İran'da bir duvar yazısı: "Babamın 1979'daki hatasının telafisi için." Kaynak Savash Porgham.
Ev, parmak uçlarında taşıdığın acıdır,
Çözmek için uyanmadan önce çok hızlı eskiyen bir rüya.
Ev, buradan ve şu andan görüntülerdir
Halkınızın sesinin garipliği üzerine yerleştirilmiş,
sekiz bin mil keder,
Tanıdık ama gizemli ve uzun.
13 Eylül 2022’de 22 yaşındaki Jina Mahsa Amini kardeşi Kiyareş Amini ile Tahran’da İslami kurallara uygun bir şekilde örtünmediği gerekçesiyle Rehber Devriyeleri (Ahlak Polisi) tarafından gözaltına alındı.
Yakalanırken Jina’nın “Ben burada bir yabancıyım” (Farsça: Man gharibam injaa) dediği belirtiliyor. Jina, gözaltına alınırken darp edildi, gözaltındayken işkenceye maruz kaldı ve 16 Eylül 2022 günü kaldırıldığı hastanede vefat etti. Görgü tanıkları Jina’nın uğradığı şiddeti anlattı. Tetkikler kafasına aldığı darbeler sonucu beyin kanaması nedeniyle hayatını kaybettiğini ortaya koydu.
İran o günden sonra bir kez daha sokağa döküldü. Çünkü insanlar bir kez daha garip olduklarını hissetiler. Şehrin her yerinde her yaştan insanlar dört beş aydır sokaktalar. Evlerine dönmeyi de kabul edecek gibi görünmüyorlar.
İranlı bir kadın Mina Khanlarzadeh bu yazıda alıntıladığım şiiri Jina’nın vefatının ardından yazmış. Ev üzerine yazılmış ve İran’ın bugününü anlatan en iyi şiir olabilir.
Bu yazı bir merakın sonucu, bilginin değil. İran’da beş aydır devam eden eylemlerin nereden çıkıp nereye gittiğini herkes gibi merak ederken buldum kendimi.
İzleri ve sonuçları, İran hakkında hiçbir şey bilmeyen birinin gözleriyle takip ettim. Buraya yazdıklarım o merakla taradığım kaynaklardan öğrendiklerimden ibaret.
Yalnız merak mı, hayranlık da var elbette ve mutlaka, daha çok tedirginlik. Şunca yakın olduğumuz bu coğrafyayla aramızdaki mesafenin ancak bu koşullar altında azalması karşısında duyduğum mahcubiyet bir de…
İran halkı sokağa çıkma konusunda cesur ve deneyimli. Önceki kuşaklardan aldıkları mirası bir şekilde değiştirip dönüştürerek sürdürüyorlar. Devrimi kendilerine rağmen talep ediyorlar. İstedikleri şey ise adalet, eşitlik ve özgürlük.
Bugün bu taleplerle kaç ülkede aynı anda sokağa çıkılabilir? Peki ya biz? Ancak adaletsizlik kendi başlarına geldiğinde ayağa kalkan siyasetçilerin mağduriyetinden usandık hepimiz.
Bana miras kalan: İngiliz-Amerikan darbesi,
bir İslam Devrimi ve bir İran-Irak savaşı.
Babamın kendisi de kendi tarihinde gharib idi.
13 Eylül 2022’den bugüne
17 Eylül 2022 günü, Jina kitlesel bir cenaze töreniyle uğurlandı. Sokaklarda “Jin, Jiyan, Azadi” ve “Diktatöre ölüm” sloganları atıldı. Polis cenazeye saldırdı.
19 Eylül’den itibaren İran’da uzun süreli internet kesintileri başladı. Jina için kısa sürede uluslararası örgütlerden kınamalar yayınlandı.
Dünyanın her yerinde aynı anda eylemler başladı, bu eylemler büyük kitlesel eylemler olarak sürmese bile halen devam ediyor. Dünyanın her yerinden kadınlar saçlarını kesip sosyal medya hesaplarında paylaşarak İranlı kadınlara destek oldular.
