94 yaşındaki Hıfzı Topuz’dan hayatını tek bir kelime ile anlatmasını isteseler, sanırım “bellek” diye cevap verirdi. Editörlüğünü Öner Ciravoğlu’nun yaptığı son kitabı “Bir Zamanlar Nişantaşı’nda” ile bir kez daha kaybolup giden, paramparça olan zamana odaklanan Topuz, geçmişi yine ve yeniden bir kez daha üretiyor. Yıkılan eski apartmanlara, değişen sokak isimlerine, bedenen yiten ancak düşünsel olarak varlığını sürdüren kadirşinas isimleri yapıtının merkezine oturtan Topuz’un en otobiyografik eseri var elimizde.
Çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği konaklara, sokaklara, dahası dostluklara götürüyor okuyucuyu Topuz. Dostlukların, arkadaşlıkların varoluşuna iniyor, gazeteciliğinin ilk yıllarındaki sevgi ve saygıyı da aktarmadan geçmiyor. Babıali’nin 40’lardaki, 50’lerdeki sosyolojik ve siyasal yönüne değiniyor, aradan geçen zamanı nostaljik bir hüzne kapılmadan olduğu gibi aktarıyor.
Evvela nereli olduğunu anlatmakla başlıyor, cumhuriyetin ilk yıllarındaki Nişantaşı’nın ve Türkiye’nin bir prototipini çiziyor önce. Aile ilişkilerini, Nişantaşı’nın cumhuriyeti nasıl karşıladığını ve Galatasaray Lisesi’ndeki yıllarını anlatıyor. Konakların ve sokakların tarihçesini ve o konaklarda hangi ailelerin yaşadığını anlatmayı da es geçmiyor Topuz.
Nişantaşı’nı anlatmaya ilk olarak semtin belirli bölgelerinde bulunan nişan taşlarını anlatarak başlıyor:
“Bu taşlar III. Selim ve II. Mahmut döneminde nişan talimleri için o yerlere dikilen taşlardır. En eskisi Teşvikiye Camisi’nin avlusunda bulunur. Üzerindeki tarih 1790’dır. Yani III. Selim dönemi… İkincisi yine aynı caminin avlusundadır. Üzerindeki tarih 1811’dir. II. Mahmut dönemi… Üçüncü taş, top ağacında, Nişantaşı- Ihlamur yolunun ortasında, 54 numaralı Çınar Apartmanı’nın önündedir. O taş da 1811 yılında dikilmiştir. Taşların dikildiği dönemlerde, ne Nişantaşı vardır, ne de Teşvikiye…
“Nişantaşı’nda Abdülmecid döneminde dikilmiş iki taş daha bulunur. Biri Teşvikiye Caddesi üzerinde, Nişantaşı Karakolu’nun bitişiğindedir. Öteki de tam Nişantaşı’nın merkezinde Teşvikiye Caddesi’nin başladığı yerde... Bu taşların üzerinde şu yazı okunur: ‘Eser-i avatıfı Mecidiye mahalle-i cedide-i Teşvikiye.’ Abdülmecid’in iyiliklerinin eseri olan yeni Teşvikiye Mahallesi…”
Henüz o tarihlerde yapımına başlanan Teşvikiye Camisi’nin yapımı sürecinde buranın bir yerleşim merkezi olduğunu belirtmek için dikilen bu taşlar, askerlerin atış talimi yapması için kullanılmıştır uzun bir süre. Aynı dönemde ise semtin adı Nişantaşı olarak nitelenmiş, aynı semti meydana getiren caddelerden birine de Teşvikiye ismi verilmiştir.
Keza Abdülmecid’in ölümünün hemen akabinde, henüz 1870’lerdeyken, Nişantaşı imara açılmıştır. Topuz, o dönemki Nişantaşı’nı “bütün varlıklı insanlar; sadrazamlar, seraskerler, kaptan-ı deryalar, vezirler orada konaklar yaptırmışlar” sözleriyle niteler. O dönemden bugüne Nişantaşı ve Teşvikiye bir zenginler semtine dönüşür.
Topuz, Nişantaşı’nı kurulduğu dönemden bugüne ele alır. Ev sahipliği yaptığı şairleri, aydınları, sanatçıları, siyasetçileri, amiyane tabirle Nişantaşı’nın bağrından çıkıp sözü ve hükmü bilinir, dinlenir olanları hatırlar ve okuyucuya da hatırlatır. “Bellek” mefhumu, Topuz’un yaşamını, yapıtlarını tanımlayan belki de en etkili kelimedir.
Bir asrı devirmekte olan usta gazeteci- yazar yaşamının belirli noktalarını da aktardığı bu eserinde geçmişe bir ayna tutuyor. Ülkenin içinden geçtiği döneme bakmamızı sağlıyor, bugününü, bugününün yaşam anlayışını eleştiriyor. Bunu da Nişantaşı’nda ellerinde büyüdüğü aydın ve yazarların izinden giderek yapıyor. (SS/YY)
* Hıfzı Topuz, Remzi Kitabevi, 2017, 176 sayfa