Erdoğan’ın son söylemlerinden biri, “en ciddi yanılmayı anket şirketleri yaşayacak”. Bunu duyunca benim aklıma, bianet’e yazdığım “’Anketlere Güvenmiyorum’ demiş Erdoğan” yazısı geldi (4 Mart 2019). Orada şöyle yazmışım; “Erdoğan anketlere güvenmediğini söyleyince Özhaseki de, Yıldırım da bu görüşe katılmış. Demek, Erdoğan, Özhaseki ve Yıldırım siyasal kamuoyu yoklamalarında kullanılan soru kağıtlarını, sorulan soruları, soruların soruluş biçimlerini ‘güvenli’ bulmuyor. O soruları manipulasyona açık sorular ya da soru listeleri olarak görüyor. Özhaseki ve Yıldırım da, Erdoğan’ın (…) görüşlerine sonuna değin katılılarak (…) ‘en büyük anket seçim’ özdeyişinin yineleyicisi olmakta hiçbir beis görmüyor.”
Şimdi de Erdoğan, bir adım daha ileri giderek, “Meydanların diline baktığımızda bu seçimde çok ciddi bir yanılmayı anket şirketleri yaşayacak. Anketlerden gelen bilgilere baktığımızda aralarında korkunç farklılıklar var. Meydanlar yalan söylemez. Mecbur mu yani bu insanlar meydanlara gelsin?” diyor, A Haber’e açıklamalarda bulunduğu canlı yayında (bu ve diğer tüm alıntılar T24, 27 Mart 2019, 22.19’dan aktarıldı, kalın-italik yapma işlemi ise bana ait). Erdoğan aynı konuşmada devamla; “Bugün Düzce'de saat 12.00 millet meydanda. Bu meydanı dolduran Düzceli kardeşlerim büyük bir coşkuyla, orada konuşmam bitene kadar ayrılmadı. Bir de resim faslı başlıyor. Bunlarla beraber hediyeleşmemiz oluyor. Çay dağıtıyoruz bu sene biliyorsunuz. Gerçek anketin yapılacağı pazar günü akşamı göreceğiz. Asıl anket pazar günü. Bir de meydanlardaki anketler var. Bunlara baktığımızda gerçekten iyi gittiğimize inanıyorum” diyor.
Seçim; belediye başkanlığı, belediye meclisi, il genel meclisi ve muhtarlıklar için yapılıyor. Her ilin kentleri, kentlerin meydanları o ilde yapılacak seçimlerle ilgili olarak doluyor, dolmuyor. Ama Erdoğan farklı seçim meydanlarında günde, her biri onlarca TV kanalından canlı yayımlanan üç-dört konuşma yapıyor. Konuşmalar genele ilişkin, seçim ise illere özgü. Çünkü her meydan ayrı bir ilin seçim atmosferi ve seçmen yönelişini yansıtıyor. Erdoğan ‘yanılmayı anket şirketleri yaşayacak’, ‘meydanlar yalan söylemez, bir de meydanlardaki anketler var’ derken tüm meydanları kastedip her yerde seçimleri kazanacağını anlatmak istiyor. Fakat anlaşılan araştırmalar aynı şeyleri söylemiyor ki, Erdoğan sonuçlara tepkili.
Erdoğan diyor ki; “İstanbul'u yönetecek olan bir kişinin sadece belediyecilik değil, devlet yönetimini bilmesi lâzım. İşin belediyeciliği aşan boyutu da var. İstanbul'da bizim adayımız Binali Yıldırım Bey. Yıldırım Bey İDO Genel Müdürü'ydü. Sonra Bakan, ardında Başbakanlık yaptı. Şimdi Marmaray'ı siz belediyeye yaptırabilir miydiniz? Avrasya Tüneli'ni, Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü belediyeye yaptırabilir miydiniz? Bunun yanında AK Partili belediyeler İstanbul'un içinde çok ciddi metro benzeri yatırımlar yaptılar ve bunlar hizmetini sürdürüyor. Örneğin İzmir'de sayın Binali Bey'in bakanlığı döneminde İzmir'e verilen hizmetler. O yatırımların yerel yönetimle yapılması mümkün değil. Aynı şey Ankara için geçerli. … Ankara’mız sınıf atlıyor. Şimdi burada bir tane ilçe belediye başkanını getirip de buraya aday olarak koymak bana göre Ankaralılara saygısızlıktır. (…) Tecrübesiyle, bütün bu konudaki bilinciyle beş dönem Kayseri'de belediye başkanlığı yapmış olan Mehmet Özhaseki Bey kardeşimizle girelim. Kendisi Çevre Şehircilik Bakanlığı yaptı. O bakanlık belediyenin bir üst sınıfıdır. Özhaseki Bey'in Güneydoğu'da çok ciddi hizmetleri oldu. Yeni yönetim sistemine geçince Mehmet Bey'i Mahalli İdarelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yaptım. Şimdi Ankara'ya başkan adayı yaptık.”
Erdoğan belediye seçimlerine ilişkin değişik örnekler veriyor, trenden inenler de dahil. “İlçede, ilçe belediye başkan adayı, para dağıtıyorlar. Bunlarla beraber çeşitli giyim, kuşam benzeri şeyler dağıtılıyor. Bu onlar için netice verir vermez onu bilemem. Daha önce orada biz kazanmıştık. Tabii insanoğlu aday olmayınca kendisi kalkıyor farklı bir siyasi partiden aday oluyor. Bu trenden inen bir daha bu trene binemeyecek. Çünkü yürütemeyecekler. Bunlar oradaki personelin maaşını dahi ödeyemeyecekler. Hepsinin künyeleri, bütün belediyelerin borçları hepsi elimizde mevcut. Merkezi yönetimle uyum içerisinde olmayanlar kesinlikle yarın orada iflaslarını ilan ederler.”
