Bazı cinayetlerin adı konamaz. Marillee Strong, “silinen” kaybolan, öldürülen kadınlar adlı incelemesinde ABD’de kaybolan bazı kadınların izini sürüyor. Ansızın yok olan ve sırra kadem basan kadınların, sevdikleri ve güvendikleri erkekler tarafından öldürülmelerinin öykülerini aktarıyor. Çok ince planlar yaparak eşlerini öldüren “matem tutan” kocaların işlediği cinayetlerin kanıtları yıllar sonra bazen de rastlantısal olarak bulunabiliyor.
Türkiye’de kadınların öldürülmesi, haberlerde hava raporu gibi her gün yer alan sıradan bir olay. Yapılan çalışmalarla her üç kadından birinin fiziksel şiddete maruz kaldığını biliyoruz. Her sınıftan her yaştan kadın eş veya eski eşinin şiddetini yaşayabildiğini görüyoruz. Feministlerin kadın hakları savunucularının yıllardır bildiği ve önlem alınması konusunda uzman olduğu bu gerçeği, aile içi kadına yönelik şiddetin varlığını artık resmi yetkililerde kabul ediyor. Ancak sorunun çözümü ve gerek koruyucu önlemler gerek caydırıcılığı arttırabilecek cezalar konusunda etkin tedbirler alınması gerektiği konusunda görevlerini ihmal ediyorlar.
Duyarlı kadın gurupları ile resmi yükümlülükleri olan sorumlular hem fikir değil. Maalesef kadına yönelik şiddet konusunda deneyimi ve birikimi olan kadın kuruluşları devre dışında bırakılıyor. Bunu son örneğini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, GREVIO adayını belirleyecek 6 kamu+3 STK üyeliğinden oluşan seçici kurul meselesinde İstanbul Sözleşmesinin mantığına ters ve anti-demokratik çalışmalarının bir örneğini sergiledi. Yorum falan değil, durumu aileden sorumlu olup, kadın cinayetlerinin kendi çalışma alanına girmediğini belirten bakanın beyanatlarından öğreniyoruz. Kurula seçilecek adayların kadın ve şiddet konusunda yıllardır emek veren birikimi olan STK’lar tarafından olmaması için özen gösterildi.
Bu yazıyı yazmaya son günlerde basına yansıyan eşini öldüren ve intihar eden erkeklerle ilgili haberler neden oldu. Daha açık ifade edersem eşlerini öldürmeye ve ardından kendi iradeleriyle yaşamlarına son vermeye karar veren erkekler.
Bazı öldürme olaylarına farklı bir ton verilebiliyor. Mesela kendisini öldürmeden önce eşini de öldüren erkekler eşine çok aşık ve bağlı tutkulu olarak sunuluyor. Nerede ise bu aşk öyküsüne imreneceğiz…
Aslında çifte intihar olarak sunulabilen bu durumlar apaçık bir cinayet, çoğu zaman böyle görülmese de bu "cinayet"ler planlı olarak işliyor.
Eşini öldürüp ardından intihar eden kişilerin nerede ise tümünde infazı yapan erkek. Koca önce karısını öldürüp sonra intihar ediyor. Bu tür çifte ölüm olayları sıklıkla, 55 yaş üstünde kişiler uygulandığını ve bu yaş grubunda gençlerden iki kez daha yüksek olduğunu belirtiliyor dış kaynaklarda. Aynı yaş grubuna giren kadınlarda eşini öldürme ve ardından intihar etme olaylarının çok çok seyrek olduğu bildiriliyor.
Türkiye’de yaşanan kadına yönelik aile içi şiddeti ve cinayetleri biz ABD ve batı Avrupa’dan öğrendik. Aslında yerli kaynaklar çok zengin. İzlenimlerimizden yola çıkarak, bizdeki olaylarda yaş farkı olan evliliklerde, 55 yaş üstü erkekler ve her yaştan kadınlar diye düşünülebilir.
Kalan yakınlar da, uzun süreli mateme gebe bırakıyor. Burada sözünü ettiğim cinayetlerde çocuklar veya diğer kişileri öldürme eylemi yok. Sadece eş öldürülüyor. Tabii ki babalarının annelerini öldürdükten sonra intiharına tanık olan, her yaştaki çocuk olaydan etkileniyor ve travmatize oluyorlar. Ailenin yakınları, çocuklar ve komşular için travmatik bir durum yaşanıyor.
Planlı cinayetler; Akıl hastası savı geçerli değil
Bu tür “cinayetler”in ansızın olmadığı anlaşılıyor. Önce eşini öldürüp ardından kendisini öldüren erkeklerin dosyalarını incelemiş olan araştırmacılar tahmin edildiği gibi olayın ansızın cinnet geçirilip, kendini kaybeden kişiler tarafından yapılmadığını, planlanarak yapıldığını belirtiyor.
