“Bölgede yapılan Kürtçülük faaliyetleri PKK terör örgütünün, bölgenin en önemli geçim kaynağı olan hayvancılık üzerine darbe indirmesi, işsizliğin gittikçe artması, devleti bir baba olarak gören yöre halkının devletten umduğunu bulamaması, terör örgütünce yapılan baskılar ve nihayet halkının cahil olması nedeni ile aşiretler bazında örgüte destek verilmiştir.” 1
1980 ve 90’lı yıllarda Şırnak’taki toplumsal yapıyı anlatma iddiasındaki bir doktora çalışmasının özet kısmında geçiyor bu cümleler. Hacettepe Üniversitesi’nin onaylamaya layık gördüğü 1999 tarihli bu tez, “cahil halkın eğitilmesi”, devlet babanın da şefkatini göstermesi halinde sorunun çözüleceğini düşünen aklın iyi bir karikatürü.
Hâkimiyet vurgusu
Nihayet bu akıl soruna çözüm ümidiyle 1990 yılında “halkı cahil” Şırnak’ı il yapmaya karar verdi. Başbakan Yıldırım Akbulut hükümeti, Şırnak ve Batman’ın il yapılmasıyla ilgili Meclis’e sunduğu 13 Nisan 1990 tarihli kanun tasarısında şu gerekçeleri sıralıyordu:
“Siirt iline bağlı Şırnak ilçesi, emniyet ve asayiş bakımından önem arz eden, ekonomik ve sosyal yönden problemli olan ve coğrafi şartların kamu hizmetlerinin yürütülmesini aksattığı bir bölgede bulunmaktadır. Konumu itibariyle bu bölgenin merkezidir ve gelişmeye elverişli bir durumdadır. Bölgedeki tabiat şartları, Irak ve Suriye sınırlarındaki problemler, Uludere ve Beytüşşebap ilçelerinin bağlı bulundukları Hakkâri ili ile irtibatlarının zayıf oluşu, emniyet-asayişin sağlanmasında, kamu hizmetlerinin götürülmesinde çeşitli güçlüklerle karşılaşılmasına sebep olmaktadır. Şırnak; iktisadî-sosyal yönden, Mardin iline bağlı Cizre, İdil, Silopi, Hakkâri iline bağlı Beytüşşebap ve Uludere, yeni kurulacak Güçlükonak ilçelerinin merkezi olabilecek durumdadır. Güvenlik kuvvetlerinin bölgedeki etkinliğinin daha da artırılması, hâkimiyetinin sağlanması, kamu hizmetlerinin çevreye daha süratli, etkin ve verimli olarak götürülmesi, bölgenin ekonomik yönden kalkınması bakımından Şırnak'ta il kurulmasında fayda ve zaruret görülmektedir.”2
Gerekçe metninden anlaşıldığı üzere dönemin hükümeti Şırnak ve çevresindeki ilçelerde askeri hâkimiyeti sağlamak için buranın il yapılması gerektiğinde karar kılıyor. “Ekonomik-sosyal” gerekçelerle birlikte esas olarak “emniyet ve asayiş”in sağlanması amaçlanıyor.
O zamanki devlet aklı bu yolla sadece Şırnak ilçesini değil, Cizre, Uludere, Beytüşşebap, İdil ve Silopi gibi yerlerde de hâkimiyet kuracağı ve iktisadi bir takım ilerlemeler sağlayarak “terör sorununun” üstesinden geleceği kanaatindeydi.
Şırnak aynı yıl il yapıldı ancak aradan geçen 27 yılda devlet ne bu ilin kendisinde ne de ilçelerinde kanun gerekçesinde umduğu gelişmeleri sağlayamadı, aksine bölgenin geneli gibi burası da uzun yıllar çatışmalar ve olağanüstü hal uygulamalarının merkezlerinden oldu. İktisadi gelişmeler de kanunun gerekçesindeki cümlelerden öteye gitmedi, Şırnak ve çevresi Türkiye’nin en yoksul bölgeleri arasında kalmaya ve batıya göç vermeye devam etti.
İl yapılarak “emniyet”in sağlanması umulan kent merkezinde 26 yıl sonra 7 ay süresiz şekilde devam edecek bir çatışma ve operasyon dönemi yaşandı. Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği çatışmalarda 2 binin üzerinde bina yıkıldı, kent bir tür harabeye döndü.
Odaklanma problemi
Devlet 27 yıl önce Şırnak için tasarladığı ve başarısızlıkla sonuçlanan projenin aynısını bu defa Cizre ve Yüksekova’ya uyarlamak istiyor. İl yapılmış Şırnak ve Hakkari’de “emniyet” sağlanmış varsayılarak dikkatler farklı iki ilçeye çevrilmiş durumda.
