1980 öncesi ODTÜ Öğrenci Temsilciler Konseyi (ÖTK)
“… Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın
Uçar gider, koşsan da tutamazsın.”
W. Shakespeare
Son bir yüzyıllık dönemdir ülkemizin siyasal mücadeleler tarihinin süresi. Bu sürenin içine dört ya da beş kuşak sığdırabilirsiniz kendi aile tarihinizde.
Büyük büyük dedeniz mutlakiyetçi veya meşrutiyetçi ama devletçi, büyük dedeniz mutlakıyet karşıtı ama İttihatçı ama devletçi, dedeniz İttihatçı, Kemalist ama devletçi, babanız da Kemalist, eski CHP’li sonra Demokrat Partili sonra yine CHP’li ve 27 Mayısçı ve sonra yine demokrat ama hem de devletçidir muhtemelen.
Kuşkusuz, bu resmin farklı kesimine de denk düşen, sadık padişahçı, Hürriyet ve İtilafçı, Serbest Fırkacı, "Adem-i Merkeziyet”çi, İzmir Suikasti Yargılamaları veya İstiklâl Mahkemeleri kurbanı, Demokrat Partili, Yassıadalık, Demirelci bir damardan da geliyor olabilirsiniz.
Hangi damardan gelirseniz gelin, yaşınız altmışlarda ise, 60’lı yıllarda Ankara’nın bir üniversite kantininde buluşup “Ne olacak bu Türkiye’nin hali?” muhabbetine takılıp yüz yıllık demokrasi, kalkınma ve adil paylaşım sorunlarına akıl erdirmeye çalıştınızsa, aile geleneğini devam ettiriyor sayılırsınız.
Bu yüzyılın içine başarılı ve başarısız on kadar meclis saray baskını ve askeri darbe ve veya teşebbüsü sığdı. Son nâkıs teşebbüsler halen yargılanmakta.
Tüm bu girişimlerin bir kısmı değiştirmeye ve dönüştürmeye, önemli bir kısmı da düzeni korumaya ve değişiklik taraftarlarını baskılamaya yönelikti.
Tüm bu süreçte, “60’lı” diye başlayan her şey de “tarih” oldu. O olayların içinde yer alanlar tüm yaşadıklarından en az elli yıl uzaktalar şimdi. Yaşananlar artık anılarda. Ahmet Telli, her ne kadar “Anı yazma, tarih sanarlar” diye inceden dalgasını geçse de, tarih bir anlamda kişisel tarihlerin toplamı ve özeti değil mi?
Bu zor iş sıvananların birisi de Mehmet Hakkı Yazıcı (fotoğrafta ortada). Özyaşam öyküsünü yirmi yıllık perspektifte, çok özlü bir siyasal arka plana oturtarak tatlı tatlı anlatmış.
Hakkı’nın önemli bir özelliği, hem 68’li hem de 78’li olması. Bu özelliğiyle bize 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri ve ara döneme ait kesintisiz bir toplumsal direniş öyküsü sunuyor.
Ülkenin siyasal mücadele tarihinde önemli bir siyasal merkez olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) odaklı ve gençlik hareketi ağırlıklı bir öykü.
Genç insanları siyaset stratejileri ve seçenekleri üretmeye zorlayan ortamı tüm canlılığıyla resimliyor.
Hakkı, kitabında siyasal çizgisinin tüm evrimini de anlatıyor. Burada özyaşam öyküsü kaçınılmaz olarak bazı örgütlerin ve örgütlenmelerin tarihiyle sarmaş dolaş oluyor.
Dili ve yaklaşımı, sevecen, bağışlayıcı, hoşgörülü ve alçakgönüllü. Bu tarihteki kişisel rolünü ve emeğini sessizce geçiştirmeye çalışıyor.
On yıllık bir dönemde en az üç hapislik ve pek çok gözaltı var Hakkı’nın yaşamında da. Bunların her birinin anılarda bıraktıkları özenle anlatılmış.
Daha sonra “”Devrimci Yol” çizgisinde bütünleşen “Silahlı Kitle Mücadelesi” geleneğinin başlangıç odaklarını ve gelişimini anlamamıza yardımcı olacak pek çok ip ucu var anılarda.
Hakkı 2008’den bu yana Moskova’da çalışıyor. Anılarında, gençlik yıllarında bizlere “Komünistler Moskova’ya!” diye bağıranların kendisinden çok önce gelip köşebaşlarını nasıl tuttuklarını hayretle gözlediğini anlatıyor. Ondokuz yaşındaki Hakkı’ya nasıl rastladığını da…
Sol siyasal mücadele içinde önemli bir yer tutan gençlik hareketinin özgün bir öyküsü anlatılıyor bu kitapta. Hem de pek çok olayın içinde ve en yakınında duran birisi tarafından…(AE/BA)
* Koca Bir Sevdaydı Yaşadığımız, Mehmet Hakkı Yazıcı, Dipnot Yayınları, 2012