Yavuz Saltık’ı tanımam hayli eskilere dayanır, neredeyse çeyrek asır olmuştur.
Onunla ilgili en çok hafızamda kalan İstiklal’in bir meyhanesinde içmişiz gecenin hayli geç saatlerine kadar. Sonra dem vakti kalkmışız demlendiğimiz yerden.
Yalpa vura vura dünyanın halına, gecenin bir vakti İstiklal’in sokak sakinlerinin halupürmelaline dalmışken!
Bir sokak çalgıcısının önünde durduk Yavuz’la. Kemençe çalıyordu Karadeniz havalarıyla sanatçı. Selamlaştılar Yavuz’la. Beni tanıttı Yavuz, “Tanırım Şeyhmus abiyi” dedi sanatçı. Meğerse okurmuş yazılarımı.
“Oturalım” dedim Yavuz’a. Sokakta kapalı bir dükkanın kepenginin önünde yere çömelip oturduk kemençeci sokak sanatçısının yanına. Birlikte yaka bağır açık sarhoş kafayla gecenin geç vakti sanatçı kemençeye dokundu, birlikte şarkılar söyledik.
Gelip geçen, bize bakan kimileri belki bizi de sokağın sanat ekibinden belledi, bellesinler. O an öyleydik zati.
Size bunları niye yazdım sahi. Öyle işte.
Yavuz epeydir İstanbul yakınında içerde. Yazıyor içerden, sıkılınca.
Silivri damından “Cümbüşlerin Efendisi” başlıklı bir yazı yazmış en son.
Onun tabiriyle “Apê Aram”, Aram Dikran’ı anlatmış. Yazının sonuna da bu yazıyı “Ey dîlberê” şarkısını dinleyerek okuyun notunu düşmüş.
Ve eklemiş; “Cümbüşlerin efendisi, Ortadoğu’nun bülbülü Aram Tigran’ı bana tanıtan ağabeyim, dostum, vicdanlı yürek Şeyhmus Diken’e de bu vesile ile teşekkürlerimi sunarım.”
Aldım selamını kardeş. Diliyorum ki tez zamanda özgürlüğüne kavuşasın.
Ve bu vesileyle yıllar önce yazıp yolladığı şiirini de bu yazının sonuna ekleyeyim de muhabbetin eksiği gediği kalmasın…

Tutuklu İBB yöneticisi Yavuz Saltık: Ben hizmet ettim, suç üretildi
Diyarbakır
Biraz sıcak, biraz Dicle naifliği,
biraz Türk, çokça da Kürttür Diyarbakır.
Kalanı hüzündür, isyan ateşidir, Amed’dir Diyarbakır.
Dağkapı'daki seyyar tezgahları,
Tabier'in lahmacunu,
Çüngüş’ün üzümü,
Her köşebaşında boy boy cıvıl cıvıl Kürt çocuklarıdır Diyarbakır.
Dengbejin sazı, Laz’ın kemençesidir.
Giragos kilisesi,
Nebi Camisidir Diyarbakır.
Sur içindeki Pepuk kuşudur.
Burçlarında alınan,
özgürlük nefesidir Diyarbakır.
Udi Yervant’ın tezenesidir,
Manuş Baba’dır,
Ali Emiri’dır.
Cahit Sıtkı’nın istediği memlekettir.
Ziya Gökalp’tir.
Feqiyê Teyran’dır Diyarbakır.
Sezai Karakoç dizesidir.
Hevsel Bahçeleridir.
Nelere nelere baskın gelmez ki,
seni düşünmenin tadı,
diyen Ahmed Arif’tir.
Güvercin kanadındaki Tahir Elçi’dir.
Mezopotamya’dır,
uçsuz bucaksız karpuz bostanlarıdır.
Müzeler, surlar, köprüler, cami
ve kiliseler, hanlar,
kervansaraylar, kaplıcalar, çarşılardır Diyarbakır.
Biriktirdiğim dostluklardır Diyarbakır.
Diyarbakır,
Benim için biraz dostum Metin Kurt,
biraz da ağabeyim
Şeyhmus Diken’dir.
Sözün özü, kelamın da akıbeti biterken, dilimde Davut Sulari’nin deyişinden dizeler;
“dağların başı da haydar
yavuzdur yavuz
er odur ki daim gezer yalavuz
boz atlı hızır bize olsun kılavuz…”
Yavuz’a çok selam ederek, çık da Karadeniz’e gidek…
Not: 15 Kasım cumartesi saat 15.00’te MeymanMardin Sanat evinde söyleşim olacak, beklerim…
(ŞD/TY)







