Fotoğraf: Sibel Yükler, Twitter
İstanbul ve Diyarbakır'da polis, Mezopotamya Ajansı ve JinNews'in editör ve muhabirlerinin evlerine 8 Haziran’da sabah saatlerinde baskın düzenledi, yirmisi gazeteci 21 kişi gözaltına alındı. 8 gün boyunca gözaltında tutulan gazetecilerden on altısı sevk edildikleri adliyede 16 Haziran 2022 günü tutuklandı.
Kürt basınına yönelik bir müdahale olarak değerlendirilen bu gözaltılar diğer medya mecralarında -ana akımda- gerekli yeri bulamazken muhalif basın da farklı bir tavır sergilemeyerek “mağdur seçme” kartını kullandı. Gazetecilere yönelik gözaltına ilişkin tepkiler “basına müdahalenin kabul edilemezliği” ve “İstanbul’da 16 gazeteci gözaltına alındığında verilen tepkinin Diyarbakır için de aynı olması” konusunda ortaklaştı.
Gazetecilik sorgulandı: “Kürt sorunundan kastınız nedir?”
Musa Anter 1959’da Diyarbakır’da yayımlanan İleri Yurt gazetesinde ‘Amma Ne İleri Yurt’ adlı hiciv sütununda ‘Qimil’ (Kımıl) adlı Kürtçe bir şiiri de içeren bir yazı yayınlar. Kürtçe olması kadar yazının son cümlesi de Anter’in Ankara Emniyeti ile karşı karşıya gelmesine sebep olur. Şiirde Siverekli bir kız, “Kımıl” zararlısı tarafından samana döndürülmüş bir torba buğdayı çerçiye götürüyor, çerçi buğdayın işe yaramadığını görünce, buğdaya karşılık mal veremeyeceğini söylüyordu. Anter, yazısının sonunda şiirin kahramanı kıza şöyle sesleniyor:
‘Üzülme bacım! Seni kımıl, süne ve sömürenlerin zararından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık.’
Bugün Kürt medyasında çalışan birçok meslektaşımız Anter’in izinden gitmeyi ilke ediniyor. Gazeteciliğin olmazsa olmazı mücadele onlar için. Karşı karşıya kaldıkları baskı ve tehditler yetmezmiş gibi aldıkları eleştirilerden biri de: “Madem Kürt medyası neden Türkçe yayın yapıyorsunuz?” Bu soruya her rastladığımda verdikleri cevap: “Bizim gündemimizi bizden başka yapacak yok madem. Sesimizi duyurmak istiyorsak bu yolu seçeceğiz, onların kendi dilinde bizi anlatacağız. Öyle ya da böyle duyacaklar, belki rahatsız olacaklar, aslında amacımız da bu. Biz yok sayılırken sizin de bir zahmet rahatınız kaçsın”.
Kımıl’ın önsözünden:
“1959 Ağustos'unda Diyarbekir'de bulunuyordum. Doğu halkının perişanlığı ve buna ilgisizliği beni de perişan ediyordu. İşte bu perişanlığı, Diyarbekir’de çıkan "İleri Yurd' gazetesinde "Kımıl" adlı bir yazıyla ifadeye çalıştım. Aman efendim sen misin Kımil'i yazan... Adeta Ankara Emniyet Teşkilatı Diyarbekir'e göç etti. Adliye Vekili bir yana, zamanın devlet reisi bizzat savcıya susturulmamız için direktifler verdi. Basın da müsbet, menfi bize ilgi gösterdi. Leh ve aleyhimizde birçok şeyler söylendi. Mahkemelerde süründürüldük ve nihayet beraat ettik. İşte, aziz okuyucularımın bu derleme esercikte görecekleri yazılar bu safhalara ait olan vesikalardır. Gelin sayın okurlarım, işgüzarlara iş çıkarmamak için, bu seferlik önsözümüz, bir şey yazmamak olsun.” Kımıl, Aram Yayınları, Musa Anter, 25 Mayıs 1962, Suadiye
Türkiye’de Kürtçe medya yok olma tehdidi altında
Peki nasıl oluyor da bunca yıldır Kürt medyası her şeye rağmen yayına devam etmekte ısrarcı? Hadi bu arkadaşlarımız neden “Anter’in izinde” diyor bakalım. Çünkü yaşadıkları dert, taşıdıkları gündem, karşılaştıkları tavır hala aynı. Anter, 1959’da Dicle-Fırat gazetesinde “Neden Çıkıyoruz?” isimli yazısında amacını şöyle belirtiyor: “Bu gazete, parti politikası yapmayacak, bütün partiler karşısında objektif ve tarafsız kalacaktır… Gazetemiz, memleket ve Doğu’nun hayrına olan fikirleri destekleyecek, aksine fikirlerle mücadele edecektir. Gazetemiz, Doğu’nun gerçek kalkınmasının başlıca engellerinden biri olduğuna inandığımız antidemokratik kanunların kaldırılması mücadelesini de destekleyecektir.”
Niçin Çıkıyoruz?
