Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Shakespeare’e bir göndermeyle başlayalım. “Yıkmak mı, yoksa korumak mı? İşte bütün mesele bu!”
Zaten hayat bir tiyatrodur ya, bu kez olay İzmir’de, Konak Atatürk Meydanında geçiyor. Bir de sosyolojinin efsane hocası Mübeccel Kıray’ın “Örgütlenemeyen Kent İzmir” kitabına gönderme yapalım; “Bir türlü meydanlaşamayan Konak Meydanı”nda diyelim.
İzmir’in önemli kent merkezidir Konak Atatürk Meydanı, ama geçen yüzyıl boyunca bir türlü kendine gelemedi.
Özellikle 1950’lerde dönemin belediye başkanı Rauf Onursal’ın Sarı Kışlayı yıktırmasından sonra, meydan “kentsel tarla” olmaktan kurtulamadı. -Tarla diyoruz, çünkü uzun bir süre İzmirliler buraya öyle derlerdi-
Son kez Ahmet Piriştina döneminde usta mimar Ersen Gürsel’in tasarımıyla olumlu bir görünüş kazanan meydan bugün yeni bir yıkım girişimiyle karşı karşıya.
Yıkılmak istenilen bina, projesi 1966 yılında, bir ulusal mimari proje yarışmasıyla elde edilen İzmir Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binası. Aralarında Utarit İzgi, Muhteşem Giray, Muhlis Türkmen gibi dönemin mimarlık otoritelerinin bulunduğu jürinin seçtiği tasarım 1960’ların modern mimari anlayışını yansıtıyor.
Projenin müellifleri; Özdemir Arnas, Altan Akı ve Erhan Demirok. Binanın yapımına 1968’de başlanıyor ve türlü gecikmelerle 12 yıl süren inşaat, sonunda 1980’de tamamlanarak bina hizmete giriyor.
İBB Hizmet Binası, 21.000 metrekare kullanım alanı ile geçen 40 yılı aşkın süre boyunca belediye başkanlığını ve ilgili birimleri barındırıyor, kent halkına hizmet veriyor.
Kentlilerin belleğine Konak Meydanının tamamlayıcı bir parçası olarak yerleşiyor. Bugüne kadar İzmir’in geçirdiği depremlerde binanın taşıyıcı sisteminde endişe verici bir hasar gözlenmemiş.
Her ne kadar 30 Ekim 2020’de meydana gelen depremde yaşanan panikle bina boşaltılıp az-orta hasarlı ilan edildiyse de çoğu uzman bu tespite katılmıyor.
Soyer yıkım kararını açıklıyor
Depremden bir ay sonra İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yıkım kararını açıklayarak şöyle dedi:
“İzmir Büyükşehir Belediye binasını depremden bu yana kullanmıyoruz. Yaptırdığımız incelemede binamız az-orta hasarlı çıktı ve güçlendirilerek kullanılması önerildi. Ama biz bunu tercih etmiyoruz. Binayı yıkıp yerine tarihi Hükümet Konağı ile bütünleşen sembolik bir Başkanlık ve Meclis Binası yaparak kalan alanı Atatürk Meydanına katacağız.”
İlginçtir, yıkım kararına dayanak yapılmak istenen “İTÜ Raporu” o tarihte henüz ortalıkta yok. Muhtemelen birileri göz yordamıyla, olsa olsa diyerek ayaküstü “bilimsel” bir görüş verdi.
Başkan ve çevresindekiler kendi sezgilerine güvenerek bunu yeterli bulmuş olacaklar ki, bu karar verilirken kent halkına, kentlilerin sözcüsü olan örgütlenmelere, konunun uzmanlarına fazlaca danışılmamış, onların görüşleri dikkate alınmadı.
Kentsel demokrasinin gereği olan böyle bir süreç sonradan işletilmeye, yıkım kararının gerekçeleri sonradan oluşturulmaya çalışılıyor.
Soyer ve onu destekleyen, bina yıkılsın diyenlerin gerekçesi, son depremde binanın hasar gördüğü, betonarme taşıyıcı sistemin yeni depremlere dayanamayacağı noktasında toplanıyor.
Binayı kullanmanın belediye çalışanları ve kent halkı için tehlike oluşturduğunu söylüyorlar. Binanın depreme karşı güçlendirilebileceğini, ancak bunun yeni bir bina yapmaktan daha pahalıya geleceğini belirtiyorlar.
Ayrıca 40 yıllık bir binanın korunacak mimari mirastan sayılamayacağını, zaten binanın özgün olmadığını, Boston Belediye Binasının kopyası olduğunu ileri sürenler de var. Bu arada bazıları mevcut binanın, Konak Meydanının bütünlüğünü oluşturan diğer yapılarla uyum içinde olmadığını söylüyor ve yıkılarak yerine diğer binalarla uyumlu yeni bir bina yapılmasını öneriyor.
“Yıkılsın” diyenlerin en somut ve “bilimsel” dayanağı, İTÜ’den alınan rapor. İzmir’de bu konuda danışılacak akademisyen, uzman yok muydu, ne diye İstanbul’a kadar gidildi acaba diye insanın aklına takılmıyor değil.