Hemen daima, ani bir “cinnet geçirme” değil, uzun zaman önce tasarlanarak gerçekleştirilmiş olaylar. ABD’de yapılan bir çalışmada Donna Cohen yaşlı kadınların yaşadığı ve “öldürenin akıl hastalığı savı ile” pek de tartışılmayan bir şiddete dikkat çekiyor: Olayların tümünde ortak olarak, çiftin ilişkisinde, kocanın algıladığı, kabul edilemeyen bir tehdit var. Bu tehdit değişebilir, örneğin huzur evine gitme/ yollanma, gerçekte var olan veya öyle algılanan bir sağlık sorunu, evlilikte çatışma ve şiddet olabilir. Kadın kurbanın ölme isteği yok ve planlardan haberi yok. Sıklıkla kadınlar kendilerini müdafaa edemeyeceği, kaçamayacağı durumlarda gafil avlıyor mesela uykuda öldürülüyorlar.
İşin özü eşinin kendisini terk etmesini “kaldıramayan” veya kendisini öldürmeye karar veren erkek, eşini de birlikte götürüyor. Psikolojik otopsileri yapılarak daha sonra incelenen vakalarda, katil olan kişinin olayın ardından kendisini öldürmüş olması durumun niteliğini ve cinayet olarak tanımlanmasını gölgeliyor.
Anası babasını birlikte yitirmenin dehşetini ve acısını yaşayan çocukların durumu çok zor. Erişkin yaşta olup babasının bir katil olarak intihar ettiğini kabul etmesi ve annesinin bir cinayete kurban gittiğini kabulü de zor. Çocuklar, durumu bir hastalık mazereti ile kapatarak acıları ile başa çıkmaya çalışıyorlar. Kısaca, bu tür cinayetlerin bir hastanın eylemi olarak değerlendirilerek üstü örtülüyor.
Ani cinnet veya akıl hastalığı varsayımı çok kere doğru değil. Doğru olduğunu kabul edersek, dolaylı olarak ağır ruhsal hastalıkları olan ve bu nedenle başkalarını öldürme riski olan kocalara eşini öldürmesi için yeşil ışık yaktığımızı da kabul etmeliyiz. Karısını öldürüp ardından ölen kocalar, bu infaz kararını sevgi veya alturistik bir eylem olarak ve ortak bir özkıyım anlaşması olarak gerçekleştirmiyor.
Kadının yanarak azize olma şansından feragat etmesi de zor.
Türkiye’de yaşadığımız bu durumun “kültüre uygun olarak” tanımlanan Hindistan’da yaygın olan dul kadının eşi ile birlikte gömülmesi ile aynı kapsamda düşünebiliriz.
Hindistan'daki Brahmanların bir geleneğine göre, evli bir adam öldüğünde, karısı azize olabilmek istiyorsa, kocasının yanında diri diri yakılmaya razı oluyormuş. Buna sati (Dul Yakma/ Dul ateşi) adı veriliyor. Yine inanışa göre kocası ile beraber yakılan kadın 35 milyon yıl cennette yaşamayı garantiliyormuş. “Kocası ölen kadın ölmek ister" geleneğini bozan ve yanmaya hayır diyen kadın azize olma şansını kaçırdığı gibi, saygınlığını da kaybediyor. Korkak ve geleneklere karşı koyan “uygunsuz kadınlar” oluyorlar. Kocasından sonra yaşama hakkını uygunsuz gören bir anlayış söz konusu.
Hindistan’ın İngiliz sömürgesi olduğu devrede bu uygulama yasaklanmaya çalışılmış ama başarılı olamamış. Bu gelenek 1950’de yasaklanmış ve resmi istatistiklere göre, 1947’den beri çok az sayıda sati uygulaması gerçekleşmiş. 40 milyona yakın dul kadının yaşadığı Hindistan’da Sati ile mücadele eden sivil toplum örgütleri, yakılanların sayısının bunun çok üzerinde olduğunu Hindistan’da senede bin kadar dul kadının kocasının arkasından kendini yaktırdığı ileri sürülüyor. Polis tarafından örtbas edilen cinayetlere intihar süsü verildiği ve siyasilerin soruşturmaları etkileyip, yönlendirdiği iddia ediliyor.
Tekrar batı örneklerine dönersek Louis Althusser de 1980’de karısı Helene'i boğarak öldürmüştü.
