8 Mart 1999'da İskenderun'da yaşayan iki genç kız PKK lehine gösteri yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Fatma Deniz Polattaş 19 Nazime Ceren Salmanoğlu henüz 16 yaşındaydı. İki genç kız, Adana DGM'ye çıkarıldıklarında, sorgulandıkları İskenderun Yenişehir Emniyet Müdürlüğü'nde coplu tecavüze uğradıklarını ve işkenceden geçtiklerini iddia ettiler. İskenderun Cumhuriyet Savcısı İhsan Baştürk, iddialarla ilgili suç duyurusuna 'İşkence yoktur' diyerek takipsizlik kararı verdi. Nazime ile Fatma'nın avukatının Hatay Ağır Ceza Mahkemesi'ne itirazı üstüne dört polis hakkında başkomiser Gürkan İlhan ile polis memurları Murat Çıkar, Halil Özkan ve Aysun Yüksel hakkında TCK'nın 243. maddesi uyarınca işkence yapmak suçundan dava açıldı. Ama gelin görün ki davanın savcısı, suç duyurusunda işkence iddiasını kabul etmeyen Baştürk oldu.
Lise öğrencisi Nazime'yle Fatma'ya işkence yapıp copla tecavüz ettiği iddia edilen polislerden biri kadındı.
O polis kadının ruh hali üstüne iyice bir düşünmemiz gerek. Hikâyemizin üçüncü kadını o.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin başka dava örneklerinde, 'İşkence davası sürerken ceza davalarında kesin hüküm verilemez' kararı olmasına karşın, iki gencin Adana DGM'de görülen davaları 2002'de karara bağlandı. Gençler, 12 ve 18 yıl hapse mahkûm edildi.
Nazime'yle Fatma'nın Çapa Tıp Fakültesi Psikotravma Merkezi'nde üç hafta süreyle gözetim altına alınıp işkence izlerinin araştırılmasına karar verilince genç kızlar Sivas Cezaevi'nden alınıp İstanbul Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevi'ne nakledildi. Muayenelerinde gözaltında işkence, tecavüz ve cinsel tacize maruz kaldıkları psikolojik raporla belirlendi.
Ancak aradan zaman geçtiği için tecavüz iddiasına ilişkin fiziki rapor alınması mümkün olmadı. İşkence zanlısı polislerin avukatları Çapa Tıp Fakültesi'nin verdiği raporun 'geçici' olduğunu belirterek, mağdurların Adli Tıp Kurumu'nda muayene edilmesini istedi.
Avukat hanımın kariyeri
Bir türlü engellenemeyen, engellenmesi içtenlikle istenmeyen işkencenin üç ayak üstünde durduğunu biliyoruz: Polis, doktor ve savcılık. Bu arada devreye giren Adli Tıp Kurumu'nun kendisinden istenen raporu mümkün olduğunca geciktirerek işkence sacayağındaki işlevini yerine getirmiş olduğunu da belirtmek gerek. İşkence zanlısı polisler hakkında açılan davanın zamanaşımı tehlikesiyle karşılaşması için elinden geleni ardına koymadığını bildiğimiz Kurum da bu iki genç kıza reva görülen muamelenin cezasız kalmasını istiyor. Nazime'yle Fatma'nın avukatı Bülent Akbaş, 30 Mart 2004 tarihinde Adli Tıp kurumu Başkanı Uz. Dr. Keramettin Kurt hakkında Ankara Savcılığı'na görevini ihmal ve kötü kullanma gerekçeleriyle suç duyurusunda bulundu. Çünkü kuruma başvurulduğu halde üç yıldır bir rapor gelmemişti.
İşkence zanlısı polislerin avukatlarından biri, bildik bir isimdi. Nilgün Duman, bu davayı da uzatma girişimleriyle nasıl yılmaz bir savaşçı olduğunu bir kez daha göstermişti. Duman, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından verilmiş olan ve gençlerin işkenceden geçip tecavüze uğradıklarını belgeleyen raporun 'objektif kriterlere dayanmadığını' iddia ediyordu. Savunmasında canhıraş bir vatanperver olarak raporda imzası bulunan doktorların yurtdışında katıldıkları bir konferansta Türkiye'yi işkenceyle suçlayan ifadeler kullandıklarını, dolayısıyla güvenilmez olduklarını savunuyordu.