Raporu yazan Barış Erkuş, Belediyeye yabancı değilmiş. 2017 yılından bu yana İBB ile çalıştığı belirtiliyor. İTÜ Afet Yönetimi Enstitüsü yöneticisi Ercan Yüksel’in açıklamaları, raporun kurumsal değil de kişisel değerlendirmelere dayandığı doğrultusunda.
Bu arada “güçlendirme pahalı olur” diyen raporda, rakamsal bir maliyet karşılaştırması yapılmadığı görülüyor. Ayrıca, yapının sıradan bir yapı değil, korunması gereken bir yapı olduğu hiç dikkate alınmamış. Özetle, rapor pek de “sağlam” değil.
“Yıkılmasın korunsun” diyenler de var
“Yıkılmasın, güçlendirilerek korunsun” diyenlerin başında Mimarlar Odası geliyor. “Yıkılsın” görüşüne karşı çıkanlardan biri de 2004 -2009 yıllarında CHP listesinden seçilerek Konak Belediye Başkanlığı yapmış olan Muzaffer Tunçağ. İzmir’de inşaat mühendisliği konularında yetkin bir isim olarak biliniyor.
“Yıkılsın” diyenlerin gerekçelerine katılmayan Tunçağ, binanın güçlendirilebileceğini, korunması gereken mimari miras özelliği taşıyan bir bina için yapılacak iyileştirmelerde maliyetin ikinci planda kaldığını söylüyor. Tunçağ’ın 2020 depreminin ardından Mimarlık dergisinde yayınlanan yazısı (1) son derece bilgilendirici.
İBB Hizmet Binasının taşıyıcı sistemini 1960’larda tasarlayan, betonarme hesaplarını yapan İnşaat Mühendisi Uğur Belger bugün hayatta ve projesini savunuyor. O yıllarda geçerli yönetmeliklerin ve genel kabul gören uygulamaların ötesinde strüktürel önlemler alındığını anlatıyor. Binanın binlerce sayfa tutan dört ciltlik betonarme hesapları Uğur Belger’in arşivinde duruyor ve galiba taşıyıcı sistem konusunda erişilebilen yegâne belge. Yıkımı öneren İTÜ Raporunda bu hesaplara değinilmemiş olması önemli bir eksiklik olmalı.
Geçen hafta İzmir Mimarlık Merkezinde düzenlenen “İzmir Modern Mimarlık Mirası; Büyükşehir Belediye Hizmet Binası “ konulu söyleşide konuşan Uğur Belger, teknik açıdan doyurucu açıklamalar yaptı.
Geçen yüzyıla damgasını vuran modernizmi simgeleyen mimarlık, tasarım ve şehir plancılığı ürünlerini belgelemek ve korumak amacıyla oluşturulan uluslararası DOCOMOMO girişiminin Türkiye Çalışma Grubu da İBB Hizmet Binasının yıkımına karşı çıkıyor ve konuyu yakından izliyor.
Çalışma Grubu Eş Başkanı Yıldız Salman, sadece yüzyıllar öncesinden kalan yapıların korunacağı görüşünün yanlış olduğunu, çağdaş koruma anlayışının yakın tarihin simgesel binalarını da kapsadığını ve İBB Binasının bu önemde bir bina olduğunu söylüyor.
Salman, güçlendirmenin pahalı olacağı gerekçesine ilişkin de bir örnek veriyor; “Örneğin Kızlarağası Hanı söz konusu olsa, güçlendirmenin pahalı olacağı gerekçesiyle bu yapıyı yıkar mıydınız? Burada da aynı titizliği göstermeniz gerekir” diyor.
İBB Binasının özgün olmadığı, Boston Belediye Binasına benzediği iddialarına da değinen Salman, bu tür benzerliklerin çoğu yapıda görüldüğünü, aslında mimarinin etkilenmelere açık olduğunu, bu tür örneklerin özellikle korunması gerektiğini belirtiyor.
Mimarlar Odası’nın görüşleri
Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı İlker Kahraman, İBB Binasına ilişkin açıklamasında koruma yaklaşımın bir kültürel gösterge olduğuna işaret ederek şöyle diyor:
“Eskiyi yenisi ile değiştirmek, kapitalist sistemin farklı alanlarda getirdiği pek çok olumsuzluğun yapı sektöründeki karşılığıdır, geçmiş ile bağların kopmasına yol açmak gibi önemli bir sorunu doğurmaktadır. Oysa kente değer katmış çeşitli katmanlar kuşaktan kuşağa aktarılarak, kentlilik bilincinin ve kentin kültürünün devamı sağlanmalıdır.”
Konak Meydanının, kent ölçeğinde bir “yönetim merkezi” olarak önem kazandığını söyleyen Kahraman, İBB Hizmet Binasının; Valilik, Emniyet Müdürlüğü, Hükümet Konağı, Kaymakamlık gibi yapılarla birlikte böyle bir merkez anlayışı içinde düşünülmesi gerekliliği üzerinde duruyor.
