Işıklar yanıyor sahnede bir erkek, orta boylu, zayıf ya da fit de diyebiliriz. Üzerinde kırmızı bir tişört ve onunla neredeyse aynı renkte spor ayakkabıları var. Sahnenin kenarından üstü beyaz örtülerle kaplı eşyaların arasından ilerliyor. Her yer eşya. Göremesek de hatları bildik.
Kenarda duran örtüyü kaldırdığında yıllanmış elektrik süpürgesi ile karşılaşıyoruz. Hemen yanında mutfak tezgâhı ve üzerinde yıkanmayı bekleyen bulaşıklar. Ve bir adım daha attığında ayaklarına çarpan kova ve süpürge. İşte başlıyor. Sahneye “sarı bez” de giriş yaptığında o kırmızılı güzel adam yerini her gün tekrar eden ev işlerinden bunalmış bir kadına bırakıyor. Bu dönüşüm sadece biçimsel değil özcü, haklara ve isyana dair de bir dönüşüm.
“Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri” [1] adlı tiyatro oyunundan bahsediyorum. Oyun Louis’in bedeninde annesi Monique’in hikayesini anlatıyor ya da tüm kadınların görünmeyen emeğinin hikayesini.
İKSV tiyatro festivalinde kapsamında sahnelenen oyun, evin içine kapanıp, ev işleri ile tutsak ya da köle edilmeden önce özgür, mutlu, hayalleri olan kadınları anlatıyor.
Evet çok yorulduk
Her gün sabahtan akşama kadar aynı ritimde devam eden ev işleri, yıka, sil, çitile, silkele döngüsü, Sisyphos’u kayası gibi sürekli aynı kayayı yerinden oynatma çabası. Ve her sabah sanki bir önceki gün hiç yaşanmamış gibi en baştan başlayan bu işler, ağır ağır tüketiyor. Sahnede tüm bu döngünün etrafında koşturan erkek bedeni nefes nefese kaldığında ağzından dökülen “çok yoruldum” nidasıyla, oyun gerçeğe dönüşüyor.
Evet çok yorulduk. Tüm bu anlatıda yer bulan bakım yükü ancak bir sahnenin üstünde gerçekleştiğinde görünür hale geldi. John Berger’in ifadesiyle, her imgede bir görme biçimi yatar ve bu görme biçimi her zaman iktidar ilişkilerine bağlıdır; bu bağlamda, karşılıksız emeği görünmez kılan kapitalist güç ilişkileridir.
Kameralar bu sefer başka bir sahneyi gösteriyor. Ekranın merkezinde bir kadın dev gibi bir ütü masasının arkasında ütü yapıyor. Biliyoruz ki eve girdiği anda ikinci mesaisi başladı. Ütü, çamaşırlar, ortalığın düzeni… Londra Senfoni Orkestrasının seslendirdiği müziğin eşliğinde bir evin içinde koşturan kadının tükenişine tanıklık ediyoruz Değersizleştirilen, sürekli tekrar eden bu işler, Roselia[2]’nın Berghain şarkısının klibinde başrolü alıyor ve yayınlandığı ilk gün milyonlarca kişi tarafından izleniyor.
Bu sanatsal görünürlük sessizce devam eden patriyarkal sömürünün sadece küçük bir yansımasıdır.
Kadınların üstlendiği ve değeri sürekli yok sayılan bu bakım emeğinin Birleşmiş Milletler (BM) yayınladığı “Bakım ve Destek Sistemlerinin Toplumsal Cinsiyet Boyutları[3]” başlıklı raporu, devasa bir ekonomik büyüklük olduğunu ortaya koyuyor.
Küresel Çile: Karşılığı ödenmeyen emek
Birleşmiş Milletlerin 2025 Mayıs ayında yayınladığı rapor gösteriyor ki kadınlar tüm ücretsiz bakım çalışmalarının %76,2’sini gerçekleştirmektedir. Ayrıca bakım ekonomisinin en önemli alanlarından biri olan sağlık sektöründeki çalışanların %70’inden fazlası kadınlardan oluşmaktadır.
