Fotograf: Kadir İncesu
2020 yılında Aziz Aydın Doğan baş göşteren sağlık sorunları ve ekonomik sıkıntılardan dolayı Yaba Edebiyat dergisinin yayınlanmasının zorluğuna dair sohbetlerimiz oluyordu. Doğan, dergiyi yayınlamaya devam etmek için neler yapılabileceğini düşünüyordu.
Derginin 40. yılında ise artık yayınlanma şartlarının ortadan kalktığına karar vererek yayın hayatına son verdi. Son sayının hazırlık çalışmalarını yürüttüğü günlerden birinde, yine ziyaretine gitmiş ve dergi yayınının sona ereceğine dair bir haber yapmak istediğimi söylemiştim. Bunun için de kendisinden bir değerlendirme yapmasını istemiştim. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Söylenecek pek bir şey yok aslında, derginin editör yazısında yazdıklarımı benim ifadelerim olarak haberinde kullanabilirsin” demişti. Ben de haberimin girişine o cümlelerini yazmıştım. Şöyle demişti:
“Bir ölçüde de yoruldum artık. Bazı noktalarda da dergi kültürü artık kalmadı. Dergi okuyucusu artık neredeyse sıfıra düştü. Bu şekilde bizim imkanlarımızla ayakta tutmanın zeminini bulamadık. Bütün okurlara ve dergi seven dostlara selam söylüyorum.”
*Ferid Demirel
Bir süre sonra Covid-19 hastalığı bütün dünyayı kasıp kavurdu ve evlerden çıkamaz olduk. Yaba Yayınları da uzun bir süre kapalı kaldı. Aydın Abi’nin hastalığı gün geçtikçe ilerledi ve hastaneye yatırılmasına yol açtı. O görüşme Aydın Doğan ile son görüşmemiz olacaktı.
TIKLAYIN - Yayıncı ve öykücü Aziz Aydın Doğan hayatını kaybetti
Kitapla geçen bir hayat
İlk kim söyledi bilmiyorum ama Yaba Yayınları’nın sahibi Aziz Aydın Doğan, gerçek anlamda bir kitap dervişiydi. 73 yıllık yaşamının 50 yıldan fazlasını kitapların arasında geçirdi. Tek bir anı bile kitapsız geçmedi. Kitap yazdı, kitap bastı, kitap tartıştı, konuştu ve kitap sattı. 1947 yılında Elazığ’da başlayan yolculuğu, arkasında onlarca eser bırakarak 2021 Temmuz’unda İstanbul’da sona erdi Aziz Aydın Doğan’ın.
Medya patronu Aydın Doğan ile karıştırılmaması için adının başına Aziz’i eklemişti, henüz çocuk iken kaybettiği babasının adını yani.
Bir süredir demans ile mücadele eden Doğan’ın beyninde tümör olduğu tespit edilmişti ve Haziran ayından bu yana İstanbul Eyüp Sultan Devlet Hastanesi’nde gözetim altında tutuluyordu. Aydın Doğan, 11 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. 13 Temmuz günü, ailesinin isteği ile Bolu’nun Ayman Yaylası’nda toprağa verildi.
"Lorikanlı Ado"
Aydın Doğan ya da kimi zaman sohbetlerimizde kendisinden bahsederken söylediği şekliyle “Lorikanlı Ado” ile yolum, 2005 ya da 2006 yılında kesişti. Ben Dicle Haber Ajansı’ında (DİHA) çalışırken Mezopotamya Kitaplığı serisinden bir kitapla ilgili haber yapmak istemiş, Yaba Yayınları’nı aramış ve bu şekilde Aydın Doğan ile tanışmıştım. Aydın Abi ile dostluğumuz bu şekilde başladı ve yıllar içinde çok daha güçlü bir hal aldı. Benden yaşça büyük olmasına rağmen, iki dost gibi tanışıklığımız devam etti. Zaman içerisinde aslında Aydın Abinin bu yaklaşımının bana has olmadığını, aslında tanıştığı herkese karşı bu şekilde yaklaştığını gözlemledim. İlk defa karşılaştığı insanlarla bile uzun yıllardır tanışıkmış gibiydi.
