24 Haziran seçimleri sonrası CHP’deki gelişmeleri konuştuğumuz röportaj, bianet’te yayınlandığından itibaren, kafamda CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel’in portresini oluşturmaya çalışıyorum.
Röportajı uzatmamak, kendi gerçekliğinden koparmamak için ‘izlenim ve gözlemlerimi köşe yazısına sakladığımı’ yazmıştım.
Ve doğrusu işin içinden çıkamıyorum, yazı sözü verdiğim ve takıldığım için ne kafamdan atabiliyorum, ne de yazabiliyorum. Böyle durumlarda başvurduğum yol belli:
Hiç planlamadan yazının seni alıp götürmesine izin vermek.
Her nereye giderse…
***
Sadece il başkanı olarak ne düşündüğünü değil, nasıl bir insan olduğunu anlamaya yönelik sorular da serpiştirdiğim söyleşi esnasında, bir ara ağzından çekiştire çekiştire aldığım kısa cümleler karşısında sordum mesela:
Avukatsınız ama kelimeleri pek tasarruflu kullanıyorsunuz. Hep mi böyleydiniz, İl Başkanı olduktan sonra mı 9 değil 19 boğum olduğunu keşfettiniz?
“Ben özel hayatımda da meslek hayatımda da gereksiz konuşmayı sevmiyorum. Sonuç odaklı hareket ediyorum. Görevim gereği söylediklerimi düşünerek hareket ediyorum. Dört sene meclis üyeliği yaptım ama örgüt başkanlığı çok daha farklı.”
‘Kurtlar sofrası’na masumiyetini kaybetmeden atılmış, ilçe teşkilatları tecrübesi olmadan il başkanlığı sularında yüzmesi hatta derece alması beklenmiş bir partilinin, siyasi atmosferin çok gergin/çok farklı işlediği şu zamanlarda neler hissettiğini anlamaya çalıştım bir başka soruda da.
Ardına bakmadan imdat diye kaçmak geçer bazen insanın içinden. Göreve geldiğinizden beri yani 6 ayda bunu yaşadınız mı? Ya da kaç kez yaşadınız?
“İmdat diye kaçasım geldi derken… (duruyor, tuzak soru olup olmadığını anlamaya çalışıyor soran gözlerle) Görevi bırakayım anlamında değil ama çok ağır, her şeyin üst üste geldiği, nefes alamadığım anlar oldu.”
O dönemlerde ne yaptınız, ne yapıyorsunuz?
“Soğukkanlılığımı kaybetmemeye çalışıyorum. Kontrolümü kaybetmiyorum. Yanılmıyorsam hazırlık ya da orta 1’deyken bir yabancı öğretmenimiz vardı. Onun dersinde bir arkadaşımız su tabancasıyla su sıkıyor. Kim yaptı vs. falan kimse ortaya çıkmıyor. Öğretmen bütün sınıfı disipline vereceğini söylüyor. Ben de ağlamaklı sesle babamı aradım, disipline vereceklerini, okuldan atacaklarını söyledim. Babam ‘sakin ol merak etme. Bir şey olmaz’ dedi. Gerçekten de olmadı. Şakayı yapan ortaya çıktı, özür diledi, hiçbirimiz disipline verilmedi, okuldan atılmadı. Bana o gün soğukkanlı davranmayı öğretti babamın sözleri, telkinleri… Ne zaman paniğe kapılacağımı hissetsem o sözler aklıma gelir ve soğukkanlılığımı hep korurum.”
Cevabı tahmin ettiğim yerden gelmişti. Hayranlık/sevgi/saygı beslediği siyasi figürler olsa da ‘maya’ babadaydı. Rol modeli, bizim gazeteci kuşağın iyi bildiği tanıdığı, iki oğlu gibi avukat olan Esen Yücel’di.(1)
Kuşağının o bildik mücadeleci özellikleriyle 80’li, 90’lı yıllarda İzmir siyasi hayatında kayda değer bir etki yaratmış Esen Yücel. O zaman sormanın zamanı:
Babanız bu süreçte ne kadar yanınızda? Ondan ne almışsınız sizce?
“Ondan dürüstlüğü, dik duruşu ve mücadeleciliği aldım. Babam da soğukkanlıdır ama benim kadar değildir. Babamla da görüş ayrılıklarımız oluyor elbet, ben doğru bildiğim yoldan şaşmam ama bu inat değil. Ortak akılı oluşturmayı her zaman bilmişimdir. Babamla da…”
Baba 68 kuşağı, CHP’lidir partilidir falan dinlemeyen, ‘kol kırılır yen içinde kalır’ demeyen, yanlışsa gözünün yaşına bakmayan, hukuk mücadelesinde asla pes etmeyen bir figür. O zaman “Oğul Yücel, bu mücadelenin neresinde” diye sorma zamanı.
Babanız siyaseten sizden daha mı solda?