Bu durum cinsiyetler arası mevcut iş bölümünü yeniden üretmekte. Burada artık bakım dediğimizin adını koyalım. ILO’nun tanımlamasıyla, bakım işi, çocuklara, hastalara, yaşlılara ve engellilere bakım gibi “doğrudan” veya “ilişkisel” bakımı ve ayrıca ev içinde ve dışında gerçekleşen dolaylı bakımı içeriyor.
Ev işleri ve bakım emeğinin karşılıksız olarak yerine getirilmesi, geleneksel bazı ön kabuller ve ailenin kutsal amacı nedeniyle ev kadınlarının sorumluluğundadır[4].
Piyasa ilişkileri bakım emeğini göz ardı etse de kadınlar her gün tahmini 12,5 milyar saatlik ücretsiz bakım işi yapmaktadır ve bu da küresel ekonomiye en az 10,8 trilyon ABD doları değer katmaktadır. Ücretli olsaydı, ücretsiz çocuk bakımı ve ev işleri, küresel gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 9’una eşittir.
Hane içinde yapılan tüm bu işler, doğallaştırılmıştır. Yani kadının cinsiyetinden ötürü biyolojik veya doğal bir zorunluluk gibi gösterilir, gerçek bir ekonomik değer olduğu gizlenir. Kadının tüm bakım işlerini sevgi ve şefkat ile yapması beklenir. Duygusal değerler yüklenen yuva emeği, hane üyelerine gösterilen sevgi ve şefkatin dışa vurulması olarak algılanır. [5]. “İyi anne” ve “iyi eş” olmanın bir uzantısı olarak kabul edilir.
Aynı zamanda bu işler, işgücünün (yani ücretli çalışanların ve gelecekteki işgücünün) günlük olarak ve nesiller arası yeniden üretimi için zorunludur. İşçilerin ertesi gün işe hazır olmasını, çocukların büyütülmesini sağlayan bu kritik faaliyet, toplumsal üretimden (piyasada mal üretimi) ayrışmış bir alanda tutulur. Böylece genel ekonomi için merkezi önemi yok sayılır.[6]
Cinsiyete dayalı tüm bu işler çalışma olarak kabul edilmez ve değersizleştirilir. Hanenin dışında yapıldığı anda piyasa ilişkilerinin fiyatlandırdığı bu emek hane içinde görünmez. Oysa rapor gösteriyor ki asgari ücret ödenirse ücretsiz bakım işinin toplam değeri küresel teknoloji endüstrisinin finansal değerinin üç katı olacaktır[7].
Kadınlar ve kız çocukları tarafından yapılan ücretsiz fiziksel, zihinsel ve duygusal bakım ve destek işlerinin orantısız payı kadınların serbest zamanının, eğitim/kariyer olanaklarının ve dolayısıyla ekonomik bağımsızlıklarının sürekli olarak gasp edildiği anlamına gelir.
Bakım ve Destek Sistemlerinin Toplumsal Cinsiyet Boyutlarını gösteren bu rapor, ayrımcılığın farklı boyutları hakkında da bilgi sağlıyor.
Öncelikli olarak bakım işi kadın işi olarak görüldüğü için kadınların çalışması işverenler için daha az çekici hale geliyor. Eğer çalışma hayatında yer alacaksa da kadınların kayıt dışı, yarı zamanlı, düşük ücretli ve genellikle sendikasız işlerde yoğunlaşmasına neden oluyor.
Kadınların büyük çoğunluğu ev ve bakım yükümlülükleri nedeniyle istihdam dışında kalıyor. ILO verilerine göre dünya çapında yaklaşık 1,6 milyar kadın ve 800 milyon erkek işgücünün dışındadır ve bu kadınların %45'i, erkeklerin ise %5'i işgücüne katılamamalarının nedeni olarak bakım sorumluluklarını öne sürmektedir[8]. Bu çarpıcı fark, kadınların yaklaşık dokuz kat daha fazla oranda bakım sorumlulukları nedeniyle ekonomik hayattan koptuğunu veya hiç katılamadığını göstermektedir.