Nedenler
Kocaların eşini öldürme nedenleri karışık. Olayların yarısı bağımlı olanı koruma cinayet-intihar ölümleri grubuna giriyor. Birbirlerine çok bağımlı bir yaşam biçimi sergileyerek uzun süreli bir beraberlik var. Erkek bir sağlık sorunu olduğunda/ kendisi öyle algıladığında yaşamlarının değişeceğini ve kendisinin kontrolü kaybedeceği kaygısına kapılıyor. Bedensel bir hastalığı olan kocanın tıbbi hastalığına depresyon eklenmesi durumunda olayın gerçekleşmesi kolaylaşır.
Bu durumda alınacak tedbirlerin başında yaşamını etkileyen tıbbı bir hastalığı olan yaşlı erkeklerin psikolojik durumunun değerlendirilmesi ve tedavi edilebilir bir hastalık olan depresyonun tedavisi geliyor. Karısını öldürüp intihar edenlerin üçte biri “saldırgan- cinayet-intihar ölümleri” olarak tanımlanıyor. Bu çiftlerin geçmişinde uzun zamandır çok yönlü şiddet ve sıklıkla kıskançlık gibi başka sorunlar da bulunuyor. Canına tak eden veya ancak ayrılacak gücü bulabilen kadın ayrılmak istiyor. Durum yasal yollara taşınıyor ve kadını koruma tedbirleri alınıyor. Eve yaklaşma yasağı almış olması durumunda, itiraz eden koca itirazını fiili olarak gerçekleştiriyor. “Simbiyotik cinayet-intihar ölümleri”, daha çok küçük bir grup. Örneğin; birbirlerine çok bağlı, seksenli yaşlarda ya da daha yaşlı, bir çift, biri, daha sık ikisinin de, ciddi hastalıkları var. Bu durumda sıklıkla erkeğin egemen, kadının bağımlı olduğu bir ilişki görülüyor.
Önceden kestirebilir miyiz? İpuçları nedir?
Karısını öldürüp ardından intihar eden eşlerin geçmişleri incelendiğinde bazı ipuçlarının yakalanmıştır. Bunların ölümden-cinayetten önce planlama devresinde fark edilmesi için özelikle dikkat edilmesi gereken durumlar şöyle:
* Öldüren erkeğin/ kocanın, sıklıkla çevreden gizlemeye çalıştığı şiddetli kıskançlıklar, sonu hediyelerle biten psikolojik şiddet olayları,
* Biz birimizle her şeyi paylaşıyoruz kimseye ihtiyacımız yok, diye arkadaş ve aile üyeleriyle görüşmesini engelleme. Özellikle baskıları farkeden dostları kötüleme,
* Sürekli telefon, mesaj iletme ve anında yanıt almazsa küsme, alınma gibi pasif veya fiziksel şiddet veya eve gidiş gelişini kontrol etme gibi aktif cezalar,
* Kocanın otoriter, tüm kararları veren ve kontrolü elde tutan bir yapıda olduğu uzun süreli evli olan yaşlı çiftler veya büyük yaş farkı olan çiftler,
* Eşlerden biri veya ikisinin de çoğul tıbbı problemlerinin olup sağlık durumlarının değiştiği durumlar,
* Huzur evine taşınma veya yaşamlarını kolaylaştırmak için yaşam koşullarının ciddi değişikliğe uğraması hali,
* Yaşlı veya büyük yaş farkı olan çiftin diğer aile üyeleri, arkadaşları ve sosyal ortamlarından yalıtılmış olması,
* Çiftin boşanmak üzere olması veya şiddetli geçimsizlik olması,
* Öldüren kocada sıklıkla depresyon veya aşırı alınganlık belirtileri olması.
Eş cinayetinden kurtulmak için ne yapabiliriz?
Hanımlar, yukarda sayılan “çok” koruyucu, her an kontrol eden, aşırı kıskanç, sizi sevdiklerinizden usul usul uzaklaştıran erkeklerden uzak durun. Bunlar flört ederken başlar ve sürer gider.
Kendi güvendiğiniz sevdiğiniz dostlardan, yakınlardan “tek adam” için uzaklaşmayın, kendinizi destek sisteminizden uzak tutmayın. Dost acı söyler.
Şaşırmayın , paniklemeyin, yakın ve ulaşılır olun. Aile içi sosyal ilişkileri sıkı tutun. Yakınlarda silah varsa, kaldırın. Derhal profesyonel yardım isteyin. Öncelikle güvenlik önlemleri alınmalı.
Hep birlikte geç kalmadan mücadeleye devam. (ŞY/ÇT)
* Şahika Yüksel, Ruh Sağlığı ve Kadına Yönelik Şiddet Uzmanı