İran’daki İnsan Hakları kuruluşlarının verdiği bilgilere göre 27 Ocak 2023 gününe kadar güvenlik güçleri 64’ü çocuk ve 39’u kadın olmak üzere 488 kişi güvenlik güçleri katletti. En az 107 protestocu idam cezası verildi, bu kişilerden 19'u ön duruşmalarda ölüm cezasına çarptırıldı ve bazıları temyiz aşamasında. 652 öğrenci olmakla 18 bin 452 kişi gözaltına alındı. 161 kent ve 144 üniversite protestolara katıldı.
İran rejimi eylemcileri durdurmak ve eylemleri sonlandırmak için peş peşe idam cezaları vermeye başladı. Yaklaşık 400 kişiye 10 yıla yakın hapis cezası verildi. Cezalar daha çok “Allah’a ve İslami düzene karşı savaş açma” suçundan. Ayrıca, 2023 yılının ilk 26 gününde en az 55 kişi idam edildi. Bunlardan 37'si, protestocular gibi Devrim Mahkemeleri tarafından adil yargılanma hakkı olmaksızın yargılanan uyuşturucuyla ilgili suçlardan idam edildi.
*Tahran Keshavarz Bulvarı duvarına çok anlamlı bir cümle yazmışlar: "Bir devrimciyi tutuklayabilirsiniz, ancak bir devrimi asla." Kaynak Arif Keskin.
Bu rakamlar maalesef resmi değil. Devlet yetkilileri sorulan sorulara cevap vermiyor. Çeşitli insan hakları tarafından raporlanan gayri resmi rakamlar.
Gösteriler sırasında katledilenlerin cenazeleri ailelerine haber vermeden defnediliyor. İdama mahkûm olanların bir kısmı sokakta insan içerisinde bir kısmı kapalı kapıların ardında sessizce ölüyor ve yine cenazeleri ailelerine teslim edilmiyor. Devlet dirisinden hesap soramadığı halkının ölüsüyle hesaplaşmayı tercih ediyor.
Bu arada kaçırılanlar, evlerine geri dönemeyenler ve hakkında bilgi alınamayan insanlar var. Devlet bununla da yetinmiyor, göstericilerin arasına yardım etme süsü verdiği ambulanslar gönderip gözaltılar yapıyor.
Bu ambulanslarda patlayıcı maddelerin yer aldığını ifade edenler de var. Güvenlik güçlerinin protestocuların özellikle baş ve genital bölgeleri hedef alarak saçmalı tüfekle vurdukları doktorlar tarafından beyan ediliyor.
"Allah'a karşı savaş açma" suçu İran Ceza Hukuku'nda İslami kamu düzenine karşı işlenen en ağır suçlardan biri olarak kabul ediliyor ve işlenmesi halindeki karşılığının da ölüm cezası olduğu belirtiliyor. Ancak "Allah'a karşı savaş" suçu ile tam olarak neyin kastedildiği kesin olarak tanımlanmış değil. Bu nedenle yasa yoruma açık. İran'da yargının bu yasayı tutuklu göstericiler aleyhinde en geniş kapsamıyla uygulayarak, diğer insanları sindirmeye çalıştığı yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Ayetullah Murteza Muktedayi, "İdam cezası hükmü, bir cinayeti şart koşar" diyor. Ancak ülkede Eylül ayında başlayan gösterilere katılanlara yönelik ilk idam infazında "adam öldürme" suçu işlenmemişti. (Konuyla ilgili Savash Porgham’ın yazısını okuyabilirsiniz.
Ev, en geçici anılardan geriye kalan yaralardır,
Soğuk gri taşların altında gömülü olanlar, rüyalarınıza büyü yapanlar.
"Nika 33 gün öncesine kadar bu dünyada yürüyordu...
Acı, çekici, meraklı gözleriyle size bakabilir."
Ev, o gözlerin yaratacağı uyuşukluktur.
Öğle yemeğinden hemen önce göz attığınız nottur: "Devrim Caddesi'nde yaşıyorum,
Tutuklandığı yere yakındı ve şimdi onun evinde yaşamaya dayanamıyorum,
Ancak ev sahipleri kaybımdan korktukları için bana başka bir ev vermeyi reddediyorlar" diyor yas tutan teyzesi Ataş.
Yeğeninin son gezintisini gören bölge tarafından ihanete uğramış hissediyor.
Nika'nın gri spor ayakkabılarının resmi hala duvarda asılı,
Ve kaçma arzuları evlerini sarsıyor.