İşgücüne aktif olarak katılamama durumunun temelindeki zaman eşitsizliğini gösteren en net veri şudur: Küresel olarak, kadınlar ücret karşılığı olmayan ev ve bakım işlerine erkeklerden ortalama günde 3,2 kat fazla zaman ayırmaktadır. Bu, haftada ortalama 4 saat 25 dakikalık bir farka tekabül eder.
Türkiye’de ise erkeklerin ev işlerine ayırdığı süre 21 dakika[9] Bu haftalık fazladan saatler, kadınların yarı zamanlı veya esnek olmayan işlerde çalışmak zorunda kalmasına, kariyer gelişimlerini ertelemesine ya da tamamen işgücü piyasasından çekilmesine neden olmaktadır.
Kadınlar istihdamda yer bulduğunda da bu işlerden azade olmazlar. Çifte mesai yani ücret karşılığı yapılan işi takiben ücretsiz /karşılıksız emek devreye girer. Çalışan evli çifteler üzerine yapılan bir araştırma, kadınların eşlerine kıyasla boş zamanlarının çoğunu ev işlerini tasarlamak, gündelik pratikleri planlamak ve düşünmekle geçirdiklerini göstermektedir[10]
Bu bağlamda son günlerde çok tartışılan doğurganlık krizi ile kadınlardan beklenen sadece çocuk bakımı değil kendi hayatlarından da vazgeçmeleridir. Her bir çocuk ile bakım işleri ve ihtiyaçları artarken kadınların ya hiç iş hayatında kendine yer bulamamakta ya da annelik cezası sebebiyle kazançları azalmaktadır.
En acı tarafı ise özellikle yoksullukla birlikte, kız çocuklarının ev işleri yerine getirmek ve/veya aile üyelerine bakmak için eğitimlerini sıklıkla yarıda kesmek zorunda kalmaları. Oyun oynama hakkında bahsedemiyoruz bile.
Nihayetinde 2023 yılında bakım sorumlulukları nedeniyle küresel işgücüne katılamayan 748 milyon kişinin 708 milyonu kadın[11]. Bu rakamlar, sanatın görünür kıldığı bakım emeğinin, ekonomik bir sınıf mücadelesi olduğunu kanıtlar. Kadınların ev içi üretimdeki konumları sermaye birikiminin devamlılığı için gereklidir.
Bakım emeğinin tanınması ve adil paylaşımı, artık sadece bir vicdan meselesi değil; bu trilyon dolarlık yükün devletler, özel sektör ve haneler arasında eşit dağıtıldığı bir iktidar ve ekonomik dönüşüm gerekliliğidir.
Mor ekonomi yani bakım emeğini merkezine koyan bir ekonomik tahayyül, bakım emeğini sürdürülebilir kılma amacıyla, bakım maliyetlerinin yeniden bölüşüm temelinde sistemin işleyişine dahil edilmesi esasına dayanır. İnsan refahının ayrılmaz bir parçası olan bakım emeğine bağımlı olduğumuzu kabul ederek, bakım emeğinin değerini hesaba katan ve onu -toplumsal cinsiyet, sınıf ve köken eşitsizliklerini yeniden üreten mekanizmalara başvurmadan- sürdürülebilir bir ekonomik sistem yaratmamız gerektiğini vurgular. İpek İlkkaracan’ın yeşil ekonominin ötesinde kurguladığı mor ekonomi dört dayanak üzerinde yükselir:
Çocuk, yaşlı, engelli ve hastalara yönelik sosyal bakım hizmetlerinin kamu tarafından herkese sağlanması;
İş - yaşam dengesini tutturmada toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak için emek piyasasının düzenlenmesi;
Aslen kadınlarca sarf edilen ücretsiz bakım emeğinin, doğal kaynaklara bağımlı üretken faaliyetlerin geniş bir yer tuttuğu kırsal toplulukların özel ihtiyaçlarını karşılayacak politikalar;
Makroekonomik ortamı doğa ve bakım temelinde düzenleyecek politikalar[12].