Yüksekova ve Cizre’nin son yıllarda Kürt sorununun görünürlüğünde öne çıkan kentlerden olduğu bir gerçek. Ancak bu yaklaşım birkaç yönden Kürt meselesini veya devletin yaklaşımıyla “güvenlik” sorununun kaynağını gözden kaçırıyor. Devletin kolaycı yaklaşımının arkasında “terörün kaynağı” olarak gördüğü yerlerin tespit edilip ıslah edilmesi mantığı yatıyor. Oysa bu yaklaşım en temel hususu, Kürt sorununun yerel bir sorun olmadığı ve bir-iki noktaya odaklanarak da siyasi, sosyolojik veya askeri açıdan çözülemeyeceği gerçeğini görmüyor. Çünkü Kürt sorunu ne Yüksekova ve Cizre’de doğdu ne de bu iki yerde bitecek veya bu iki yere sıkışmış bir sorun.
Yüksekova ve Cizre’nin özellikle 2000’li yıllarda sivil-toplumsal hareketliliğin yoğunca yaşandığı yerler olduğu da bir gerçek. Ancak bu da, Kürtlerin toplumsal hareketliliğinin buralarla sınırlı kalmadığı, kalmasının da düşünülemeyeceği gerçeğiyle anlamlı olabilir.
Nitekim 2000’li yıllarda yapılan protesto gösterilerinin dağılımına bakıldığında Hakkari ve Şırnak Kürt illeri arasında öne çıkan yerler değil. Bu konuda resmi verilere ulaşmak güç olduğundan 2000’lerin ilk yıllarıyla sınırlı kalsa da Ayşen Uysal’ın “Sokakta Siyaset” isimli kitabından birkaç veriyi paylaşmakta fayda var. Örneğin, Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre Hakkari 2001 ile 2006 arasında yapılan gösteriler bakımından Türkiye genelinde 25., Şırnak’sa 40. sırada bulunuyor. Bu iki ilin önündeki Kürt illeriyse sırasıyla Diyarbakır, Urfa, Van, Batman, Mardin ve Dersim. Hatta Şırnak Hakkari’ye göre daha gerilerde olduğundan bu ilin önünde de Siirt ve Ağrı da bulunuyor. Türkiye geneline bakıldığında da Kürtlerin düzenlediği gösterilerin ağırlıkla batıdaki metropollerde yoğunlaştığı görülüyor. Yine 2001-2006 Emniyet verileri Kürtlerin en fazla İstanbul’da, ardından sırasıyla Diyarbakır, Ankara, İzmir, Mersin ve Adana’da gösteriler yaptığını ortaya koyuyor.3
Bu da gösteriyor ki, devletin askeri anlamdaki hâkimiyeti veya bölgesel ekonomik gelişmişliklerin Kürt sorununun görünürlüğü açısından bir kıymeti yok. Verilerin de gösterdiği gibi Kürtler Türkiye’nin ekonomik anlamda en gelişmiş şehirlerinde de kimlik taleplerini bırakmıyor. Aynı durum Avrupa’da yaşayan Kürtler açısından da geçerli. Buradaki Kürtlerin de çoğu Türkiye’dekinden çok daha iyi koşullarda yaşamalarına rağmen kimlik taleplerinden vazgeçmiyor, aksine Türkiye’deki Kürtlerden daha aktif bir siyasi faaliyet yürütüyorlar.
Tabur kentler
Yüksekova ve Cizre’nin Hakkari ve Şırnak il merkezlerine oranla askeri-polisiye önlemler bakımından daha zayıf kaldığı ve yeni tabur-karakollar aracılığıyla bu eksiğin giderilebileceği yönündeki güvenlikçi yaklaşım da gerçeklikten uzak. Zira bu iki ilçe de 1984’ten bu yana belki de tüm bölgedeki en sıkı askeri-polisiye önlemlerle çevrelenmiş durumda. Öyle ki, iki ilçede de 1990’lı yıllarda Yüksekova çetesi benzeri JİTEM ve artığı yapılanmalar hiç eksik edilmedi. Son 10 yılda da özellikle Hakkari’nin hemen her kritik noktasında kalekol diye tabir edilen karakollar, güvenlik noktaları oluşturuldu. Dolayısıyla hali hazırda iki ilçe de koca birer karargâhtan farksız. Buraların güvenlikçi politikanın devamı olarak il yapılması sadece sınır karakolu vasıflarının daha da güçlendirilmesi anlamına gelecek.
Devlet aklının bir köşesinde bu kentlerin PKK’ye katılımlar konusunda da kaynak olduğu, bunun önüne geçilmesinin de yine ekonomik iyileştirmeler ve askeri önlemlerle mümkün olacağı kalıbı var. Fakat Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı yöneticisi Nihat Ali Özcan’ın 2012’de Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na verdiği bilgilere göre, örgüte en fazla katılım sırasıyla Diyarbakır, İstanbul, Mardin, Van ve Hakkari illerinden oluyor. Yani ilk beşte Hakkari sonuncu, Şırnak’sa görünmüyor. Araştırmaya göre Avrupa’daki Kürtlerden örgüte katılım oranı da bir hayli yüksek.4 Dolayısıyla ekonomik şartlar, eğitim düzeyi, sınır bölgelerine yakınlık gibi hususların örgüte katılım konusunda da sanıldığı gibi etkili olmadığı görülüyor.
