Çocukluğumun en eğlenceli zamanlardındı, Tepebaşı’ndaki Tüyap Kitap Fuarında saatlerce dolanmak, çoğu zaman ne olduklarını bile anlamadığım kitapların kapaklarına baka baka zaman geçirmek.
Şimdi fuar malum neredeyse Edirne’ye taşındı, gitmek için ciddi bir çaba gerektiriyor. Pazar sabahı, araba sahibi arkadaşlarımız sayesinde yaklaşık 40 kilometrelik mesafeyi az gittik, uz gittik ve 26. Istanbul Kitap Fuarı’na vardık.
Fuarcılıkta yol katetmişiz....
İlk izlenimim biraz tuhaf gelecek ama fuarcılıkta çok yol katettiğimiz yönünde. Bu iyi mi kötü mü emin değilim ama büyük yayınevleri oldukça havalı standlar kurmuşlar, bazıları birer minik kitapçı gibi görünüyor. Büyük, şaşaalı ve havalı yayınevlerinin standlarında çalışanlar ise ne yazık ki aynı özende değil.
Asıl işi yayıncılık olmayan, bankaların ya da medya kuruluşlarının prestiji olarak adlandırılabilecek yayınevlerinin standlarında duran insanların büyükçe bir bölümü satılan kitaplardan bihaber. Kitabın adının, yazarının söylenmesi bile fayda etmiyor çoğu zaman, zira yayınevinin ne bastığından haberdar değiller.
Öte yandan büyük yayınevlerinin çoğu bu kez yüzde 20 gibi indirimlerle yetinmişler, ki bu zaten hemen her kitapçıda karşılaştığınız bir indirim oranı. Yani böyle de olunca, aslında fuarın çok da bir anlamı kalmıyor kitap alıcıları için.
Neyse ki, hala işi sadece kitap yapmak olan yayınevleri var da, hem istediğiniz kitabı şıp deyip bulabilenler gerçek yayınevi çalışanları duruyor standlarda, hem de bazı yerlerde yüzde 40’a varan indirimlerle alabiliyorsunuz kitapları.
Küçük yayınevlerinin standlarından almak istediğim kitapları aldıktan sonra bir festival geziyormuşcasına dolaşmaya başladım standlar arasında.
Fuarın bence en çarpıcı taraflarından biri, pazar günü ciddi bir kalabalık olmasıydı. O kadar yolu gelen onca insan durmaksızın kitap alıyordu ki, bu hoş bir durum. Zira normalde fuarlarda dolaşan ama kitap almayan bir kalabalık oluyordu benim gözlemlediğim kadarıyla.
Hatta yanımdaki arkadaşlarımdan biri fuarla ilgili “şimdi ben buralı olmasam ve bu fuarın bu halini görsem, Türkiye kültür devrimini çoktan tamamlamış, çoktan muassır medeniyet seviyesine erişmiş derdim” dedi.
Pazartesi günü Radikal gazetesinde İsmail Saymaz’ın müthiş doğru tesbiti ise atlanacak gibi değil elbette. Bu sene fuarda en azından pazar günü ciddi bir ulusalcı hava vardı. Hulki Cevizoğlu, Doğu Perinçek ve benzerleri önlerinde onlarca kişiden oluşan kuyruklarla standlarla oturuyorlardı. Pek çok standda Türk bayrağı, dekorun olmazsa olmaz bir parçasıydı.
Fuarın başka bir eğlenceli tarafı ise yaklaşık 10 kişilik bir “mürit” grubuyla fuarı gezen Adnan Oktar’dı. Müthiş renkli kıyafetleriyle, her standın önünde onar saniye durup, kitaplara bakıp, parmağıyla bazılarını gösterip yoluna devam ediyordu, “müritlere” de onun gösterdiği kitapları satın almak kalıyordu. Ekibi en son gördüğümde, müritler ellerinde küçük bir el arabası, aldıkları yüzden fazla kitabı döke saça ilerliyorlardı.
Esayan "nereli olduğunu" çocuklara anlattı
Hayykitap’ın standında son zamanların en kıymetli edebiyat metinlerinden biri olan ve tamamen başka bir yazı konusu teşkil eden Karşılaşma’nın yazarı Markar Esayan vardı. Esayan’ın şahane sevimli konukları ise ilkokul öğretmenleri ile birlikte İzmit’ten fuarı gezmeye gelen ilkokul öğrencileriydi.
Esayan’ın kitabını almaya paraları yetmedi, o ana kadar pek çok kitap almışlardı çünkü. Ama tanıştılar, ilk soruları çok bildikti: Siz nerelisiniz? Tam da sevgili Hrant’ın dediği gibiydi durum, Ali topu bir kere de Agop’a atmış olsaydı, o çocuklar da “siz nerelisiniz” diye sormayacaktı. Esayan çocuklara biraz kitabını anlattı, biraz sohbet etti, çocuklar Esayan’ın Hrant Dink’in arkadaşı olduğunu öğrenince çok heyecanlandılar. Hepsi Hrant’ı tanıyordu.
Feminist kadınlar ise Üzgün Kızların Gizli Tarihi adlı kitabı nedeniyle Kıbrıs’ta ciddi bir tacize maruz kalan yazar Neşe Yaşın’a destek için açtıkları standda fuar ziyaretçilerine yaşananları anlatıyorlardı. Yaşın da standda tacize neden olan kitabını imzalıyordu verilen desteğin gücüyle…
Malum kitap fuarı uzun zamandır sanat fuarı ile aynı zamanda açılıyor. Kitap fuarından arta kalan alanda, Karşı Sanat Çalışmaları’ndan Mimar Sinan Üniversitesi’ne kadar pek çok kurum, üniversite ve galeri kendi koleksiyonlarını sergiliyorlar.
Fuar memleketin aynası
Ama bence bu sene fuarın en kıymetli sergilerinden biri geçtiğimiz baharda Binbirdirek Sarnıcı’nda açılan Ebru: Kültürel Çeşitlilik Üzerine Yansımalar sergisi. Müthiş bir sergileme tekniği ve müzikle Kars’tan karadenize, Akdeniz’den Bursa’ya bir yolculuğa çıkarıyor sergi insanı. Bir anlığına fuarda olduğunuzu unutuveriyorsunuz…
Yani demem o ki fuar memleketin bir aynası, bir yandan ulusalcılar, bir yandan barış isteyenler var. gitmekte, görmekte, koklamakta ve kitap almakta fayda var… (ÇM/NZ)