Kahraman, “İBB Hizmet Binası meydanın ‘yönetim merkezi’ olarak tanınmasında aktif rol alan önemli bir binadır. Binanın burada olması, kentin en önemli meydanında yerel yönetimlerin ve merkezi hükümetin ortak bir şekilde temsil edilmesi açısından da çok değerlidir” diyor.
Mimarlar Odası İzmir Şubesinin geçen Temmuz ayında yaptığı basın açıklamasında İBB Hizmet Binasına ilişkin özetle şu görüşler yer alıyor:
● Bina yarışmayla elde edilmiş bir kültür mirasıdır. Binanın korunması ile Konak ve Kemeraltı’nda farklı katmanlardan izler varlığını sürdürecektir. Binanın kentsel bellekten silinmesi, İzmir’in “modern” kimliğini zedeleyecek, bölgedeki diğer önemli modern mimarlık mirası örneklerinin yok edilmesinin yolu açılacaktır.
● İzmir Saat Kulesinin içinde yer aldığı kentsel ve kamusal alanı tanımlayan İBB Binasının ortadan kalkması, meydanın yeniden kontrolsüz bir boşluğa dönüşmesine neden olacaktır.
● Bina yıkılırsa, kentin en önemli meydanında sadece merkezi hükümete ait binalar kalacak, yerel yönetimlere ait temsiliyet zayıflayacaktır.
● Binanın arsası Milli Emlak’e aittir. Dolayısıyla yıkım gerçekleşse bile, aynı alana yeni bir bina yapılması merkezi yönetimin iznine bağlı olacaktır. Halen başka bir gayrimenkul üzerinde benzeri bir durumda, mahkeme kararına karşın belediye ile valilik arasında yaşanan güçlükler dikkate alındığında yıkılan binanın yerine yeni bir bina yapılamaması olasılığı vardır.
● Zeminin kötülüğünden söz edilmektedir. Aynı zemin koşulları çevredeki Atatürk Kültür Merkezi, Valilik, Sabancı Kültür Merkezi gibi binalar için de geçerlidir. Bunların yıkılması yoluna gidilecek midir?
Süreç devam ediyor
Öte yandan Mimarlar Odası İzmir Şubesi, yıkılmak istenen İBB Hizmet Binasının kent halkı ile kurduğu diyalogu vurgulamak, binanın işlevselliğini irdelemek üzere bu yıl Mart ayında bir fikir yarışması açtı.
Mimarlık öğrencileri arasında ulusal ölçekte düzenlenen yarışmaya çok sayıda öğrenci, ekipler oluşturarak katıldı. Mayıs ayında sonuçlanan yarışmaya 42 projenin gönderilmesi, konunun eğitim ortamında nasıl bir duyarlılıkla karşılandığını gösteriyor. Bilmiyorum gençlerin bu ilgisi ve ürettikleri çalışmalar, “yıkın gitsin” diyenler için bir anlam taşıyor mu?
Geçen günlerde Belediye, İBB Binası konusunda karar verecek bir Danışma Kurulu oluşturulduğunu açıkladı. “Yıkacağız” açıklamasının üzerinden neredeyse iki yıl geçtikten sonra da olsa olumlu bir sürece girildi diye düşünmedik değil.
Ancak yanıldığımızı anladık, Kurulun görevi, bina yıkıldıktan sonra yerine ne yapılacağı konusunda öneri geliştirmekle sınırlandırılmıştı. İlginçtir, yıkıma karşı olduklarını açıklayanlar, örneğin Mimarlar Odası bu kurulda yer almıyor.
Aslında yıkımdan sonra buraya iki katlı bir Başkanlık ve Meclis Binası yapılacağını, ilk açıklamasında söylemişti Soyer. Neden şimdi böyle bir Danışma Kuruluna ihtiyaç duyulduğu doğrusu merak konusu. Öte yandan, kurul üyelerinin, en azından bir bölümünün, peşinen verilmiş yıkım kararını kabullenmemesi de bekleniyor.
Sanki bina yıkılmasına yıkılacak da yerine ne yapılacağı konusunda henüz karar verilmemiş gibi bir durum var. Eğer öyleyse bu durum biraz da 70 yıl önce Sarı Kışla’yı yıkanların başına gelenlere benzemiyor mu?
1950’lerde kışlayı, iki yıl gibi uzunca bir sürede güçlükle yıkarak ortadan kaldırdıktan sonra yerine ne yapabiliriz diye Londra, San Francisco ve Rio de Janeiro belediyelerine sorulduğu anlatılır.
Danışma Kurulu henüz toplanmadı. Yıkım girişimi ise Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun kararıyla en azından bir süre için durduruldu. Mimarlar Odası, İBB Hizmet Binasının korunacak kültür varlığı olarak tescili konusunda Koruma Kuruluna başvurmuştu. Kurul, tescil konusu karara bağlanıncaya kadar bina üzerinde “herhangi bir fiziki - inşai müdahalede bulunulmaması” kararını taraflara duyurdu.
Bakalım süreç nasıl devam edecek.
(AŞ/EMK)