Nilgün Duman'ı 1995 yılında örgüt üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına alınan 16 gence işkence yapan 10 polisin avukatlığından tanıyoruz. Yine bildik dirençle karşılaşıp yedi yıl karara bağlanamayan davada da işkenceci polisleri canını dişine takarak ve mahkeme heyetine vatanseverlik dersleri vererek savunuşunu hatırlıyoruz. Duman, davanın kamuoyunda büyük yankı uyandırıp bütün dünyanın ilgisini çekmesi sonucu yenilgiye uğramış, 10 polisi 5 ila 10 yıl arasında değişen cezalar almaktan kurtaramamıştı. Son çırpınışlarından birinde bu kez Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın vermiş olduğu raporun, (benzer gerekçelerle) geçerli olmadığını, Adli Tıp Kurumu'ndan yeniden rapor alınmasını istiyordu. Son savunmasında, 'yangından mal kaçırır gibi' karar verileceğini ileri sürüyor, "Bu karar Türkiye'yi AB'ye sokacaktır. 30 bin insanı öldüren kişiyi idamdan kurtardık. Bunu biz istedik. Böyle mi AB'ye gireceğiz?" diye haykırıyordu.
Manisa davasında çocuk işkencecisi yılışık polislerin müşteki ağzından da duymuştuk Fincancı'nın adını. Umut davasında Uğur Mumcu cinayeti faillerinin işkence gördüğüne dair rapor hazırladığında müdahil avukatı Ceyhan Mumcu'nun Fincancı'nın raporunun örgüte yataklık kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunduğunu da hayır unutmamış, bir yerlere kaydetmiştik. Adli Tıp alanının bağımsızlığı konusunda yıllardır mücadelesini sürdüren, değerli bir tıp uzmanıdır.
Duman'ın 'düşmanlarından' Prof. Dr. Şahika Yüksel de Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü'nün başkanlığından Türkiye İnsan Hakları Vakfı İşkence Rehabilitasyon Merkezi Temsilciliği'ne çeşitli görevlerde bulunmuş, değerli bir hekimdir. Türkiye'de cinsel kimlik, tecavüz ve işkence sonrası travma üstüne ufuk açıcı çalışmalara öncülük etmiş, memleketin psikiyatri çevresinin bu konulardaki bağnazlığıyla mücadele etmekle kalmayıp literatüre paha biçilmez mesleki katkılarda bulunmuş bir bilim insanıdır.
Dava sürüyor
Nazime Ceren Salmanoğlu, Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklikle 21 Ekim 2004'te tahliye oldu. Artık 21 yaşındaydı. 16 yaşında maruz kalmış olduğu uygulamaları 'insan doğasının kaldıramayacağını' söyledi.
Gözaltında kalıp hayal edemeyeceği vahşetle terbiye edilen genç kız Adana DGM'ye çıkarıldığında hâkimin yargılanan arkadaşlarından birine "Terörist tipli, otur" diye bağırışını hatırlıyor. Kararını çoktan vermiş bir hâkimlere yabancı değiliz hiçbirimiz. Nazime Ceren, mahkemede defalarca gözaltında yaşadıklarını anlatmak istediğini, ancak her seferinde hâkimler ve savcılar tarafından susturulduğunu anlatıyor. 21 yıl altı ay ceza aldıkları davanın sekiz ayda sonuçlanmasına rağmen işkence davasının hâlâ sonuçlanamamasına dikkat çekiyor: "Dava zaman-aşımına uğratılmak isteniyor. Belki mahkeme devam ederken bunları söylemek doğru değil, ancak daha önceki işkence davalarına bakılınca sonuç olarak ortaya bu çıkıyor. Her şekilde bu davanın takipçisi olacağım" diyor.
İşkence zanlısı polislerin davasına 2 Mart günü devam edildi. Duruşmaya üç yıl sonra ulaştırılabilen Adli Tıp Kurumu raporunda genç kızların 'işkence gördüğünün kanıtlanamadığı' ifade edildi. Savcının işkenceyle suçlanan sanık polisler hakkında ayrı ayrı beraat kararı istediği dava, karar duruşması için 25 Mart'a ertelendi. Beş yıldır sonuçlanamayan dava sürerken, sanık polislerden bazıları başka illere tayin olurken, o dönemde komiser olan Gürhan İlhan terfi ederek Kahramanmaraş Emniyet Amiri oldu.
Bu Türkiye hikâyesinin anlattığı işkence kurbanı iki kızı çevreleyen vahşet örgütlenmesinde işkence sanığı polis de, ünlü işkenceci avukatı da, suç ortaklığına karşı duran doktor da kadın. Farklı kimliklerle farklı dünyalar.
Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. (YT/TK)