İzleyenler olayın detaylarını biliyorlar, hepsini yinelemek istemiyorum. Sadece yerine oturmayan bazı taşlara el atacağım.
Yazar Erdoğan Akhanlı "Susmak altındır" * sözüne uymadığı, düşüncelerini özgürce açıklamaya çalıştığı için bir oldubitti ile yüz yüze kaldı. Hakkındaki iddialar onu yakından tanıyan biri olarak benim açımdan hiç önem taşımıyor, onu tutuklamak için bir bahane gerekiyordu o bahane bulundu.
1-Hakkında bu tür ağır bir suçlama olan biri, özellikle de Erdoğan gibi siyasi deneyimi olan biri elini kolunu sallayarak o ülkeye gitmez. Erdoğan'ın tutuklanmasının ardında yatan asıl neden onun Avrupa'da yürüttüğü insan hakları çalışmaları ve Ermeni sorunu konusunda gösterdiği duyarlılıktır. Konsoloslukta çalışanların hepsi onun dosyasının ne kadar kalın olduğunu iyi bilirler.
2-Erdoğan Akhanlı ile ilgili ifade verdiği söylenen kişilerin yıllar önce yapılan yargılama sırasında ifadelerini geri aldıkları, Erdoğan tutuklandıktan sonra da avukata ifadelerinin geçersiz olduğunu bildiren yeni ifade verdikleri biliniyor. Savcı bu ifadeleri göz önünde bulundurmadı ve ilgili mahkemeye zamanında iletmedi. Burada sorulması gereken soru şudur:
Eğer Erdoğan Akhanlı hakkında "Adam öldürmek" ya da "Öldürmeye azmettirmek" veya "Ölümle biten bir olaya karışmak" iddialarıyla geçmişte açılmış bir dava varsa, hakkında mahkemeler tarafından "Yakalama emri" çıkarılmış mıdır, "Gıyabında tutuklama" kararı verilmiş midir?
Böyle bir karar verilmişse yurt dışına çıktığı resmi olarak bilinen sanığın İnterpol aracılığıyla aranması istenmiş midir?
Hakkında böyle bir iddia bulunan kişi neden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından resmi olarak çıkarılmıştır?
Erdoğan Akhanlı hakkında içinde "Cinayet" olan bir iddiayla İnterpol arama kararı olsaydı Erdoğan kolayca Almanya vatandaşı olabilir miydi?
Erdoğan Akhanlı hakkında verilmiş bir "Gıyabi tutuklama" kararı yoktur. Öyle olsaydı gözaltına alındığında çıkarıldığı mahkemede "Gıyabi tutukluluk hali vicahiye çevrilmiştir" gibi bir kararın çıkması gerekmez miydi? Böyle bir karar neden yoktur?
3-Erdoğan Akhanlı hakkında geçmişte ifade verdiği söylenen kişilerden Hamza Kopal "Erdoğan Akhanlı'nın kendisini TKP-YKB-HKB adlı örgüt içinde faaliyet gösteren kişi ile tanıştırdığını" söylemiş. Savcının dayandığı asıl nokta burası ama bu nokta gerçekten çürük.
Erdoğan'ı yakından tanıyanlar onun geçmişte Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) üyesi olduğunu, bu gerekçeyle gözaltına alındığını, işkenceli bir sorgulamadan sonra tutuklandığını, cezaevinde yattığını, TDKP isimli örgütten de Almanya'ya gelmeden bir süre önce ayrıldığını iyi bilirler.
Savcılar adını ileri sürdükleri ve üyelerini yargıladıklarını iddia ettikleri o uyduruk örgütte Erdoğan'ın hangi yönetim kademesinde olduğunu ve bunu kanıtlayan belgelerini açıklayabilirler mi?
4-Erdoğan Akhanlı gözaltına alındıktan sonra tutuklamaya yapılan itirazlar kabul edilmedi, savcılık henüz mahkeme önüne çıkmamış, yargılanmamış, tutuklu olan birini alel acele Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'ne göndererek verilmemiş bir cezayı uygulamaya soktu. Eğer savcı bir intikamın ardında değildiyse onu pekâlâ İstanbul cezaevlerinden birinde tutabilir, böylece en azından ailesi ve yakınlarıyla ilişkisinin sürmesini engellemezdi.
5- Erdoğan Akhanlı'nın yargılanmasına hemen geçilmedi, ilk duruşmanın 8 Aralık 2010 tarihinde yapılacağı belirtildi. Yargılamadan ceza yatırmak buna denilir. O güne kadar Erdoğan 119 gün hapis yatmış olacak ve elbette olay burada noktalanmayacak.
6-Eğer savcılar ve hakimler onu kesinlikle cezalandırmayı akıllarına koydularsa-ki öyle görünüyor- her hangi bir evrak veya tanık eksikliği neden gösterilerek duruşmalar birbiri ardına uzak tarihlere atılacak böylece adı konulmamış bir hapislik sürüp gidecek.
O bir yazar ve insan hakları savunucusu olarak insani görevlerini yerine getirdiği için suçlanmaktadır.
Bunun adına da o ülkede "Adalet" deniliyor. (AKK/SP)
* Konuşmak Özgürlüktür
-Doğan'a-
Çöp omuzlarda dünya
Doludizgindik
"Konuşmak gümüş,
Susmak altın"dı.
Konuştuk
Gümüş dökülmedi avuçlarımıza
Şansımıza
Demir hücreler...
Yine de
Altını olanlardan daha özgürdük.
A. Kadir Konuk