Ekonomik gerekçeler
1990’da il yapılması kararlaştırılan Şırnak için “ekonomik yönden kalkınma” da hedeflenmişti. Ancak bu kent il olduktan sonraki çeyrek yüzyılda Türkiye’nin “sosyal yaşam endeksi” sıralamalarında hep sonuncu oldu. Çalışma hayatı, sağlık ve eğitim alanlarında da en son sıralarda Şırnak ve Hakkari bulunuyor.5 “İnsani gelişmişlik” raporları gelir durumu bakımından Şırnak’ı hep en son sırada gösteriyor.6 Bu kenti Hakkari izliyor. Benzer şekilde Şırnak, Türkiye’de işsizlik oranının en yüksek olduğu il. 7
Dolayısıyla 27 yıl önce “ekonomik kalkınmanın” da hedeflendiği bir ilçe il yapıldıktan sonra da ülkenin en fakir kentlerinden olmaya devam ediyor. Bu durumda 27 yıl önce hedeflenip 10’un üzerinde hükümetin başaramadığı şeyin Cizre’nin il yapılmasıyla mümkün olmasını beklemek fazla naiflik olur. Aynı şey 1936’da il yapılan ve 81 yılda ekonomik herhangi bir ilerlemenin sağlanmadığı Hakkari-Yüksekova bahsinde de geçerli.
Yüksekova zaten 81 yıldır Hakkari’nin ilçesiydi, eğer ekonomik gelişme için bir katkısı olacak idiyse bu süreçte etkisini gösterir, kendine de Hakkari’ye de bu anlamda faydası dokunurdu. Ayrıca bu ilçe örneğin ekonomisinin hayli gelişkin olduğu Marmara bölgesinden alınıp bu coğrafyaya eklenmeyecek. Bulunduğu yer ve mevcut potansiyeli ile il yapılacak. Yüksekova’da nedense 81 yıldır bulunamamış potansiyel de herhalde önümüzdeki 81 yılda aranıp bulunacak ve bu potansiyele çare olarak başvurulacak.
İki ilçenin il yapılmasıyla ilgili tartışmalarda ileri sürülen, yatırımcı ilgisinin artacağı yönündeki tez de geçerli olmaktan uzak. Zira, örneğin Yüksekova’ya yatırım yapmak isteyecek sanayici veya girişimcilerin yıllardır önündeki engel buranın ilçe olması değildi. Yatırım için valilik onayı da gerekmediğine göre başka sebepler etkiliydi demek ki. Benzer şekilde 2013’te Cizre’de, 2015’te Yüksekova’da açılışı yapılan havaalanları bu iki kent il olmadığı halde de yapılabildi, şu anda da uçaklar iniş için Hakkari veya Şırnak valiliklerinden izne ihtiyaç duymuyor. Öte yandan her yönden güvenlikçi politikalarla yeniden örülecek şehirlere hangi yatırımcı neden yatırım yapsın? Sırf tabelasında ilçe değil de il olduğu için mi olacak bu?
İnsan değil devlet merkezli politika
Dolayısıyla 81 yıldır il olan Hakkari ve 27 yıldır il olan Şırnak’ı ekonomik ve sosyal yönden bir yerden bir yere taşıyamamış olan devlet bölgenin genelinde yapısal ve yapıcı düzenlemelere girişmediği sürece bu hedefini Yüksekova veya Cizre ile de sağlayamayacak. Bu açıdan iki ilçenin il yapılmasıyla sadece bürokratik ve askeri bir takım yoğunluk merkezlerinin kayması dışında bir değişim olmayacak. Değişmediğini göreceğimiz bir şey daha var, o da Türkiye’nin devlet olarak Kürt sorununa yaklaşımı ve kendince çözüm yolları.
Yıllardır katı merkeziyetçi idari yapının gevşetilmesini, böylece yerinden yönetimin önünün açılmasını talep etmiş bir coğrafyaya, karşı oldukları bu merkeziyetçiliğin en karikatür hali olan valiliği vermek idari bir düzenlemenin ötesinde geleceğe dair ciddi bir mesaj ve tabii vizyon işareti olacak. Ancak tam da bu nedenle Cizre’yi il, Şırnak’ı ilçe yapacak politikanın varıp varabileceği yer bundan 27 yıl sonra bir başka ilçeyi il yapıp bir ili de ilçeye dönüştürmekten ötesi olamayacak. (HA/HK)
1- Ahmet Küçükşahin imzalı, "Şırnak Aşiretleri ve Terör (1980-1996)", başlıklı doktora tezinin özet bölümü.
2- TBMM, İki İl ve Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları, 13. 04. 1990.
3- Ayşen Uysal, Sokakta Siyaset, Türkiye'de Protesto Eylemleri, Protestocular ve Polis, İletişim Yayınları, s. 71, 176.
4- Milliyet, "İstanbul dağa asker alma dairesi gibi", 09.02.2012.
5- Türkiye İstatistik Kurumu, İllerde Yaşam Endeksi 2015
6- TEPAV, Türkiye'de İnsani Gelişmişlik İller Arasında Nasıl Farklılaşıyor? 81 İl İçin İnsani Gelişmişlik Endeksi
7- Türkiye İstatistik Kurumu, İşgücü İstatistikleri 2016.