*Bir Bülent Ortaçgil şarkısı.
Neyin içindeyim, buraya nasıl geldim, niye kapatıldım, deli miyim, akıllı mı? Küresel salgınla ya da toplum olarak zaten uzun zamandır içinde olduğumuz koşullarla birlikte sık sık kendimize sorduğumuz sorular oldu bunlar.
Topluma göre "deli" olan birinin yaşadığı durumlara bakınca siz de bazen "Aa bunun aynısı bana da oluyor ya hu!" demiyor musunuz?
Ayberk Çınar ve Murat Can Oğuz da bu soruların peşinden gidiyor, "normal"i sorguluyor yeni dizi "Cezailer"de.
Senaryosunu Çınar ve Oğuz'un birlikte kaleme aldığı, yönetmenliğini ise Oğuz'un üstlendiği dizi, psikiyatrist David Rosenhan'ın yaptığı bilim tarihinin en ilginç deneylerinden birine dayanıyor.
Çıkış noktası Rosenhan Deneyi
1969 yılında ABD'de yaptığı ve literatüre "Rosenhan Deneyi" olarak geçen deneyinde Rosenhan, akıl sağlığı yerinde olmayan hastalara konulan tanıların ne kadar doğru olduğunu anlamaya çalışır. Psikiyatrik tanı üzerine kurulu bir deney yapmaya karar verir. Deneyinin öznelerinden biri de kendisidir. Sekiz arkadaşıyla beraber farklı şikayetler söyleyerek akıl hastanesine yatar.
"Cezailer" ise psikiyatrist Mert Güngel'in Rosenhan Deneyi'ni Türkiye'de tekrarlamayı kafaya koymasıyla başlıyor.
Bugün (29 Eylül) ilk bölümüyle Gain'de başlayacak dizinin güçlü bir oyuncu kadrosu var: Yiğit Özşener, Rıza Kocaoğlu, Esra Bezen Bilgin, Ushan Çakır, Onur Ünsal, Hayal Köseoğlu, Hakan Karsak, Şerif Erol, Görkem Kasal ve Cem Zeynel Kılıç.
Psikiyatrist Mert Güngel karakterini canlandıran Özşener'i ayrı tutarsak, her bir oyuncunun canlandırdığı karakterler aynı eşitlikte yansıyor izleyiciye. Bu haliyle son yıllardaki dizilerin aksine ansambl bir oyuncu kadrosuyla izleyici karşısına çıkan dizi, oyunculara çokça da doğaçlama özgürlüğü tanımış.
Kleptomani, şizofreni, Alzheimer ve manik depresyon hastalarıyla dolu bir klinik. İdealist Mert Güngel, söz konusu deneyi tekrarlamak için hasta olarak bu kliniğe giriş yapıyor.
Ancak TCK Madde 32'ye dahil olan yani cezai ehliyeti olmayan hastaların arasında olduğunun çok sonra farkına varıyor.
"İzleyiciyi hikâyenin içine sokmak istedik"
Dizi bir yerden sonra, "Deli kim? Doktorlar normal mi? Mert Güngel doğru mu söylüyor? Neden bu kliniğe kapatıldı?" gibi soruları zihinlere getiriyor.
Dizi, ilk sahnelerdeki el kamerası ve akıl hastanesindeki belgesel ekibiyle de "sahte belgesel" olarak adlandırılan mockumentary türüne de yaslanıyor.
Yönetmen Murat Can Oğuz da aslında mockumentary türünde bir iş ortaya çıkarmak istediklerini anlatıyor.
"Proje üzerine çalışırken de seyirciye kendi gerçekliğinden çıkarıp, izlediği şeyin bir parçası olsun, hikayenin içine girsin istedik. Karakterlerimizi bir mekanın içine sokmak istiyorduk. Bu hapishane koğuşu da olabilirdi. Yargının da ne kadar doğru olduğu gibi bir konu da olabilirdi bu. Senaryo şekillenirken pendemiyle birlikte ülkede de terapiler arttı. Araştırmalarımıza devam ederken Rosenhan Deneyi'ni de o sırada öğrendik. Bizden önce akıl hastanesinin merkezde olduğu bir iş olacak mı diye de korktuk, açıkçası."
"Korku, nefret söylemini doğuruyor"
Başrolde yer alan Yiğit Özşener ise akıl hastanesinde geçen rolünün bıçak sırtı bir oyunculuk gerektirdiğinin altını çiziyor. Toplumun delilere yaklaşımından söz ederken korkunun nefret söylemini körüklediğini aktarıyor:
"Hikayenin çıkış noktası deney psikiyatri dünyasında dikkat çeken bir deney. Kim akıllı, kim deli üzerinden kafa yoran bi deney. İnsanlara normal diyenler, ne kadar normal, bunu sorguluyor. Deneyin yapıldığı yıllar doktorların aklı başında insanlara deli teşhisi koyma eğiliminin yüksek olduğu yıllar. Aslında bu insanları toplum içine salmaktan korkuyorlar. Korku. Hepimizie hakim olan bir duygu. Ürktüğü şeyi kendisinden uzaklaştırmak için her türlü zulmü yapmaya hazır. Ben, sen, o diye ayırınca kötü şeyler ortaya çıkıyor aslında toplumda.
"Bu da nefret söylemini doğuruyor. İnsanı temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakmak gibi karanlık bir girdiba götürüyor.
Ben, sen, o diye ayırmak işin kolay tarafı. Bir olmak, birlikte durmak daha zor geliyor ve cesaret istiyor. Bu nedenle de diziyi çok cesur bir proje olarak tanımlıyorum. Umarım 'Cezailer' bir yerlerde hâlâ gizlenmekte olan başka cesur projelerin de ortaya çıkmasına cesaret verir. Bizi, kabullendiğimizin ötesine götürür."
Dizide karanlık ve komedi, gerçek ve yalan iç içe geçiyor. Sarsılmaz sandığımız "gerçekliğimiz" aslında kendi kurguladığımız bir hikâye olabilir mi? Normal dediğimiz şeyin sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor? sorularının peşine düşüyor.
(AÖ)