Irak Kürdistan bölgesi kritik bir dönemde çok önemli bir politik figürü kaybetti, Goran (Değişim) Hareketi’nin lideri Nuşirevan Mustafa 73 yaşında vefat etti.
Bu ölümün Kürdistan’ın yakın geleceğinde ciddi sonuçları olacak. Ve bu sonuçlar da en azından bugünden bakıldığında olumlu görünmüyor. Zira Nuşirevan Mustafa’nın öncülük ettiği pozitif değişimin zayıflayacağı yönünde işaretler var. Tabii bu, bölgede oluşacak yeni dinamiklere bağlı olarak değişebilir, dolayısıyla aksi de mümkün.
1970’lerden bu yana Mesut Barzani ile Celal Talabani öncülüğünde ve bu isimlerle bilinen Irak Kürdistanı’ndaki siyaset alanı Nuşirevan Mustafa’nın 2009’da yeni bir parti kurmasıyla farklı bir renk kazandı. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ile Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) domine ettiği bölgedeki Kürt siyaseti yeni ve ciddi bir aktörle önemli bir dinamizm edindi.
1991’deki Körfez savaşından sonra de facto bir özerkliğe kavuşan Kürdistan bölgesi son yıllara kadar KDP ve KYB’nin muhalefetsiz koalisyonlarıyla yönetiliyordu. KDP ve KYB her ne kadar 1994-1998 yılları arasında iki partiden en az 3 bin Peşmergenin hayatını kaybettiği[1] ciddi bir çatışma süreci yaşadıysa da Saddam sonrası dönemde ortaklığa gitti ve bölgeyi bu ortaklıkla yönetmeye başladı. Ancak bu iki iktidar ortağı yıllar boyunca kontrol ve denge mekanizmalarının ya olmadığı ya da çok zayıf kaldığı bir ortamın rahatlığıyla hareket etti. Bunun da bölgedeki sonuçları otoriterleşme, yolsuzluk, nepotizm (kayırmacılık) gibi hastalıklar oldu.
Rekabet siyasetinden muhalefet siyasetine
Nuşirevan Mustafa işte bu sorunlara karşı değişimi vaat ederek kendi partisini kurdu. Gençlik yıllarından itibaren önce KDP’de, 1974’ten 2006’ya kadar da KYB’de üst düzey sorumluluklar almıştı. Ancak 2006’da KYB’den ayrılıp, üç yıl sonra kendi partisini kurdu ve kısa sürede eski partisini geçerek bölgenin ikinci en büyük partisi haline geldi. Goran, yolsuzluk, partici siyaset ve gelir dağılımı adaletsizliğine karşı demokratik bir anayasayı, hesap verebilirliği ve şeffaflığı savundu.[2]
Goran, bu dönemde Kürdistan’da pek nadir görülecek bir deneyimde öncülük etti, bölgesel yönetime karşı sokak gösterilerinin düzenlenmesinde önemli rol oynadı. Her ne kadar özellikle 2011’deki gösterilere bölgesel yönetimin yanıtı silahla bastırmak yönünde olduysa da Kürdistan yönetimi, muhalefetin ayaklanabileceği ve demokratik haklarını talep edebileceği gerçeğiyle yüzyüze geldi.
Goran’ın tek başına ve güçlü şekilde yapabildiği muhalefetteki etkinliğini artıran bir başka nokta bölgedeki daha küçük gruplarla ittifaklar kurması oldu. Bu da sesi görece az duyulan kesimlerin seslerini Kürdistan Parlamentosu’nda veya sokaklarında duyurmasına yardımcı oldu. Benzer şekilde Goran, KDP ve KYB’nin başta Türkiye ve İran olmak üzere komşu ulus devletlerin baskıları karşısında diğer Kürt hareketleriyle olan mesafeli ilişkisinden de farklı bir yol izledi, Türkiye, Suriye ve İran’daki Kürt hareketleriyle yakın ilişkiler kurdu. Bu da partinin genel olarak bölge Kürtleri arasındaki bilinirlik ve etkisini artıran bir unsura dönüştü.
Goran’ın siyasette yarattığı etkiler, ifade özgürlüğü bakımından medya alanında da karşılık buldu. Nuşirevan Mustafa’nın 2008’den itibaren kurduğu gazete ve televizyonlar Hewler (Erbil) yönetimini açıkça eleştiren yayınlar yaptı. Bu açıdan bölgede bir eleştiri-tartışma kültürünün oluşmasına katkı sundu. Partinin bu siyaseti kısa sürede karşılık buldu ve örneğin 2013’teki bölgesel seçimde oyların yüzde 24’ünü alarak KDP’den (yüzde 37) sonra ikinci en büyük parti oldu, KYB’yi de (yüzde 17) üçüncülüğe itti.