Duvar yazıları, eylemler, videolar
İran’da internet sık sık kesilse de insanlar bir yolunu buluyorlar. Diasporadaki İranlıların da katıldığı aktif sosyal medya eylemleri dünyanın her yerine yayılıyor. Bu eylemlerin bir kısmı kolektif birer sanat eserine dönüşüyor.
Sokaktaki kadınlara birer yıldız ve saç tokası hediye edip onların gülümseyişlerini çekenler mi dersiniz, sarıkları düşürenler mi, yumruklarını birer enstrüman haline getirip şarkı söyleyenler mi, sokaklarda ve cenaze törenlerinde tutulan matem nedeniyle edilen danslar mı, çocuklarının mezarları başında doğum günü pastalarıyla gidenler ve çocuklarıyla gurur duyan aileler… Daha niceleri.
Bu arada elbette İran sineması bu gösterilere destek veriyor, yönetmenler ve oyuncular filmlerini hem başı açık hem başı kapalı olarak çekeceklerini belirtiyor. Her alandan sanatçılar protestocuların yanında olduklarını belirtiyor.
1980’lerde idamlara sessiz kalan halkın çocukları bugün idamlar için sokaklara dökülüyor. “Eğer sonuncu ben olacaksam sıradaki ben olayım” diye yazıyorlar duvarlara.
Halkın bu sessizlik yeminini bozması ve sokağa çıkması elbette 1979’dan gelen bir mirasla da anılabilir amma ve lakin yapılan kısmi araştırmalara göre bugün İran’da sokakta olan insanların yaş ortalamaları 15-25 yaş arası.
Kadınlar sadece sokakta değiller, duvar yazıları yazıyorlar, geceleri bildiri dağıtıyorlar, metrolarda otobüslerde birdenbire seslerini yükseltmeye başlıyorlar. İktidar yaşı ne olursa olsun idam cezası çıkarma yolunda hızla ilerliyor. Şah, neredeyse Tanrı’yla denk görülüyor ve herkes Allah’a karşı gelmekle yargılanıyor. Oysa sokak iktidarı duymuyor.
Sosyal medyadan takip ettiğim iki gazeteci Arif Keskin ve Savash Porgham sayesinde İran protestolarına dair videolar ve fotoğraflar her gün önümüze düşüyor. İlginçtir ana akım medyada pek yer almadı İran. Aslında hiç ilginç değil elbette.
Alternatif medyada ise konunun uzmanlarıyla konuşmaya biraz geç başlandı sanki. Keskin ve Porgham’ın paylaştığı fotoğraflardan yedisini bu yazının sonuna ekliyorum. Beni en çok etkileyense “Top, tank, taramalı tüfek artık etkisiz. Anneme söyleyin; artık kızı yok!”
Ev bir hayalettir. Bilge adamlar onun varlığını inkar eder.
Ama hayaletli değilse, neden bu dairenin ahşap zemini geceleri gıcırdıyor?
1979 Devrimi sonrasında sokakta ve siyasette kendilerine yer bulabilen öğrenciler ve kadınlar, ideolojik yapı nedeniyle dışlandılar ve evlerine kapatıldılar.
Bunun şaşkınlığını çok uzun süre üzerlerinden atamadılar. Devrim sürecinde politikleşen, örgütlenmeyi öğrenen, protesto yöntemleri geliştiren insanlar için bu büyük bir hayal kırıklığı oldu.
Dört aydır süren protestoların ekonomik, sınıfsal, kültürel, ırksal pek çok nedeni elbette var, ama iktidarın belirlediği ahlakı, sınırladığı özgürlüğü ve kendine hak gördüğü kutsallığı yıkmak için sokağa çıktı bu insanlar.
İktidarlar halklarının mutlu ve özgür olmasından rahatsız oluyorlar. Mutsuzlukla bir şekilde üstüne ölü toprağı atılmış insanları yönetmek onlara daha kolay geliyor. Sokağa çıkıp yan yana durmalarını istemiyorlar.
Seslerin bir olmasını ve birbirimize her koşulda yardım edebileceğimizi görmek istemiyorlar. Çünkü yalnızlık, çaresizlik ve umutsuzluk biatı getirir diye düşünüyorlar. Oysa umut dediğiniz şey hiç beklenmedik bir anda içinizde bitebilir ve küçücük ışıkla sokakları aydınlatabilirsiniz. (AÇ/APK/AÖ)