Türkiye'de bir kış gecesi eğer bir işçi;
Boşta değilse, çalıştığı bir işi varsa şanslıdır.
Müteahhitlerin kapılarında borç ister gibi istediği düşük yevmiyesini, parça pürçük de olsa, alabiliyorsa şanslıdır.
Bir bekar evine kira ödemek yerine çalıştığı şantiyede bir yatak bulduysa şanslıdır.
Ailesiyle aynı şehirde, aynı evde kalarak çalışabiliyorsa epey şanslıdır.
Ailesiyle birlikte yaşayarak çalıştığı şehir, doğup büyüdüğü şehirse çok şanslıdır.
Hele ki sigortası yapılmış ve (elbette asgari ücret üzerinden) düzenli ödeniyorsa; çok çok şanslıdır.
Bunların tersi normaldir. Türkiye'de çok az şanslı işçi vardır. Türkiye'deki işçiler hep şanssız işçilerdir.
Bir kış gecesi eğer 10bir işçi şantiyedeki çadırda yanarak ölüyorsa; büyütülecek bir şey yoktur, işçiler şanssızdır, yazıktır onlara, maaleseftir yakınlarına, vah ki vahtır böyle kadere. Allah yazmıştır ama bozmamıştır...
Türkiye'de bir kış gecesi eğer 10bir işçi şantiyedeki çadırlarda yanarak ölürse; sorumlular birden buharlaşırlar. Bu ülkede bir halt karıştırıldığında ilk tavsiye edilen ve ilk yapılan budur: "Sen (siz) bir süre ortalıkta görünme(yin)."
220 Milyon Euroluk projenin sahibi ECE ya da Ece Türkiye lâl olur; şirketten küçücük bir açıklama dahi yapılmaz.
Marmara Park'a Facebook sayfası açıp inşaatın afili fotoğraflarını paylaşan, işçilerin mum gibi yakıldığı bir ülkede uzay müzesi temalı AVM muhabbeti döndüren Kayı İnşaat Facebook* sayfasını bir süre askıya alır, ama bir mühendisini adalete diyet olarak ödedikten sonra yavaştan geri döner.
Kalıp ve demir işleri yaptığı için adı Kaldem olan yaratıcı taşeron şirket Kaldem Yapı'nın internet sitesi* bir anda "yapım aşaması"na girer.
Sorumlular susar; sermayenin koruyucu meleği devlet yaygara yaparak asgari hasarla kapatmaya çalışır hesabı.
Bir kış gecesi eğer 10bir işçi şantiyedeki çadırlarda yanarak ölürse; "yangın soğuk havanın getirdiği bir şey, vadeleri yetmiş, Allah rahmet eylesin" diyebilen ilgili belediye başkanı Necmi Kadıoğlu, şantiye sahası dışına kurulan işçi çadırlarının belediyeyi ilgilendiren bir durum olmadığını söyler.
Oysa aynı belediyecilik zihniyeti, sermaye namına, yoksulları kendi evlerinden atmak için elektriğini, suyunu kesecek kadar cevvaldir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik dip dibe kurulmuş, yerleri çamur, havalandırmasız, normalin iki katı işçiye tahsis edilmiş naylon çadırları ziyaret edip "Arkadaşlarımız gerekli denetlemeleri yapıyor" der, bu arada sigortasız çalıştırılan ölü işçiler sigortalanır.
Bakana göre bu yasaldır ama etik midir, tartışılır... (İyiymiş de, öldükten de sonra da sigortalayabildiği bir işçiyi işveren niye sigortalatsın? Etik olsun diye mi?)
Başbakan Ankara'dan ahkâm keser: "Yetim kalan çocukların, dul kalan hanımların, ay sonu üç kuruş harçlık bekleyen yavruların ahını yerde bırakmayız." Bu olayda sorumluluğu bulunanların, en kısa süre zarfında adalete teslim edileceğini kaydetti, diye geçiyor başbakanın sözlerini ajanslar.
Eğer samimiyse, ilk önce kendisinin, AKP iktidarının gidip adalete teslim olması gerekir. Devlet elindeki işlerin çoğunu taşeron firmalara verdiği yetmiyormuş gibi, keyfiyette, güvencesizlikte ve küfürde taşeron firmalarla rekabet edebileceği 4C yasasını işçilere dayatan yine bu hükümettir.
Hükümet her zaman yaptığını yapıyor: işçilerin haklarını kendi iyiliği olarak sunuyor; müteşebbislerin kar hırsına kurban verilerek yakılan işçilerin hakları olan tazminatları ve bağlamakla yükümlü olduğu maaşları onlara bir "lütuf"muş gibi pazarlıyor.
Yerine getirmediği sorumluluklarını, suçlarını örtbas edip, çözümü meclisten geçirmek istediği yasa tasarılarına bağlıyor. Kusurlarını "atacağını ilan ettiği adımlarla" itiraf ediyor: 400 iş müfettişi daha atanacak. 70 küsur milyonluk ülkede toplam iş müfettişi sayısı 224. Türkiye'de bütün müfettişler vergi müfettişi...
Velhasıl, hiçbir şirket, yatırım bu işten zarar görmedi, bir bedel ödemedi, aynen işlerine devam ediyorlar. Kayı inşaatın güvenlik mühendisi ve Kaldem Yapı'dan sahibiyle beraber 5 kişi tutuklandılar. Muhtemelen ilk celsede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılacaklar. Yani; insan hiçbir şeydir para her şeydir. Ya da; işçiler ölür, kervan yürür.
İstatistikler son 10 yılda 10 binden fazla işçinin "iş kazasında" öldüğünü söylüyor: İnşaatlarda, fabrikalarda, madenlerde, tekstil atölyelerinde, imalathanelerde her gün dört işçi öldürülüyor, altı işçi iş göremeyecek derecede yaralanıyor.
Sonuç olarak; bir kış gecesi eğer 10bir işçi bir şantiyede naylon bir çadırda yanarak ölüyorsa bu bir "iş kazası" değildir, hele mukadderatçı Çalışma Bakanının dediği gibi bir "kader" hiç değildir.
Evet, "cinayettir" ama tek başına bir "cinayet" de değildir; sistematik olarak işlenen "seri işçi cinayetleri"nin bir parçasıdır. Afşin'in, Kazan'ın, ölen tersane işçilerinin, slikozisli kot kumlama işçilerinin ardılı, bundan sonra yaşanacak olanların öncülüdür.
Faili de, sanki Türkiye'nin dört bir yanı işçilerin böyle berbat koşullarda yaşadığı şantiyelerle dolu değilmiş gibi yapan, sorumluları bulup cezalandırmak yerine işçilerin hayatlarını sermayeye peşkeş çeken, parayı savunup insanı bedel veren, "cinayet"leri "kader"e tercüme ederek yeni "işçi cinayetleri"nin önünü açan bu zihniyettir. (BK/HK)
* 16 Mart 2012'de iki adrese de ulaşılamıyordu.