Türkiye'de askere gitmek istemeyenler iki ayrılır. Birinci tür askere gitmek istemeyenler, anti militaristler, ikinci tür askere gitmek istemeyenlerse "durduk yere hayatımıza ara veriyoruz, işimizden gücümüzden, sevgilimizden ailemizden uzaklaşıyoruz" diyenler. Takdir edersiniz ki, ikinci tür, birinci türe oranlandığında kat be kat daha fazla bir nüfusa denk düşüyor. "Ben askerlik yapmayayım da, kim savaşmış, kim yaralanmış, kim mazlummuş, kim zalimmiş fark etmez" zihniyeti yani. Lâkin Türkiye'de yaşayan erkekler için bir mecburiyet var. Her ne kadar karşı olunsa da, o kışlaya bir şekilde giriliyor. Konumuz fragmanlarıyla meşhur "Nefes" adlı film.
Film vizyondaki ikinci haftasında ama ilgi müthiş. Türkiye'nin faşizmden sorumlu, "büyük" köşe yazarı Yılmaz Özdil'in deyimiyle, "terörişkoların" sınırdan girmesiyle beraber, milliyetçi-ulusalcı kanatta "yağmur yağıyor ince ince..." Bu sırada da Nefes'in fragmanları dönüyor dört bir yanda: "Bir operasyon var bu gece."
Şimdi fragmanlarından yola çıkıp, buluttan nem kapmak suretiyle filme salvolar atacak değilim. Fakat ortada bir problem var. Filmin gösterildiği salonlarda, filmde ölen PKK'lıları görüp gaza gelerek, "Geberin .....lar" diye bağıran Türk ergenlerini görünce insanın nutku tutuluyor.
Öte yandan filmin bir "İnsan hikâyesi" olduğu dillendiriliyor. Evet, film sınır karakolunda çarpışan bir Türk yüzbaşının "İnsan hikâyesi." Evet, memleketinden kopup gelmiş, şafak sayan askerlerin yarıda kalan hayatlarına işaret ediliyor filmde. Evet, sınırda savaşan yüzbaşının, savaşın bu şekilde kazanılamayacağını söylemesi "Bir Nefes Türk Açılımı" olarak kabul edilebilir, illâ ki açılım göreceğim diye uğraşırsak tabii. Türkiye sinemasında henüz yırtık bayrak görülmemişti, evet. Ama olmaz. Sırtında Türkiye bayrağı taşıyan yılmaz askerler, hemen değiştiriveriyor yırtık bayrağı. Rüzgâr yüzünden bayraklar parçalanırmış o dağda. Evet, terörist telefonda yüzbaşıyla konuşurken neden dağa çıktığını anlatıyor.
Yet-mez! Radikâl İslâm'ın sloganı vardı ya: "Taraf olmayan bertaraf olur." Artık bu geçti. Aman bertaraf olun, Nefes gibi. Türkiye'nin batılı, orta-ortaüst sınıf insanları için taraf olmak, ideoloji sahibi olmak, inancı yaşam biçimi olarak kabul etmek, güvenirlik sorununa işaret eder. İdeolojilerüstü olmak geçer akçedir. "Her türlü -izme karşı olmak" diye kıymetli bir söylemleri vardır. Lâkin ne camiye gitmek isterler ne askere! Daha elim ve daha vahim olmak üzere; bayram gelince camiye giderler, zamanı gelince askere. Yeri gelince ne camiyi hatırlarlar ne askerliklerini... Dini bayramları İslâmcı oldukları için değil, "gelenek" olduğu için severler. Demokrasiye inanırlar ama içki yasağı gelince bir lokantaya, orduyu göreve davet ederler.
İşte Nefes, bu kitleyi temsil eden, bir gram empati kurabilen, "Bir Nefes Türk Açılımı" yapan bir yapım. İdeolojisizliği, "İnsan hikâyesi" naifliğiyle ambalajlayıp, farkında bile olmadan (farkındaysa bu yazının konusu baştan aşağı değişir) Kürt nefretini pompalayan bir film.
Kürtlerin dağa sadece Kürtçe konuşamadıkları için çıktığını sanan bir filmden söz ediyoruz. Orada ölen bir askerin evli ve bir çocuk babası olması, yeni bir araba satın almış olması ve bir kurşunla tüm bu mutlu tablonun kaybolması üzücüdür elbette. Yüzbaşı Mete Horozoğlu arkadaşının intikamını alacağını söylerken bunlardan söz eder PKK militanına. E be adam sormazlar mı o zaman; dağda savaşan herhangi bir PKK'lının sülalesine asırlardır neler yapılmış? O zaman o da çıkıp "Ben de dört kardeşimi sizin kurşunlarınıza verdim, Diyarbakır Cezaevi'nde babama canlı fare yedirdiler, onların intikamını alıyorum" demez mi? Fakat, Nefes filmi bunu yapmıyor. Demek ki; Türk yüzbaşının "İnsân hikâyesi", devletin ,başta cunta dönemleri olmak üzere, zâlim Kürt politikasından daha mühim. "İnsan hikâyesi" yazmak filmin yapımcıları ve yönetmeni tarafından daha elzem.
12 Eylül sonrası dönemde ideolojisizlik batılı, orta-ortaüst sınıfın ideolojisi oldu. Üstelik bunun bir ideoloji olduğunu görmezden gelerek, belki de hiç anlamayarak. Oysa bu düşünce akımı, devletin resmi ideolojisidir. Teknokratların devrine alamettir bu ideolojisizlik. Bu devlet 12 Eylül'ün devletidir. Nefes adlı filmde, batılı, orta-orta üst sınıfın "ideolojisiz" gözleri, PKK meselesi için ölen Türk askerlerine gözyaşı döküyor. Bu savaşın doğru olduğunu da belirtmiyor fakat bu durum filmin ideolojilerden bağımsız bir insan hikâyesi olduğunu göstermez. Eğer insan hikâyesi olsaydı, "öteki" insanların hikâyelerini de görürdük. Yoksa dağda savaşanlar arasındaki insanlık koşulu postal giymekten mi geçiyor? Ayaktaki Mekap olunca, dağda savaşanın yok mu bir hikâyesi? Yoksa onlar insan değil mi?(OY/EÜ)