Alain Badiou ve Slavoj Zizek geçenlerde İstanbul'daydı. Kendini, şaka yollu, obsesyonel nörotik olarak tanımlayan Zizek, anlattığına göre otuz yıl kadar önce psikanalize gidiyormuş. "Divandayken hiç durmadan konuşurdum" dedi, "Gördüğünüz gibi durmadan konuşma konusunda sıkıntım da yok. Sonradan düşünüyorum da neden hiç durmadan konuşuyordum, çünkü susarsam belki içime ait önemli bir şeyler, belki de travmalarıma ilişkin şeyler konuşmak zorunda kalacaktım."
Bu sözler salonda gülüşmelere yol açtı. Zizek'li ve Badiou'lu toplantı hakkında çeşitli basın yayın organlarında yazılar yayımlandı. Bense o gülüşmelere takılıp kaldım.
Gezi sürecinde en sevdiğim sloganlardan biri, AKM'nin ön yüzüne asılan 'Kes sesini Tayyip'ti. Gençler, yaşlıların/yöneticilerin susmasını istiyordu. Tayyip Erdoğan'ın kişiliğinde somutlaşan iktidar/yöneticiler ise bir türlü susmuyor ve susacak gibi de görünmüyorlar. Çünkü susarlarsa hata, eksik, yanlış ne varsa ortalığa dökülecek diye korkuyorlar.
İnsan susarsa kendi içine bakabilir ve kendini daha iyi tanır. Prof. Dr. Türkay Demir'in 'Ruhsallığın Merkezine Seyahat'i, insanın kendiyle tanışmasını sağlayan, susarken okunabilecek iyi bir kitap. Ünlü hayalperest Jules Verne'in romanıArzın Merkezine Seyahat’e nazire yapılarak çıkılan seyahat, insanın iç dünyasında gerçekleştiriliyor. Psikanalitik denemelerden oluşan kitapta ruhsallığın değişik öğeleri ve görünümleri ele alınıyor. Ve gerçek bir psikiyatristle tanışıyorsunuz.
Herkesin kendi kabilesini yere göğe koyamadığı, diğerlerini düşman ilan ettiği bu günlerde konuşma, iletişim yöntemi olmaktan çıkarılıp iktidar aracı haline getirildiği için, bence biraz susmak lazım. Susarken de okumak iyi olur. Hele de edebi tadına doyum olmayan, sürprizli fikirlerle insanı altüst eden, düşünmeye sevk eden metinler okumak daha da iyi olur.
Prof. Dr. Türkay Demir'in 'Ruhsallığın Merkezine Seyahat – Psikanalitik denemeler' kitabı, konuyla arasına mesafe koymadan da yazabilen bir uzmanla tanıştırıyor bizi. Psikanaliz, insanın iç dünyasına doğru bir keşif yolculuğu diye tanımlanabilir ya. Bu yolculukta, insanın niçin öyle olduğu açığa çıkar, neden öyle davrandığı belirginleşir, tıkanan yollar açılır. Psikanalizin önümüzdeki yıllar boyunca tahtını sağlamlaştıracağını, incelikleri keşfedilecek önemli bir bilgi edinme biçimi olacağını, psikanalizin düşünme biçiminin ise yavaş adımlarla sindirilerek ilerleyebileceğini zannediyorum. İlerleme derken Kartezyen anlamda bir ilerlemeden bahsetmiyorum. Belki çok fazla dallanıp budaklanacak, başka alanlara uzanıp ara sokaklarda yeni binalar inşa edilecek. 'Ruhsallığın Merkezine Seyahat', yeni psikiyatristlerin nasıl olacağına dair de bir fikir veriyor. Samimi, içten.
Kitapta keder, tutku, şüphe, öfke, aşk gibi duyguların yanı sıra bilinç ve bilinçdışı, ben ve öteki, rüya ve gerçek gibi kavramlar konu ediliyor. Hem felsefi, hem toplum bilimsel yaklaşım oldukça kişisel satırlarla harmanlanıp bütünleşmiş. Mesela 'Cevher ve Araz' yazısında bahsedilen 'İnsan söz konusu olduğunda cevher nedir' tartışması bitecek gibi görünmüyor. Her insanın kaderi salt kendi çabasına bağlı olabilir mi? Yaşadığımız toplum 'utanç temelli' mi, 'suçluluk temelli' mi? Çevre baskısı, grup baskısı, toplum baskısı gibi tanımlar yerine ve onların dolduramadığı bir boşluğu adlandırmak üzere 'mahalle baskısı' lafına ihtiyaç duyulması ne anlama gelir? Neticede 'bağımsız kendilik oluşumunun' değil 'karşılıklı bağımlı kendilik oluşumunun' söz konusu olduğu bir memlekette yaşıyoruz. Üstelik kimse kimseye güvenmiyor, söylenene inanmıyor, hep bir art niyet aranıyor.