Adettir, bir gazete veya bir mecmua ilk çıkan sayısında bu suali kendi kendine sorar ve arkasından üşenmeden cevaplarını da verir. Biz yeni çıkmıyoruz. Fakat niçin çıktığımızı bize soranlar o kadar çoktur ki, böyle ananeye uymayan bir harekete başvuruyoruz.
Evet, niçin çıkıyoruz?
1. Şark'a ait davalar, İstanbul, Ankara basınına aksetmez, Bu basın, Şark davalarını yazmak ihtiyacını hissetmez ve onların ehemmiyetini göremez. Ancak cinayetleri güzel dizmesini bilir.
2. Şark'ta amme müesseselerinde iş gören zatlar, Garp basınına göre mecburi hizmet görüyorlar. Ne kadar az çalışsalar, yine de kâfi sayılır. Hâlbuki bize göre, bilakis, bunlar asil vazifelerini yapıyorlar. Geri kalmış bir memleketin, geri kalmış bir bölgesinde amme hizmetlerinde bulunan insanların daha çok çalışmaları daha çok fedakârlık yapmaları lazımdır.
3. Siyasi partilerimizin durumu da başka türlüdür. Garp gazetecisi ne bilir Şark'taki Hamidiye Paşalarını. Sultan Hamit bir iki nişan takar, paşa ederdi. Sonra bu yapma paşaları bir bölgeye salardı, hâla seyyiatını çektiğimiz fesat tohumları serperdi. İşte bugün partilerimiz de bu yolda, siyasi birer organdan ziyade birer adi ticaret şirketi.
4. Şark okumaya muhtaçtır, Türkiye'de ümmilerin (cahil, okuryazar olmayan) rakamı korkunçtur. Hele Şark bölgesinde bu nispet çıldırtıcıdır. İşte, biz, bu ve bunun gibi birçok derileri tebarüz ettirmek için çıkıyoruz.
Zaten, cami kapısına serilen dilenci bezi gibi, sırf resmî ilan koparmak maksadıyla gazete çıkarmayı bizden beklemek ve sormak hatadır. M. ANTER, İleri Yurd Gazetesi, 4 Mayıs 1959
Düşünce özgürlüğü ve basına yönelik baskı ve tehditler 1959’da ve öncesinde olduğu gibi bugün de devam ediyor. 16 gazetecinin bir gecede tutuklanmasıyla adli bir rekor kırılsa da meslektaşlarımıza ve sivil alana dair dayanışma devam ediyorken tekrar hatırlatalım:
‘Üzülme bacım! Seni kımıl, süne ve sömürenlerin zararından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık.’
Mezopotamya Haber Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, JinNews Haber Müdürü Safiye Alagaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFGD) Eşbaşkanı Serdar Altan, Xwebün Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ile gazeteciler Ömer Çelik, Neşe Toprak, Mehmet Şahin, Zeynel Abidin Bulut, Elif Üngör, Remziye Temel, Suat Doğuhan, Lezgin Akdeniz, İbrahim Koyuncu, Abdurrahman Öncü, Ramazan Geciken ve Mazlum Güler tutuklanan Kürt gazetecilerin isimleri.
Avukat Temur, gazetecilerin tutuklanma gerekçelerini şöyle sıraladı:
“Aziz Oruç'un hem Mezopotamya Ajansı'nda yaptığı haberler hem de sokak röportajları suçlama konusu yapıldı.
Safiye Alagaş, JİNNEWS'in yaptığı haberlerden seçmişler ve bunlar suçlama konusu yapıldı.
Elif Üngür, PEL Yapımda sunuculuk yapıyor, haber programlarını sunuyor ve programlar suçlama konusu yapıldı ve bu nedenle tutuklandı.
Mehmet Şahin, PİYA'da çalışıyor, Türkiye'de çıkan gazeteleri ele alan bir program yapıyor, gazetelerdeki haberleri, manşetlerini, sürmanşetlerini okuduğu bir program yapıyor. Ve bu program öne sürülerek tutuklandı.
Mehmet Ali Ertaş, Zeynel Abidin Bulut ve Ayşe Kara üçlü bir ortak bir program yapıyor. Gündem değerlendirmesiyle ilgili bir program, program içeriği, dili gerekçe gösterilerek tutuklandılar.
Neşe Toprak, ressam ve kültür sanat programı yapıyor. Yaptığı program suç unsuru sayıldı.
Ömer Çelik, Amed'den Bakış programını yapıyor, bu program üzerinden tutuklandı.
Remziye Temel ön muhasebeci, sadece çalıştığı kurumda muhasebecilik yaptığı için tutuklandı.
Serdar Altan, yine sunduğu TV programı nedeniyle tutuklandı.
Suat Doğuhan, Pel Yapım Şirketinin sahibi, şirketin sahibi olduğu için tutuklandı.
Lezgin Akdeniz, Abdurrahman Öncü, Mazlum Güler, kameramanlar, bu kişiler içerikten bağımsız, çalıştığı yapım şirketinde çalışıyor olmaktan kaynaklı tutuklandı.” (HC/AS)