Ben 2007 yılında tutuklanınca da iletişimimiz kopmadı. Belli aralıklarla mektup yazdı, derginin yeni sayılarını ve yeni çıkan kitapları gönderdi.
Zorlu geçen bir çocukluk
Doğan 1947 yılında Elazığ’ın Keban ilçesine bağlı Lorikan köyünde doğmuştu. Sohbetlerimizde pek çok defa çocukluğundan, annesinden bahsederdi. 3 yıl önce Gazete Duvar’dan Adem Erkoçak’ın yaptığı söyleşide çocukluğunu şöyle anlatmış Doğan:
“Ben köylü çocuğuyum birincisi. Keban'a bağlı Lorikan adında bir köy vardı, şimdi yok oldu. Orada doğdum. 3 kardeşiz, en küçüğü benim. 9 yaşıma kadar köyde yaşadım ama babamın ölümünden sonra ailemin durumu karıştı. Harput'a bağlı Kesili adlı yerleşkede bir ailenin yanında hayatımı idame ettim."
*Harput - Aydın Doğan arşivi
“Lorikanlı Ado” ismi de buradan geliyor. Aydın Abi, bir çok kez kendi köyünden, çîrokbêjlerden (hikaye anlatıcısı), dengbêjlerden, uzun kış gecelerinde köy odasında erkeklerin oynadığı Kürtçe halk seyirlik oyunlarından bahsederdi. Lorikan isminin Kürtçe’nin lehçelerinden biri olan Lor’dan geldiğini düşünüyordu Aydın Doğan. Sık sık "Keşke o hikâyeleri, oyunları yazabilseydim, artık kimse onları anlatmıyor, oynamıyor" der, “Annemin dili ile yazmak istiyorum” diye de Kürtçe yazamadığı için hayıflanırdı.
Çocukken terzide, berberde, kunduracıda çıraklık yapmış Aydın Doğan. Okumayı yanlarında kaldığı ailenin ona dışarıdan bir hoca getirmesiyle öğrenmiş.
*Aydın Doğan (Facebook)
Sonrası Ankara yılları. Elazığ’dan Ankara’ya gelince Aydın Doğan yayıncılık hayatına da giriş kapısı açılıyor önünde. Söz konusu söyleşide bu duruma dair şunları söylemiş:
“Beni büyüten ailede teyze oğlu diyebileceğim bir yakınım ile benim bir büyüğüm olan abim Ankara'da bir berber dükkânı açtılar. Mektupla beni de yanlarına çağırdılar. O vesileyle Ankara'ya gittim. Bir süre orada berberlik yaptım, Ankara'yı çok sevdim ama sonrasında işi bıraktım. Çünkü hizmet etmeyi sevmiyordum. Tamam, bu işler de belki gerekli ama o zamanlar okuduklarımdan da etkilendiğim için bana ters geliyordu o işler.
“Bir arkadaş grubu edinmiştim o dönemde. Onlarla hem tartışırdık hem de üretirdik. Ben de o vakitler bir piyes yazmıştım. 'Harika Berber' diye bir komedi oyunu, yazlık sinemalarda film başlamadan sahneliyoruz. Ama nasıl tuttu oyun, görsen. O zamanki gençlik çok bambaşkaydı, birden bir grup olduk."
Kitapçı dükkanından yayınevine
1972 yılında Aydın Doğan, Ankara'da daha önceden tanıştığı bir sahafın teklifine olumlu cevap vererek giriyor kitapçılık dünyasına. Ardından da Yaba ismiyle yayınevi, dergi ve sahaf izliyor bu serüveni.