Ötekini tanımlarken insanın kendine bakmasını sağlayan kitaptaki satırlar, Borges'in öyküsünü hatırlatıp Atıf Efendi Kütüphanesi'nde dolaştırıyor. Nereden, nereye demeyin bu bir seyahat. Psikiyatri dünyasının olgu hikayelerinden çocukların kedere davranmasına, -silaha davranmak gibi- oradan da çay içme törenlerindeki temel ilkelere geçiliyor. Ana babalarla çocuklar arasındaki öfke/şiddet/saldırganlık örüntüleri, bir başkasının bağımsız kimliğini yok etmeye, boğmaya çalışan ruh katilleri derken Kant'la ve Spinoza'yla karşılaşıyorsunuz.
Yalan söylemeden yaşamak mümkün mü bilmiyorum ama, kitabı okurken, yalanların niyetini ya da 'gerçeği süsleme'nin ardında yatan nedenleri tekrar düşündüm. İnsanların yalan karşısındaki tepkilerini hatırlayıp farklı zihin okuma yöntemleri bulmaya çalıştım. Sonra okuyabileceğim başka kitaplar aradım. Çünkü kitaptaki her yazının sonunda, bilimsel yaklaşım ve titizlikle hazırlanmış, bir 'kaynaklar' listesi var. Ruhsal dünyanın hem çok yönlü hem de çok katmanlı yapısı, kitaptaki tüm yazıların içine sinmiş. Sizi sadece kendine tabi kılmıyor, türlü çeşitli nice kitapla tanıştırıyor.
Prof. Dr. Türkay Demir, halen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı. Son kitabı 'Ruhsallığın Merkezine Seyahat' inde okurunun elini tutup bir seyahate çıkarıyor. 'Aşk ve Öbür Duygular' (2004) ve 'Canavar ve Kurbanı' (2006) adlı kitapları Okuyanus Yayınevi tarafından basılmıştı. Çeşitli dergilerde yazıları, derleme kitaplarında da öyküleri yayımlandı. Belki tanışmışsınızdır. Belki 'Ruhsallığın Merkezine Seyahat' fırsat olur tanışmanıza.
Yazar, hatırladığı bir cümlenin peşine düşen, aradığını bulana dek işine geri dönemeyen, döndüğünde de kendini bıraktığı yerde bulamayan bir adam. Onun zengin çağrışımlarıyla, şüphenin veçheleri arasından sıyrılıp bilinçle bilinçdışı arasındaki ilişkinin mütemmim cüzler olduğunu öğrenmek mümkün. İlginizi çekerse eğer, yazılardan birinde bilinçdışının grameri de var.
On üç ayrı yazı. Başıyla sonuyla birbirine bağlı her yazı “üslub-u beyan aynıyla insan” deyişine uygun olarak, yazarına dair ipuçlarıyla dolu. Bir psikiyatristin itirafları adeta. Korkuları, tedirginlikleri, gözyaşlarıyla tam bir kitap müptelası. Yazarlarla, kitaplarla, kitap kahramanlarıyla konuşuyor, tartışıyor, kimi zaman dalga geçiyor, kimi zaman yanıldığını itiraf ediyor. Okuduğu her kitabın lafzından öte ruhuna dair bir şeyler bulmaya çabalayan, dünyaya tam yerleşememiş, mürşidi olmayan bir mürit. Kendini öyle tanıtıyor ve kendini inşa sürecini okurla paylaşıyor. Vefa Lisesi'nden İstanbul Tıp Fakültesi'ne, Atıf Efendi Kütüphanesi'nden Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne uzanan yıllar, acısıyla tatlısıyla kelimelerin arasına sızmış; geçmiş, şimdi ve gelecek bir arada gülümsüyor.
Yazarın üslubuna uyarak itiraf etmek zorundayım ki, 'Ruhsallığın Merkezine Seyahat'i ilk elime aldığımda duraklamıştım; zira gazete/dergilerde yayımlanan yazıların toplandığı kitaplar ilgimi çekmiyordu. Toptancı yaklaşımların ne kadar yanıltıcı olduğunu bir kere daha fark ettim. Beni kendimle yeniden tanıştıran, eski kütüphanelerin kokusunu hatırlatan, kitapların yaydığı rayihayı hissettiren satırlar, daha önce başka yerlerde yayımlanmış olsa bile taptaze. Canlılığını da asla yitirecek gibi durmuyor. Tavsiye ederim. (AB/ÇT)
* Ruhsallığın Merkezine Seyahat: Psikanalitik Denemeler, Türkay Demir, Bağlam Yayınları – Düş/Düşün dizisi, Eylül 2013