Yeni sendika yasası geçtiğimiz hafta mecliste onaylandı. Hazırlık aşamasında uzun süre 'Toplu İş İlişkileri Yasası' adını taşıyan, başlığında ne 'sendika' ne 'grev' ne de 'toplu iş sözleşmesi' sözcükleri yer almayan ismiyle müsemma bu metin 'hayır mı şer mi?' anlamakta zorlanıyoruz.
Bu anlaşılmazlığın nedeni hükümetin basın bülteni haline gelen medya ve sessiz kalıp 'iyi halden' yararlanmak isteyen sendikalar. Maddeler arasındaki Ali Cengiz oyunları da işimizi zorlaştırıyor.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, ILO Sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı'na aykırı olan bu yasayla 9 milyon işçi, zaten kullanamadığı, toplu sözleşme hakkını kaybedecek. Grev hakkı kullanılamayacak ve işçi çıkartmak kolaylaşacak.
Cumhurbaşkanı'nın onayına sunulan metin; toplu sözleşme ve grev hakkını kullanılamaz hale getirirken işçiler üzerindeki baskıyı arttırıyor. Yasa, sendika faaliyetlerini önceden tanımlanmış işkollarıyla sınırlıyor, sendikalara sözleşme imzalamak için işkolundaki işçilerin yüzde 3'ünü ve işyerindeki işçilerin yüzde 50'sini üye yapma zorunluluğu getiriyor, sendikaların iç işleyişine müdahale ediyor, üye ilişkilerine ağır bir denetim getiriyor, toplu sözleşme sürecini zorlaştırıyor, grev hakkını kullanılamaz hale getiriyor.
Bitti mi? Bitmedi! 30 veya daha az işçi çalıştıran işyerlerinde sendikal faaliyetler yüzünden işten çıkartılmayı kolaylaştırıyor. Bağımsız sendikalara özel ayrımcılıklar uyguluyor. Hükümet dostu sendikalara ayrıcalıklar getiriyor.
Medya bu olayı "İşçilere Bayram Müjdesi" başlığıyla yayımlıyor. "250 bin işçinin Toplu İş Sözleşmesi belirsizliği sona eriyor. yüzde 10'luk baraj yüzde 3'e düştü. Noter şartı kalktı" diye aktarıyor. Milyonlarca işçinin toplu sözleşme "ihtimalini" bile ortadan kaldıran olayı bu başlıkla vermek, ölen hasta için "sıtmadan kurtuldu" diye sevinmektir.
Hepimiz Harranlıyız!
Barajınyüzde 10'dan yüzde 3'e indirilmesinin bir iyileşme olduğu vurgulanıyor. Pek çok kişi bu barajı seçim barajına benzetiyor. Ancak durum bir partinin seçime girebilmek için seçmenlerin yüzde 3'ünü üye yapmasına denk geliyor. Elbette üç matematikte 10'dan küçük bir sayı. Ama işkollarında yapılan düzenlemeler ve işçi sayısının belirlenme yöntemindeki değişiklikle, bir hafta önce yüzde 10 barajını aşan 27 sendika yeni sistemle yüzde 3 barajının altında kalıyor ve yetkisini kaybediyor.
Yeni durumda işçilerin yüzde 58'i toplu iş sözleşmesi imzalayacak sendika bulamayacak. Artık hepimiz Kemal Sunal gibi Harranlıyız!
Ticaret, büro, eğitim, ağaç, kâğıt, sağlık, ulaştırma, turizm, inşaat, basın, liman, ardiye ve depoculuk ve denizcilik işkollarında sözleşme yetkisi olan sendika kalmayacak. İletişim, savunma ve güvenlik, enerji, tekstil, petro-kimya işkollarında tek sendika dayatması olacak ve sendika seçme özgürlüğü kullanılamayacak. Yasa maddelerinin arasına gizlenmiş püf noktalarıyla hükümet dostu sendikalar kısa süre içinde büyüyebilecek. Sendikaların talepleri ve uluslararası kurumların önerileri dikkate alınmazken yeni kurulmuş bazı sendikalara özel avantajlar sağlanmış durumda.
Yasanın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne aykırı olduğunu belirttik. Bu durum Napolyon'un "barut bittiyse gerisini anlatmayın!" hikâyesine benziyor. Beyanname'nin 23. Maddesi "Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır" diyor. Ancak emeklilerin, öğrencilerin, işsizlerin, çiftçilerin, ev işçilerinin sendika hakları yine düzenlenmemiş. Emekli-Sen'in kapatma davası AİHM'de devam ediyor. Genç-Sen dosyası temyizde, bir yanda Çiftçi-Sen bir yanda Yargı-Sen... Yasa görüşmeleri devam ederken yapılan Güvencesiz İşsiz İşçiler Sendikası Umut-Sen'in başvurusu tıpkı Evid-Sen'inki gibi keyfi bir şekilde kabul edilmedi.
Bütün bunlar günlük hayata nasıl yansıyacak? Daha düşük maaşlar, daha uzun çalışma süreleri... Kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimleri... Mezarda emeklilik, işsizlik ve paralı sağlık hizmeti...
Yasanın esas kaybedeni: İşverenler
İşverenlerin talepleri doğrultusunda hazırlanan yasa, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nin bile atmaya cesaret edemediği kadar işçi düşmanı bir adım.
Peki, bu yasanın hiç mi iyi yanı yok? Kısa vadede kazanılmış hakların ve kurumsal sendikacılığın sonuna tanık olacağız. Toplu sözleşme ve güvenceli çalışma ortadan kalkacak. Ama uzun vadede bu yasanın esas kaybedeni işverenler olacak.
Şaşırtıcı ama patronlar işçilerle yaşadıkları anlaşmazlıklarda karşılarında diyalog kurmasını bilen, uzlaşmaya alışmış, kongre kaybetme ihtimali olan kravatlı sendikacılar yerine kızgın işçiler bulacaklar. Hukuktan bahseden arabulucular yerine 'hakkını isteyen' öfkeli işçi kitleleri fabrika önlerini dolduracak.
Madem yasaları 100 yıl geriye götürüyorsunuz. Buyurun size Ludizm, buyurun sabotaj, buyurun Celali İsyanları...(KE/NV)
* Kıvanç Eliaçık, DİSK Uluslararası İlişkiler Dairesi Müdürü