve düşündürücü...
Hele hele operasyonların bittiği en son duyurulan Nusaybin’e ait olanı! Belleğimizin ezberi bize söylemese ya da söylenmese orasının yedi bin yıllık kent Nusaybin olduğu, “ bülbül ötmez bu viran kimin yurdu?” diye soracak insanlar… Kuş konmasın, insan gelmesin istenmiş adeta… Canlıya düşman bir arazi parçası gibi… Her yıkıntının başındaki bayrağa bakan, nasıl bir kan öyküsünün “zaferi” bu… “Kimin, neyin fethi bu” diyecek belki… Yıkıcı nefretin zirvesi görüntüler…
***
16 Ağustostan bu yana yaşanan kent kuşatmalarının bilançosu düşüyor aklıma!
10 ay içinde (ve aslında 10 yıl kadar eski bir zamanmış gibi öncesini unutturacak şiddette) 1 il, 22 ilçe ve bu kentlerin onlarca mahallesinde 64 kez toplam 1139 gün sokağa çıkmak yasaklandı.
Şırnak ve Nusaybin’e yapılan operasyonların 61 gün sonra, yani 3 Haziranda sona erdiği duyurulduğu halde; Sur’da ise 10 Martta bittiği duyurulduğu halde sokağa çıkma yasağı, hala tam zamanlı olarak sürüyor. Diğer kentlerde gece aksamlı!
Cizre, Silopi, İdil, Şırnak, Yüksekova, Nusaybin ve Sur’da ablukalar başladığından bu yana HDP verilerine göre 783 kişi yaşamını yitirdi. Bu kişilerden 217’sinin kimlik bilgileri henüz tespit edilemedi, önemli bir kısmı aileleri beklenmeden ve belirlenmeden kimsesizler mezarlığına birer sayı olarak defnedildi. En az 179 kişinin yanmış parçalanmış bedenlerinin çıkarıldığı Cizre bodrumu birçoğuna yaşananın da yapılanın da özeti gibi geldi…
Ve şimdi Nusaybin bayraklarla donatılmış o korkunç yıkım kareleri ve kurgu olduğu söylenen aşağılayıcı “teslim alma” görüntüleri kadar; operasyonun bittiği gün ajansların geçtiği bir haberle bu özete bir gönderme gibiydi: 20 kişi Kamışlo sınırında askerler tarafından infaz edilip yakıldı! Henüz yalanlanmayan bu iddiayla beraber, anlaşılan o ki Cizre bodrum vahşetine bir de sınır vahşeti eklendi…
Velhasıl… Bu savaş da ne evler, ne yollar, ne kentler bütün kalabildi ne de bedenler… Peki ya ruhlar? Ablukalar içinde paramparça olmuş kentleri gibi insanlar… Aynı zamanda öfkeli…
50’sini çoktan geçmiş İdilli anne; “80 vekil gönderdik de meclis ne yaptı? Anladık ki biz direnirsek var olacağız” dediğinde aylardan Eylüldü… Kendisine yaşatılacak en büyük cehennemin 9 gün süren ilk abluka olduğunu sanan Cizrelinin “hani biz kardeştik” siteminin üzerine yağan 79’günlük son ablukadan sonra artık hiçbir sitem işitmez olduk… Sur’daki delikanlının: “Üvey evlat bile olamadık bu devlete, artık kimsenin evladı olmayalım” demesinin üzerinden üç hafta geçti…
Bu kentlerin insanlarının dilinde ise aylardır değişmeyen hep aynı ortak soru: Peki artık nasıl birlikte yaşayacağız? Her yaşanan şiddette, tarifsiz yıkımda yanıtının aranmasından vazgeçenlerin sayısının da hızla arttığı bir soru bu!
***
Bundan üç buçuk ay önce yaptığımız bir kamuoyu araştırmasın da “Son dönemde yaşananların birlikte yaşam duygularına etkisini” ölçmek istemiştik. Gelen yanıtlardan çıkan veri ülkenin bütünlüğünü savunanlar açısından kaygı verici nitelikteydi. Zira katılımcıların yüzde 18,8’i birlikte yaşam duygusunun tamamen kaybolduğunu, yüzde 53’e yakını ise birlikte yaşama dair duygu ve düşüncelerinde zayıflama yaşandığını dile getiriyordu. Tüm her şeye rağmen birlikte yaşam olanağının henüz olduğunu düşünen yüzde 61’lik bir kesim ise umut edebilmenin gücünü gösteriyordu…
Ne var ki birlikte yaşam duygusunun hızla zayıfladığını tespit eden bu çalışma yapıldığında henüz Nusaybin, Şırnak, Yüksekova yaşanmamış, yukarda anlattığım ve sosyal medyaya sunulmuş görüntüler izlenmemiş, acil kamulaştırma yasası çıkmamış, dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin tasarı meclisten geçmemişti… Eğer birlikte yaşam konusunda gerçekten kaygısı olan kim varsa onlara seslenmeliyim ki; yukardaki kaygı verici verilerden ilkinde ciddi bir yükseliş, ikincisinde de ciddi bir iniş eğilimi gözlüyoruz.
Özetle Yaşanan yıkım, şiddet ve ölümler; bu şiddetin oldukça ırkçı, cinsiyetçi, militer gösterileri artık sadece birlikte, bir arada eşitçe yaşama duygusunu yükseltmiyor, olanağını da tüketiyor… (YG/HK)