Siyaset, siyaset, siyaset…
Carisi kaba, çirkin, yalan, talan, rezalet…
Tevfik Fikret “Han-ı Yağma” şiirinde:
“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!” diyor.
Fikret bu şiiri Balkan Harbi hezimeti ve İttihatçıların diktatörlüğü döneminde 1912 yılında yazmış. (Fikret kırılgan birisi ama fikriyatı evrensel. Ne Abdülhamitçiler ne de İttihatçılar sevmez onu.)
Bu açıdan o günden bugüne değişti?
Bak yine siyasete girdim. Aslında toplumsal hayatın hemen her alanında siyasetin doğrudan veya dolaylı etkileri vardır; ama az, ama çok.
Siyaset üzerine köşe yazılarının kısmen zorunlu yüzeyselliğinden ve gündelik akışın hayhuyundan kaçınmak için uzanmalı sanata. Sanat ki, belli bir estetikle varlığın yeniden üretilişi ve okunuşu… İnsanı insani kılan temel ve etkileyici eylem biçimi. İnsanın hallerine dair “tanrısal” bir uzam…
Sanat üzerine yazmak hem yazan için hem de okuyucu için rahatlatıcı ve düşünmeyi derinleştiren ve bizatihi düşünmenin kendisini estetize eden bir alan. Türkiye’de en çok siyaset, en az sanat konuşuluyor. Öncesi de iyi değildi ama, AKP iktidarıyla birlikte birçok sanat dalının çanına ot tıkandı! Heykele tükürdüler, mizahı öldürdüler. Sanat güzel olandır, güzele düşman kesildiler! Ne zamanki daha çok sanat ve daha az siyaset konuşacağız; işte o zaman barışa ve özgürlüğe kavuşacağız!
Bir tablo dedim…
Önce size ressamından söz edeyim.
İlya Repin; 1844 yılında doğup 1930 yılında 86 yaşında ölen, Rusya’nın en büyük ressamı. Realist ve empresyonist (izlenimci) ekolün ustalarındandır.
Repin, Rus toplumunu çok iyi tanır. 1861 yılında toprak köleliğinin (serfliğin) kaldırıldığı, kapitalizmin geliştiği, işçi sınıfının büyüdüğü, sınıf çelişkilerinin arttığı ve bütün bunların üzerinde Çarlık despotizminin devam ettiği, halklar hapishanesi de denilen Rusya’da yaşadı Repin. 1824 yılında Dekabristlerden başlayıp Narodniklere ve oradan 1917 Ekim Devrimi’ne ulaşan toplumsal çatışmaların, devrimlerin olduğu bir Rusya’da yaşadı Repin. İşte böyle bir 19. yüzyıl Rusya’sının o devasa edebiyat ve sanatının içinden çıktı Repin.
Tablolarında dinden askerliğe, küçük kızların evlendirilmesinden tabiata, fakir aile yaşamından aristokrasiye, tarihi konulardan başta Tolstoy olmak üzere kimi ünlülerin portrelerine kadar geniş bir toplumsal alan çalışmasına yer verdi.
Repin, tablolarının konuları için “İnsanın yüzü, ruhu, yaşamın dramı, tabiatın izlenimleri, onların yaşamı ve anlamı, tarihin nefesi, bizim konularımız bunlardır sanırım” der.
2010 yılında Pera Müzesi’nde “19. Yüzyıl Rus Klasikleri” sergisinde Repin’in bazı tabloları sergilendi. Görme şansına sahip olduğum bu sergideki tablolardan biri de “Volga Kıyısında Burlaklar” tablosuydu. (Bu sergide bir tablonun kendisine bakmakla röprodüksiyonlarına bakmak arasındaki dağlar kadar farkı çok daha derinden gördüm.) Burlak, evsiz barksız, fakir, sezonluk işçi anlamına geliyor. Volga nehrindeki gemileri ve mavnaları kıyıya çeken işçiler bunlar.
Repin, 1870 yılında Volga Nehri üzerinde yaptığı bir gezide bu manzarayı gördüğünde çok etkilenir ve bu sahneyi resmeder. Bu tablo hem Repin’in hem de Rus resim sanatının en değerli tablolarından biridir.
Resimde, gemiyi çeken 11 burlak görülmektedir. Kılık kıyafetleri perişan, yüzlerinde derin bir yorgunluk, vücutları kıyafetlerine paralel bir yıpranmışlık içerisinde, sırtlarına bağladıkları kayışlarla hayatın bütün yükünü çeker gibi tekneyi çekmeye çalışan ve yüzleri yere bakan, belleri bükük bu grubun içerisinde yalnızca genç bir kişi, kafası dik ve ileriye bakmaktadır.
Kimi yorumcular burlakları yorgun ve ezilmiş Rus halkı olarak ve içlerindeki ufka bakan genci ise, Rus halkının umudunun taşıyıcısı olarak değerlendirirler.
Bir şarkı dedim.
İlya Repin’in ilham aldığı ve “Volga Burlakları” tablosuna konu ettiği yaşamın bir de Volga Boatmen (Volga Kayıkçıları) adlı geleneksel Rus halk şarkısı vardır. Emeğin, gücün, direncin konu edildiği bir iş şarkısıdır.
Kimi halkların buna benzer iş şarkıları vardır. Örneğin Ermenilerin horovel denilen çiftçi şarkıları; Gürcülerin, Maçahel bölgesinin hatta Hemşin yöresinin ev yaparken, ağaç taşırken, ağ çekerken solo ve koro halinde söyledikleri şarkılar vardır. Üstelik bu şarkıları çok sesli (polifonik) olarak icra ederler.
Volga boatmen şarkısının en iyi yorumu Kızıl Ordu Korosu’nda Leonid Kharitonov tarafından yapılmaktadır. Kharitonov’un bas sesi ve özellikle koro bölümü, çok etkileyicidir.
Şarkının Türkçe sözleri şöyle:
Ha gayret
Ha gayret
Birazcık daha, bir daha!
Birazcık daha, bir daha
Haklayalım şu akağacı
Haklayalım şu kıvırcığı
Hay da, da hay da
Hay da, da hay da
Birazcık daha, bir daha
Birazcık daha, bir daha
Kıyı kıyı gideriz
Güneşe şarkı söyleriz.
Hay da, da hay da
Hay da, da hay da
Güneşe şarkı söyleriz
Ha gayret
Ha gayret
Birazcık daha, bir daha
Ha gayret
Ha gayret
Birazcık daha, bir daha
Hey sen, Volga, ırmak ana
Hem geniş hem derin
Hay da, da hay da
Hey hey
Daha güçlü çek şu halatı
Ha gayret, ha gayret
Birazcık daha, bir daha
Ha gayret, ha gayret
NOT: Her şarkı, her şiir yazıldığı dilden bir başka dile çevrildiğinde zorunlu olarak anlam kayıplarına uğrar. Her şeyden önce dilin müzikalitesi değişir. Bu şarkının Türkçe çevirisini bilgi edinme babında buraya aldım. Bu çeviriye takılmadan şarkıyı orijinal dilinde dinlemek, konusuna dair hissiyatı daha bir anlamlı hale getirir. (HŞ/AS)