“Bir şey söylerim ama benim örgütüm bundan alınır. Babamın siyaset hayatı erken başlamış. O dönem yaşananlar ve bu dönem farklı. 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşamışlar. Hem baroda, hem SHP’de, hem de Cumhuriyet Halk Partisi’nde mücadele vermiş. O kuşağı anlamamız lazım ki önümüze bakabilelim. O kuşağın başaramadığı şeyleri bizler, bizim arkamızdakiler hayata geçirsin. Türkiye’nin yakın geçmişini iyi analiz etmek lazım. Onların mücadelesi çok değerliydi. Biz de genç kuşaklar olarak onların verdiği bayrağı daha ileriye taşımak durumundayız.”
“Ağabey” formüllerinin partisi CHP’de il başkanlığı koltuğuna 40 yaşında oturmuş ilk İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, seçildikten 15 gün sonra kendini anlatmış gercekizmir.com'da… Burcundan hobilerine, idolünden sevdiği renklere, yemeklere, tuttuğu takıma kadar renkli ayrıntılar var o yazıda. Bir de sevdiği yazarlar Tolstoy, Gogol, Dostoyevski gibi.
“Felsefi bakış açısı, din, ahlak ve toplumun değer yargılarını sorgulaması nedeniyle Tolstoy’u, akıcı dili ve anlatımı, gerçekçi karakterleri, ince hicivleri ve yaklaşık 200 yıl önce yazmış olmasına rağmen sanki bugünü yazmış gibi kendini okutması nedeniyle Gogol’u… İnsanın iç dünyasına ilişkin tahlilleriyle, yarattığı her karakterinde insanın kendinden bir şeyler bulduğu için de Dostoyevski’yi severek okuyorum” diyor o yazıda.
Son okuduğu kitabın A. Soljenitsin’in Ivan Denisoviç’in Bir Günü, en sevdiği filmin de Tanrı Kent (Cidade De Deus) olduğunu öğreniyoruz.
“Sosyal adaletsizliği, devletin dezavantajlı kesimlere ne kadar kayıtsız kalabildiğini ve kişileri suça iten en önemli faktörün içinde yetiştikleri çevre olduğunu mükemmel bir kurguyla izleyiciye aktarıyor” açıklamasıyla…
Söyleşimizde de kitap okumaya ne olursa olsun zaman ayırdığını söyleyen genç il başkanına, 1975 doğumlu, Latin edebiyatının büyük birikiminin izlerini yansıtırken genç kuşak yenilikçi bir edebiyatçı kimliği de sergileyen Şilili Alejandro Zambra’dan dem vurarak noktalayayım yazıyı. “Eve Dönmenin Yolları’nda” kitabından:
“Bu sabah Intercomunal Parkı'ndaki banklardan birinde kitap okuyan bir kadın gördüm. Yüzünü görmek için karşısına oturdum ama imkânsızdı. Kitap, bakışını içine çekiyordu, bazı anlarda onun da durumun farkında olduğunu düşündüm. Kitabı bu şekilde -dirsekleri hayali bir masaya dayanmış, her iki eliyle birden tam göz hizasında- tutarak saklanıyordu.
Beyaz alnımı ve sarımtırak saçlarını gördüm ama gözlerini hiç göremedim. Kitap peçesi, nadide maskesiydi.
Uzun parmakları kitabı tıpkı ince ve sağlıklı dallar gibi tutuyordu. Bir an ona o kadar yaklaştım ki, biraz önce yenmiş gibi duran bakımsız tırnaklarını bile gördüm.
Varlığımı hissettiğine eminim ama kitabını indirmedi. Gözlerini birinin gözlerine dikmişçesine kitabı tutmaya devam etti.
Okumak yüzünü kapamaktır, diye düşündüm.
Okumak yüzünü kapamaktır. Yazmaksa yüzünü göstermek.”
Genç Yücel’in yüzünde görebildiğim, olabildiğine temiz, saygılı, efendi, gözleri güzel bakan bir aydınlıktı. O her ne kadar yüzünü kapasa, cümlelerini boğumların arasına saklasa da…
Zambra’nın sözleriyle, "Hafızaya yazılanlar başı sonu belli olmayan o tuhaf küçük parçalardır."
Öyle de oldu… (GS/HK)
(1) Esen Yücel: 1950 Buca doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 68 kuşağının birçok genci gibi adli ve idari soruşturmalar, uzaklaştırma, gözaltı ve tutuklamalar yaşadı. 1975’den beri avukatlık yapan Yücel, İzmir Barosu’nda yöneticilik ve Gn. Sekreterlik, ÇHD İzmir Şubesi’nde yöneticilik yaptı. Mehmet Engin ve Deniz isimli iki oğlu da avukat. 1974’den itibaren CHP üyesi olan, 12 Eylül’de ilerici ve devrimci kesimin, sendikaların, kitle örgütlerinin avukatlığını yapan Yücel, 1986’da SHP İzmir Merkez İlçe (Konak) İlçe Başkanlığı’na seçildi, 1987 Kasım seçimlerinde SHP 2. Bölge 2.sıra milletvekili adayı oldu. 12 Eylülde kapatılan CHP'nin 9 Eylül 1992’de açılışında kurucu il yöneticiliği yapan Yücel, yaklaşık 10 yıldır aktif politikadan uzakta, İstanbul’da yaşıyor.