Aydın Doğan’ın Ankara’ya taşınması ve yayıncılık serüveni, 1968 hareketinin filizlendiği ve geliştiği dönemlere denk geliyor. Doğan da bu hareketin etkisinde kalmış bir isim. Yayıncılık serüveni ve sonrasındaki kişisel hikâyesi biraz da o dönemin etkisiyle oluşuyor. Kendisini sosyalist, halkçı ve Kürt kimliği ile tanıtan Doğan’ın yayınladığı eserlerde de bunun izlerini görüyoruz. Uzun süre TİKP saflarında yer alan Doğan, 1980 yılı sonlarında partinin sosyalizmle bağdaşmayan çizgisini beğenmeyerek ilişkisini kesiyor. 1980 öncesi ve sonrası Türkiye Sosyalist Hareketi ve Kürt Hareketi’nin ilişkilerini, fikir ayrılıklarını, buluştukları noktaları, Sosyalist Hareketin “Kürt Sorunu” konusundaki yaklaşımlarını çok kez konuşur, Aydın Doğan bu konudaki görüşlerini fırsat buldukça paylaşırdı.
Aydın Doğan öykücülüğü
Aydın Doğan sadece yayıncı değildi. Ayrıca öykücüydü. Öykücülüğüne ilişkin Abdullah Rıza Ergüvan ve Mahmut Makal şu değerlendirmeleri yapıyor:
Abdullah Rıza Ergüven:“Aydın Doğan’ın öykülerini okurken olayların, olguların sergilenişinde bir Monet ustalığı gözlemledim. Biliyorsunuz Eduart Monet bir ışık-gölge ustası. Bu usta ressam ışıkla gölgeyi birbirine öyle yapıştırır ki, tablolarında insan canlanıverir, devinmeye başlar. Bu öykülerde de tümcelerin örgüsü, onların birbiri ardı sıra çağımız öykücülüğünde bir yeniliği, yazınımızda yeni bir Ömer Seyfettin’i muştuladı bana.” (13 Şubat 1994, Özgür Gündem)
Mahmut Makal: “Yaşamın bir parçası olarak sokağı konuşturan Aydın Doğan, sekiz öykünün başından sonuna kadar bizi de o sokaklarda yaşatıyor, soluğumuzu kesiyor. Afişte Ölen Adam sokak sinemasının perdesinden çıkıp sokağa karışan, yaşamı yorumlayan bir kahramandır. Yaşamı sinema şeridinden alıp türküleyen bu cesur öyküler, Anadolucu yazarın pırıltılarıyla yüklü.” (Oluşum Dergisi: 1989).
Aydın Abi, Yaba Edebiyat dergisinin sayfalarını cezaevlerinden gelen yazılara da açmıştı. "İçeriden" gelen yazıların dizilmesinden yayınlanmasına kadar olan bütün süreçlerini titizlikle yürütür ve yazıların yayınlanmasını sağlardı.
Yaba Yayınları ve Yaba Dergisi'nin bir diğer özelliği de Türkçe edebiyatın pek çok isminin ilk öykülerini, yazılarını yayınladığı bir mecra olması.
Yayın hayatı boyunca dergiye Cemil Kavukçu, Şükrü Erbaş, Salih Bolat, Ferit Etgü, İsmail Beşikçi ve daha nicelerinin yolu düşecek, kimi ilk eserlerini bu dergide yayınlayacak kimi de sözlerini söyleyecekti. Shekaspeare, Enver Gökçe, Çehov, Halil Cibran, Zweig, Elia Kazan ve Nabokov onlarca yıllık yayıncılık serüveninde yayınlanan isimlerden birkaçı.
*Ferid Demirel
Kürt edebiyatını yayınlamak istiyordu
Kürt edebiyatına hem yayınevinde hem de dergide yer vermek istiyor bu amaçla kimi girişimlerde de bulunuyordu. Bu amaçla dönem dönem dergide bu konuda yazılmış yazıları yayınlıyordu. Ekim, Kasım ve Aralık ayında yayınladığı 109. sayıda Kürt şair Cegerxwîn'i sayfalarına taşımasını buna bir örnek olarak gösterebiliriz.