Bu eksende düşündüğümüzde BM raporunda geçen Ekvador örneği umut vaat ediyor. Ekvador, 2008 yılından bu yana evde yapılan bakım hizmetlerini üretken iş olarak tanımış ve çocuk bakımı, engelli bakımı ve işçilerin iş faaliyetlerini yerine getirebilmeleri için gerekli diğer hizmetleri sunmayı” taahhüt etmiş, “ev işleri ve aile yükümlülüklerinde erkek ve kadınların ortak sorumluluğu ve karşılıklılığına atıfta bulunmuştur.
Doğal görev
Sahnedeki Monique, klipteki Roselia ve BM raporlarının soğuk rakamları bize aynı gerçeği fısıldıyor: Kapitalist ekonomik düzen, kadınların görünmeyen emeği üzerine kurulu.
Bu yüzden mesele yalnızca “daha çok takdir” ya da “biraz yardım” değil; bakım işinin yeniden bölüşüldüğü, ücretli işin, sosyal politikanın ve ekonomik hesapların bakım emeğini merkeze alacak şekilde yeniden tasarlandığı yapısal bir dönüşüm meselesi.Buna feminist iktisadın “mor ekonomi” adını verdiği yeni paradigma yön gösteriyor.
Ev içi emeği sevgiye, anneliğe, fedakârlığa havale eden dil değişmeden; bakım emeğinin yarattığı devasa katma değer görünür ve ölçülebilir kılınmadan; evde yapılan işler piyasanın dışına itilmiş bir “doğal görev” olmaktan çıkarılmadan bu tartışmalar hep eksik kalacak.
Çünkü mesele kadınların ne kadar yorulduğu değil, onların emeği olmadan hiçbir ekonominin ayakta kalamayacağı gerçeğiyle yüzleşmek. Bu yüzleşme gerçekleştiğinde, bakım yalnızca bir yük değil, toplumun ortak sorumluluğu ve yeni bir ekonomik düzenin kurucu gücü olarak yeniden tanımlanacak.
(ÖB/EMK)
[1] https://tiyatrolar.com.tr/tiyatro/bir-kadinin-kavgalari-ve-donusumleri
[2] https://www.youtube.com/watch?v=htQBS2Ikz6c
[3] BM Genel Kurul, Bakım ve Destek Sistemlerinin Ekonomik Boyutları (Mayıs 2025) https://esik.org.tr/s/2547/i/BM_BAKIM_DESTEK_SISTEMLERI_TOPLUMSAL_CINSIYET_BOYUTLARI_RAPORU_TR_27_Ekim_2025.pdf Bu raporu Eşik Platformu tarafından Türkçe’ye çevrildi.
[4] Eicher§ Albanase, 2007’ den aktaran Ergüder, 2025, Ev İşlerinin Ücretlendirilmesi Üzerine Bir Tartışma, Fiscaeconomia,9.
[5] Acar Savran G., (2013) Beden Emek Tarih, Kanat Yay.
[6] BM Genel Kurul, Bakım ve Destek Sistemlerinin Ekonomik Boyutları (Mayıs 2025)
[7] Ev içi Emeğe Ücret (Wages for Housework Movement) hareketi 1970’lerde İtalya’da Mariarosa Dalla Costa ile başlar ve Amerika’da Silvia Federici ve Angela Davis tartışmayı genişletir. 1975 yılında İzlandalı kadınların grevi takipm eder. 1985 yılında 1985 Nairobi BM Kadın Konferansı’nda ev içi emeğin ekonomik katkısı ilk kez uluslararası politika belgelerine daha açık biçimde girer.
[8] https://www.ilo.org/tr/resource/news/ücretsiz-bakım-işleri-nedeniyle-708-milyon-kadın-işgücü-piyasasına
[9] OECD Family Database: Time Spent in Unpaid Work .
[10] Suitor, 2001’den aktaran Ergüder, 2025.
[11] ILO. The impact of care responsibilities on women’s labour force participation: Statistical brief. October 2024.
[12] https://tr.boell.org/tr/2015/04/24/yesilin-otesinde-yeni-bir-duzen-vizyonu-mor-ekonomi-1



