12 Mayıs akşamı Ses Tiyatrosu’nu dolduranlar, tarihi bir ana tanıklık etti. İsmail Dümbüllü’nün Münir Özkul’a devrettiği Hasan Efendi’nin Kavuğunu, Ferhan Şensoy da Rasim Öztekin’e devretti.
Günlerdir Münir Özkul’la ilgili bir şeyler yazmak istiyordum. Aklıma düşmesinin sebebi aslında kavuk değil. Geçen gün haberleri izlerken, Bağcılar’da bir devlet ilköğretim okulunda görev yapmakta olan genç ve idealist bir öğretmenin, çocukların hayatına nasıl güzelliklerle dokunduğunu seyrettim. Genç öğretmen, velilerin yardımıyla, kendi imkanlarıyla; öğrenen, farkında olan, güzel çocuklar yetiştirmek için kolları sıvamış. Sınıf rengarenk, müzik aletleri, kitaplar her yerde. Öğle teneffüsünde tenis ve basketbol oynuyorlar. Resim derslerini, dışarıda bahçede yapıyorlar. Çocukların her birinin gözünden umut ve mutluluk fışkırıyor. Öğretmen anlatıyor… “Mahmut Hoca” diyor, “onun da dediği gibi, okul her yerdir. Önemli olan, öğrenmek, öğretmek, beraber olmak ve bir gaye için savaşmaktır”
Bu ülkenin tiyatro ve sinema tarihinin gelmiş geçmiş en müstesna sanatçılarından olan Münir Özkul’un canlandırdığı, hepimizin bayıla bayıla izleyip, birçok yerini ezbere bildiğimiz Hababam Sınıfı’nın Mahmut Hocası, filmlerde yaptığı gibi, gerçek hayatta da birinin hayatını değiştirmiş. Bunda Münir Özkul’un yarattığı Mahmut Hoca’nın gerçekliği yadsınamaz.
Münir Özkul, 1948 yılında Ses Tiyatro’sunda sahnelenen Aşk Köprüsü oyunuyla ilk defa profesyonel olmuş. Sahnelere vedası ise 1988 yılında Ortaoyuncular’la oynadığı İstanbul’u Satıyorum’la olmuş. 40 sene boyunca farklı tiyatro gruplarıyla, içlerinde Çayhane, Babayiğit, General’in Aşkı, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı gibi eserlerin de bulunduğu onlarca oyunda rol almış. 1968 yılında Altan Karındaş Tiyatrsou’nda oynadığı Kanlı Nigar’daki rolüyle, 50 yıldır İsmail Dümbüllü’de olan kavuğun yeni sahibi olmuş.
1950’li yılların başından itibaren sinema filmlerinde de oynamaya başlayan Münir Özkul, özellikle 60’ların sonu ‘70’lerin başından itibaren özellikle kalabalık aile filmlerinin babası rolleriyle, şahane karakter oyunculuğunu gözler önüne sermiştir. Bizim Aile’de, Adile Naşit’in canlandırdığı Melek Hanım’la evlenip kocaman bir aileye sahip olan emekçi Yaşar Usta; Aile Şerefi’nde, at arabasıyla çocuklarının geçimini sağlayan onurlu Rıza; Gülen Gözler’de, kızını bir türlü Vecihi’ye (Şener Şen, kalp) vermeyen şerefli Yaşar Usta; Neşeli Günler’de, turşu yüzünden eşinden boşanıp sonra yine mutluluğu bulan Kazım Efendi olarak seyirciyle buluştu. Hababam Sınıfı’nın unutulmaz Mahmut Hocası, diğer filmlerin vazgeçilmez babası, ilk filmlerinin komik genç adamı Münir Özkul’un, oyunculuğunda sakladığı samimiyet ve gerçeklik, herkesin, yarattığı karakterlerle gönül bağı kurmasını sağladı. Her filmde saçlarının dağınıklığı, gözlerinin nemi, benim kardeşim, benim babam, keşke benim hocam olsa dedirtti.
Senaryosu Sadık Şendil’e, yönetmenliği Ergin Orbey’e ait olan 1975 yapımı Bizim Aile filminde, Yaşar Usta’lığını konuştururken attığı tirat, hepimizin sevgilisi olmuştur. Emek ve sevgi düşmanı patrona indirdiği koca birer yumruktur tüm kelimeleri. İşte o unutulmaz sahne… Bir daha patron yumruklamak için…
Bir dönem sahne paylaştığı Mürüvvet Sim’le yaşadıkları bir an’la bitiriyorum, kendi sözleriyle...…
Kendinize bir iyilik edin ve bu gece bir Münir Özkul filmi izleyin;
"Sirkeci'ye kadar ağladım"
"Mürüvvet (Sim) çok iyi Ermeni rolü oynar. Prova yapalım derdi, oyun gecesi derdim. "Olmaz" diyorlar. Maksadım kaçmak. İlk gece korktuğumuz şarkı 3 defa bize söyletildi. Ben de inanamıyorum fakat oldu. Şaşırdım ve adetim, hata yaptığımda tiyatrodan yürüyerek Beyoğlu'na kadar giderdim. "Kim bunları tuttu da bravo diyerek beni rezil ettiler" diye düşündüm. Sirkeci'ye kadar ağladım."
"Münir'i görünce ağlamaya başladım"
"Münir'i görünce ağlamaya başladım"
Aynı geceyle ilgili Mürüvvet Sim ise biraz daha farklı şeyler hatırlıyor:
"Münir Bey'i karşıma çıkardıklarında, 'Bununla mı oynayacağım' diye ağladım. Ben Münir'i tanırdım zaten, halkevinde birlikte kurslara devam ettik, fakat aktörlük derecesini bilmiyorum. Bir partnerimiz vardı o gitti Münir'i getirdiler. Prova yapacağız. Münir katiyyen prova yapmıyor. Nasıl olacak bu iş diyorum, ben prova yapamam diyor. Sanat hayatım bitecek gibi geldi bana, epey gözyaşı döktüm. Sabaha kadar prova yaptık, Münir yine prova yapmadı. Mecburen oynadım. Bu hayatımda bir daha olmadı benim. Sahneye çıktık, Münir ile oynuyorduk. Bu düet o kadar tuttu ki. Benim ellerim ayaklarım bağlandı fakat Münir gitti, karşımda sanki dev bir sanatçı vardı. Piyes bitti. Herkes Münir'i tebrik etti, ben de gittim, özür diledim ve elini öptüm." (GP/HK)