Tiyatro hep bir soy tükenmesi tehdidi altında oldu, özellikle de sinemanın, televizyonun, şimdi de dijital medyanın yükselişiyle. Teknoloji sahneyi istila edip insan boyutunu yok etti; bir plastik tiyatro yaratma girişimi oldu; konuşulan sözün yerini alan bir tür hareketle resim yapma. Oyunlar repliksiz, ışıksız, oyuncusuz, yalnızca türlü ışıklandırma efektlerinin vitrininde cansız mankenler ve oyuncak bebekler kullanılarak sahnelendi.
Teknoloji tiyatroyu bir havai fişek gösterisine ya da bir panayır yeri gösterisine dönüştürmeyi denedi.
Şimdi, oyuncuların seyircilerin karşısına geri dönüşüne tanıklık ediyoruz. Bugün, sözcüklerin sahneye dönüşünü görüyoruz.
Tiyatro kitle iletişimden feragat etmiş ve kendi doğasındaki sınırlarını tanımış durumda: Duygularını, düşlerini ve umutlarını birbirine aktaran, yüz yüze iki varlık. Sahne sanatı, fikirleri tartışmanın aşkına, hikaye anlatmayı bir kenara bırakıyor.
Tiyatro harekete geçirir, aydınlatır, huzur kaçırır, rahatsız eder, ruhu zenginleştirir, açığa çıkarır, kışkırtır ve sözleşmeleri ihlal eder. Topluma paylaşılan bir sohbettir. Tiyatro, sözcükler, hareket, ışıklar ve yaşam dışarı taşsın diye, boşlukla, gölgelerle ve sessizlikle yüzleşen ilk sanattır.
Tiyatro yaratıldığı sırada kendini yok eden, ama hep küllerinden doğan canlı bir yaratıktır. İçindeyken bütün insanların kendilerini dönüştüren bir şeyler alıp verdiği, büyülü bir iletişimdir.
Tiyatro insanın varoluşsal acısını yansıtır, insanlık durumunu ortaya çıkarır. Tiyatro aracılığıyla konuşan onun yaratıcıları değildir; daha çok, o çağın toplumudur.
Tiyatronun görünür düşmanları var, çocukluk döneminde sanatsal eğitimin eksikliği tiyatroyu keşfetmeyi ve tadını çıkartmayı engelliyor; dünyayı istila eden yoksulluk izleyicileri tiyatronun uzağında tutuyor; tiyatroyu desteklemesi gereken hükümetler kayıtsız ve ihmalkar.
Eskiden sahnede tanrılarla insanlar konuşurdu, şimdi insanlarla insanlar konuşuyor. Bu yüzden, tiyatro daha büyük, hayatından kendinden daha iyi olmak zorunda. Tiyatro, aklını yitirmiş bir dünyada bilge bir sözün değerine inanma edimidir. Kendi kaderinden sorumlu olan insanlara inancın bir gösterisidir.
Tiyatroyu başımıza ne geldiğini anlamak, çevremizi sarmış acıyı ve ıstırabı aktarmak için yaşamamız gerek; ama aynı zamanda gündelik yaşamımızın karmaşasına ve kabusuna bir umut ışığı düşürmek için de yapmalıyız bunu.
Çok yaşasın tiyatro töreninin katılımcıları! Çok yaşasın tiyatro! (VHRB/TK)
* Víctor Hugo Rascón-Banda, Meksikalı oyun yazarı. Rascon-Banda'nın metnini Tolga Korkut İngilizce'den Türkçeleştirdi.
* 27 Mart, Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün (ITI) inisiyatifiyle 1961'den bu yana Dünya Tiyatro Günü olarak kutlanıyor. Uluslararası mesaj, her yıl, ITI'ın davet ettiği, dünya çapında bir tiyatro kişisi tarafından yazılıyor.