81 ile tek belediye başkanı
Seçim yerel, ama konusu yerelden çok genel yönetim. Erdoğan 81 ilin 81’ine de ayrı ayrı belediye başkanı olacakmış gibi propaganda çalışmaları yaparak seçmenden oy istiyor. Aday belediye başkanları Erdoğan’ın arkasında durup, seçilecekleri illerdeki kentlerin belediye başkanları gibi değil de, Erdoğan adına görev alacak vekâletçiler olarak sonucu bekliyorlar. Kaldı ki Erdoğan seçilecek rakip başkan adaylarına da; ya istemlerime uy ya da ‘kesinlikle yarın iflasını ilan’ edersin deme havasında!
Siyasal kamuoyu yoklamaları yapıldığı âna, döneme ilişkin araştırma hedef kitlesinin siyasal yönelimleri üzerine veriler derleyerek, bunları analiz eder. Her toplumsal olay, âna ilişkin derlenen verilerin farklı yönlere doğru kaymasına neden olabilir. Zaman ve mekân araştırma hedef kitlesinin farklılaşan siyasal yönsemelerine yeni açılımlar getirir. Çünkü kamuoyu yoklamaları inkâr, tehdit ve telâşı ölçmeye değil siyasal yönsemeleri saptamaya yönelik araçlardır. Dolayısıyla araştırma bulgularıyla elde edilen açılımlar bölgeden bölgeye, ilden kente değişimler gösterir ki, işte onlar da illerin / kentlerin özellikleri olarak kayda geçen yönleridir.
En yetkili ve etkili ağızlardan gazetelere, televizyonlara yansıyor; ‘seçmenlere para dağıtılıyormuş?’, ‘mitinglere, kalabalık görünsün diye para ödenerek araçlarla adam toplanıyormuş?’, ‘mitinge katılanlara hediye veriliyormuş?’
Söylenenler bu kadar da değil. Özellikle araştırmacıları ilgilendiren söylentiler de var, ‘denekler korktukları için sorulara yanıt veremiyormuş?’, ‘muhaliflere suç atıp, onların yargılanmasına neden olanlar olduğu için insanlar görüşlerini açıklamaktan çekiniyorlarmış?’, ‘kutuplaşma o hale gelmiş ki tarafı belli olmasın diye seçmenler kararsız olduklarını söylüyorlarmış?’ evet mış ve mış, ama bu mışların da sonu gelmiyor.
Bu mış, mışların sonu gelmeyince de, araştırmacıların deneklere il il soracakları ama ülke düzeyinde değerlendirmek durumunda kaldıkları sorular artıyor da artıyor.
Ne yapsın araştırmacılar; ‘para karşılığı mitingine katıldığın partiye seçimde oy verir misin?’, ‘seçmenler kortukları için görüşlerini açıklamaktan çekiniyormuş, siz de böyle bir korku yaşıyor musunuz?’, ‘siz ya da yakın çevrenizden insanların A, B ya da C partisine oy vermeleri için zorlandığına tanık oldunuz mu?’, ‘muhalif olanlar ya da olduğu düşünülenler hakkında düzmece şikâyetler yapıldığına tanık oldunuz mu?, biçiminde sorular mı sormaya başlasınlar deneklere?
Cumhur ittifakının meydanlarda, televizyonlarda konuşan sözcüleri kimi belediye başkan ya da meclis üye adaylarının, geçmişleri ve de GBT’leri nedeniyle, seçilseler bile görevde kalamayacaklarını, hatta ânında görevden alınacaklarını dile getiriyor. Bu adaylara ve de bu adayların partilerine oy vermeyi düşünen seçmenler, böyle bir durumda, ne ya da neler yapmayı düşünür? Kimisi ‘boşuna oy kullanmanın bir anlamı yok’ diye mi?’, bazıları ‘yanlıştan yana değil yanlışı önleyenlerden yana oy kullanırım’ diye mi?, yoksa ‘yargısız infazdan yana olamam, elbette hukuksuz uygulamaya karşı çıkarak oyumu mağdura veririm’ diye mi düşünür, söylemek zor.
Araştırmacılar daha onlarca soru yöneltebilirler seçmene. Hele de amaç, sorulan soru ve derlenen verilerle, gerçeğe ya da gerçeğe en yakın sonuca ulaşmaksa.
İnsanın aklına onlarca, yüzlerce soru geliyor. Ama galiba sorulması akla gelmeyen sorular arasında, ‘bu seçimlerin ne kadar adil, eşit koşullarda, şeffaf ve dürüst olacağı’ ile ilgili. Kaldı ki; bu yazının konusu da zaten seçimin yapılma biçimi, adil olup/olmaması ya da şeffaflığı değil ! Onlar olsa olsa başka yazıların, günü geldiğinde yazılması mutlaka gereken yazıların konusu olabilir.
Eskiden ‘bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ denirdi, acaba şimdi ‘hediye edilen bir paket çayın kaç yıl hatırı olur?’ diye mi sorulması gerek? (ST/HK)