Kimi ziyaretlerimde benimle Kürtçe konuşurdu. Bu sohbetlerde, 1980 döneminde Kürtçe kimi yazılar yazdığından bahsederdi. O dönem bir öğrenci evinde kalıyor Aydın Doğan. Evde kalan öğrenciler bir gün evi polis basabilir korkusuyla, kitapları sobaya atıp yakıyor. O kitaplarla birlikte Aydın Doğan’ın yazdığı Kürtçe yazılar da yanıyor. “Keşke onları koruyabilseydim” derdi sürekli.
Musa Anterle yapılan bir röportajın dergide yayınlanmasından dolayı hapis ve para cezasına çarptırılan Doğan, kısa bir süre cezaevinde kalıyor.
Doğan, Anadolu, Mezopotamya ve Kürdistan coğrafyasında yaşayan bütün halkların, inançların tarihine ilgiliydi. Bu amaçla hem edebiyatlarından eserler yayınlamaya çalışıyordu hem de Mezopotamya Kitaplığı ile bu alanda bir külliyat oluşturmaya gayret ediyordu. Bu seride 20’yi aşkın kitap yayınlandı. Nusaybin Akademisi, Siirt Akademisi, Urfa Akademisi bu dizi kapsamında yayınlandı. Kürt tarihini anlatan "Şerefname" adlı kitabın François Bernard Charmoy'un katkılarıyla hazırlanan edisyonunu 5 cilt olarak yine Mezopotamya Kitaplığı kapsamında okuyucuyla buluşturdu.
Aydın Doğan ve Ayşe Aykul
*Aydın Doğan ve Ayşe Aykul
Yaba’nın serüveni aslında Aydın Doğan ve Ayşe Aykul’un da hikâyesidir. Aydın Doğan, Ankara’da kitapçı dükkanı açtığı zaman, kendisinden kitap almaya gelip gidiyor Ayşe Aykul. Sonra evleniyorlar. Ayşe Aykul, bu uzun yayıncılık yolculuğunun emekçisidir. Hem Ankara yıllarında hem İstanbul yıllarında Aydın Doğan ile omuz omuza yürütüyor bütün işleri. Son zamanlarda Aydın Abi ile biyografisini yazmaya karar kılmıştık. Ben soracaktım o yanıtlayacaktı. Demanstan kaynaklı olarak unutkanlık başladığı için de hatırlamadığı şeyleri Ayşe Abla tamamlayacaktı. Sonra pandemi girdi araya. Gerçekleştiremedik.
Aydın Doğan ve Ayşe Aykul’un bir kızı var. Şirin Doğan. Babasının bıraktığı yerden annesi Ayşe Aykul ile devam ettirecek şimdi Şirin Doğan.
Hayatında çok özel bir yeri olan annesi hayatını kaybetmeden önce kendisini görmeye giden Aydın Doğan, o yolculuğunu “7 Numaralı Koltukla Ana Yolculuğu” adlı öykü kitabında anlatıyor. Öykünün sonunda şunları yazmış Doğan:
“İkindi vaktiydi, dışarıdan keklik sesleri geliyordu. Ezelden beri Arıkayas’ında keklikler öterdi. Yaşadığım o an tümünü savuruyordu. Sanki bir şey söylüyorlardı keklikler. Ardı arkası kesilmeden söylüyorlardı belki. Hayır, doğanın doğurganlığını duyuyorlardı dağlara taşlara börtü böceklere. Doğa ölümsüzdür, diyorlardı. Sesler birbiri üzerine yineleniyordu, şu kekliklerdeki nefes nereden geliyordu onca uzun süre. Karşıdan karşıya ses alıp verircesine:
‘Bütün analar suçsuzdur’ dediklerini anlıyordum…”
Çıraklığının yanı sıra bir dönem tiyatro ile ilgilenen, muhabirlik yapan editör, yayıncı, sahaf, öykücü, ressam Aydın Doğan ardında onlarca eser, bir sürü anı bırakarak göç etti. Ruhun şad olsun “Lorikanlı Ado”, yattığın yer incitmesin…
(FD/AÖ)