Goran’ı Kürdistan’da özgün kılan bir diğer yanı KDP ve KYB’nin aksine bir Peşmerge ordusu ve “asayiş” kuvveti olmadan yola çıkması ve ayakta durmayı başarabilmesi oldu. Bu da geleneksel olarak silahlı güce dayanmış Irak Kürdistanı’ndaki siyasetin bu güç olmadan da yapılabileceğini gösterdi. Değişim Hareketi nitekim son 40 yıldır KDP ve KYB Peşmergesi olarak ikiye ayrılmış bu gücün artık partisizleştirilmesi ve birleştirilmesi gerektiğini savundu. Zira, parti aidiyetiyle yürüyen güvenlik sektörü beraberinde ayrımcılık, partizanlık ve yolsuzluk getiriyordu. Bu aynı zamanda “milli” bir ordunun oluşmasını engelliyordu.
Irak Kürdistanı gibi, neredeyse son yüzyılı başta Saddam Hüseyin iktidarı olmak üzere merkezi yönetimlerin katliamları ve buna karşı silahlı mücadelelerle geçmiş bir bölgede bu mücadeleyi başarıyla sonlandırmış Barzani ve Talabani’ye karşı muhalefet etmek elbette zor, çoğu zaman cüret isteyen bir şey.
Nuşirevan Mustafa’nınsa bu iki lidere ve partisine karşı etkili bir muhalefet yürütebilmesi onun bölgedeki Kürt “devrimi”nde çok önemli bir paya sahip olmasından geliyor. Bu önemi anlamak için de hayat hikayesine bakmak gerekiyor.
Kısa bir biyografi
1944’te Süleymaniye’de dünyaya gelen Nuşirevan Mustafa henüz 16 yaşındayken, Mustafa Barzani liderliğindeki KDP’ye katıldı. 1963’te, 19 yaşında Kürdistan Öğrenciler Birliği’nin yönetim kuruluna seçildi. 1967’te Bağdat Üniversitesi’nde siyaset bilimi bölümünden mezun oldu. Genç bir Marksist olarak bundan sonra Baas rejimine karşı mücadelenin yollarını aradı ve 1972’de Kürdistan Emekçiler Hareketi’ni (Komala) kurdu.
Bağdat yönetimi yargıladığı bu genç Kürt liderini idam cezasına çarptırınca Mustafa, Irak’tan kaçarak Avusturya’ya yerleşti, burada da uluslararası hukuk okudu. Fakat kısa süre sonra, 1975’te öğrenimini yarıda bırakıp Suriye’ye gitti. Burada aynı yıl Celal Talabani ve (1979’da Kürtler arasındaki bir iç çatışmada KDP tarafından öldürülen) Ali Askeri ile birlikte Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni kurdu. Talabani’nin lideri olduğu KYB’nin başkan yardımcılığını yürüttü.
1976 itibariyle silahlı mücadeleye başlayan KYB kısa sürede Kürdistan’da önemli bir yer edindi. Nuşirevan Mustafa da silahlı mücadelenin hemen her aşamasında yer aldı, KYB’nin Peşmerge komutanlığını yürüttü. Dağlarda yürüttüğü mücadelede birkaç defa da yaralandı.
Mustafa’nın Irak Kürdistanı’ndaki önemini artıran süreçlerden biri de 1991’de Saddam yönetiminin Kuveyt işgalinden yenilgiyle çıkmasını fırsat bilerek ön ayak olduğu ve Kürdistan genelinde başarılı olan ayaklanma oldu. Bu süreç Saddam yönetiminin hemen tüm Kürt kentlerinden çekilmesi ve KDP-KYB ortaklığında bir Kürt yönetiminin oluşmasıyla sonuçlandı.
Nuşirevan Mustafa bundan sonra 1992’de Kürdistan’dan ayrılarak Londra’da yaşamaya başladı, burada anılarını yazdı. Ancak 90’ların sonlarına doğru Kürdistan’a dönerek yeniden aktif siyasete katıldı ve KYB’nin yönetiminde yer aldı. Saddam Hüseyin’in ABD tarafından devrilmesinden sonra da Talabani’nin yardımcılığını yürüttü. Bu dönemde KYB içinde reform çalışmalarına girişti. Ancak 2006’ya kadar olumlu sonuç alamayınca partiden ayrıldı. Böylece Goran hareketinin kurulması çalışmalarına başladı ve 2009’da partiyi Kürt siyasetine kattı.[3]
8 yılda muhalefet ve koalisyon
Henüz 8 yıldır siyasette olan Goran, elbette bu kısa dönemde, mücadelesini verdiği sorunlara karşı vaat ettiklerini yerine getirebilmiş değil. Bunun en önemli nedeni en azından ilk yıllar itibariyle Kürdistan bölgesel yönetimindeki KDP-KYB koalisyonunun önüne geçememesi oldu. Çünkü bu iki kurucu parti kendilerine karşı ciddi bir muhalefet yürüten Goran’ın yönetimde söz sahibi olmaması için iktidarı paylaşmaya devam etti.
2013’teki seçim başarısından sonra ise Goran ilk kez yönetimde yer buldu ve hükümetin önemli bir ortağı haline geldi. Yeni dönemde Maliye Bakanlığı, Peşmerge Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Diyanet İşleri Bakanlığı Goran’ın kontrolüne geçti. Böylece partinin en azından yönetiminde yer alacağı bakanlıklarda yolsuzlukların önüne geçmesi ve vaat ettiği reformları uygulaması beklendi.
Ancak Bağdat yönetiminin aynı dönemde Kürdistan’a ayrılan bütçede kesintilere gitmesiyle başlayan ekonomik kriz ve kısa süre sonra ortaya çıkan IŞİD tehdidi başka birçok konu gibi Goran’ın ve tabii bölgenin önceliklerini geri plana itti. Nitekim Goran’ın iktidardaki ömrü de hayli kısa sürdü. Barzani yönetimi, 2015’te partinin 4 bakanını da görevlerinden aldı. Parti böylece yeniden asıl yerine, muhalefet koltuğuna geçti. Fakat bu kısa “koalisyon” dönemi Goran’ın vaat ettiği değişimi yaratamaması kadar iktidarın parçası olmasıyla da muhalif kimliği dolayısıyla edindiği prestijde kırılmalar yarattı. Partinin yeniden güçlü bir muhalefet yapamaması da esas olarak yine IŞİD tehdidinin bölgenin önceliğine dönüşmesi ve son bir yılda Nuşirevan Mustafa’nın bozulan sağlığından kaynaklandı.
Güçlü lider gidince…
Ancak Goran ve Nuşirevan Mustafa’nın esas başarısı, tarihsel olarak demokratik muhalefetten çok rekabet siyaseti izleyen KDP ve KYB’nin bölgedeki ağırlıklarını kırması ve bölgeye demokratik muhalefeti kazandırması oldu. Bu açıdan KDP ve KYB üzerinde de olumlu, dönüştürücü etkileri oldu.
Her şeyden önce bu iki iktidar partisi ciddi bir muhalefet deneyimiyle tanıştı, Ortadoğu’nun demokrasi standartları dikkate alındığında bu muhalefeti de aslında görece olgunlukla karşıladı. Bu da Kürdistan bölgesinin geneli için tartışma kültürünün gelişmesine ve toleransa kapı araladı. Nihayet bu deneyim ilerisi için de Kürdistan’ın kısmi değil, tam bir demokrasi olabileceği yönündeki beklentiyi güçlendirdi.
Peki Nuşirevan Mustafa gibi güçlü bir lider olmadan Goran hareketinin popülaritesi ve etkinliği devam edebilir mi? Şimdi Irak Kürdistanı’ndaki en önemli sorulardan biri bu. Bu sorunun yanıtını sorduğumuz analist Kemal Chomani’ye göre partiyi bir liderlik krizi bekliyor. Aslında Chomani, partinin liderinin hastalığından bu yana, yani bir yıldır bu krizin içinde olduğunun altını çiziyor. Şimdi partiyi kongreye kadar oluşturulacak bir yürütme kurulunun yönetmesi bekleniyor.
Fakat, Goran’ın aslında ağırlıkla bir lider hareketi olduğu görüşü de yaygın. Ve bu görüşe göre liderini kaybeden birçok siyasi oluşum gibi Goran da ya zayıflayacak ya da içinden çıktığı KYB ile ittifak yoluna başvuracak. Her iki olasılık da öncelikle tabii KDP’yi, ardından KYB’yi güçlendirecek, Goran’ı ise zayıflatacak.
Goran’ın en ciddi sınavı
Gazeteci Fehim Işık, partiyi hassas, dolayısıyla zayıf kılan temel iki noktaya vurgu yapıyor, ilki bir tepki hareketi olarak doğması, diğeri de güçlü lider gerçeği. Işık, KDP ve KYB’nin Goran’ın tepki hareketi özelliğini bildiği için bu tepkileri azaltmaya dönük bir yaklaşım sergilediğini belirtiyor. “Goran’da her renktten insan, komünist, liberal, demokrat ve hatta İslamcı yer aldı” diyen Işık, Nuşirevan Mustafa’nın bu kesimleri bir arada tutabilecek bir lider olduğunun altını çiziyor ve “Kendisinden sonrası ne yazık ki yok” diye ekliyor.
Bir diğer ihtimalse, partinin mevcut halk desteğini arkasına alarak yeni bir liderle yoluna devam etmesi. Kemal Chomani, yeni liderin partinin yöneticilerinden Kadir Hacı Ali olacağını öngörüyor. Bu yorum partinin hayatına devam edebileceği yönünde. Ancak Kadir Hacı Ali veya bir diğer isim partinin kurucu lideri kadar etkili olabilecek mi, kimse bundan emin görünmüyor. Chomani’ye göre demokratik reformların yerine getirilmemesi durumunda Goran daha radikal bir tavır da sergileyebilir. Fakat bunu da kiminle ve nasıl yapacağı henüz belirsiz.
Dolayısıyla Irak Kürdistanı’na muhalefeti kazandıran Goran, şimdi iki önemli zorlukla karşı karşıya: İlki, lideriyle yaşayıp lideriyle ölen bir siyasi oluşum olmayacağını kanıtlamak, ikincisi ve en önemlisi Kürdistan’da demokratik muhalefeti ayakta tutmak. (HA/ÇT)