‘’İstanbul Üniversitesi işgal ediliyor. Türkiye’de bir Türk devrimci hareketi yapılıyor, Kürtler ve Lazlar ağırlıkta.’’
Böyle demişti Kemal Bingöllü. 1968 üniversite işgalleri denince ilk akla gelen İstanbul Üniversitesi’nde İşgal Konseyi eş başkanları -ilk eşbaşkanlık pratiği o gün mü başladı?-- Bingöllü ve Bozkurt Nuhoğlu’nun Kürt ve Laz olduğunu acaba kaç kişi biliyordu, bilse bile seçilmelerini etkileyen nedenden kaç kişi haberdardı?
‘’Karadeniz’den, özellikle de Doğu’dan gelen gençler, her nasılsa çalışmışlar çabalamışlar fakülteler girmişler ama temel sağlam olmayınca okul bir türlü bitirilemiyordu. Ezilmiş bölgeden gelenler için işgal son çare, son imkandı. Adam Türkçeyi doğru dürüst bilmiyor, mesela anayasa yazılısından geçiyor, diksiyonu bozuk diye, sözlüde takılıyor.‘’
Bingöllü’nün bu sözleri 55 kişilik İşgal Konseyi’nin başkanlık yerine neden Kürt ve Laz eşbaşkanlıkta karar kıldığını açıklıyor. İşgal sayesinde pek çok kazanımın yanı sıra sınıf geçme de kolaylaşmıştı. Sorunun bir parçası da ‘’anadilinde eğitim’’ idi özetle ama o günün isyancılarının bunu böyle formüle edecek bilgi ve bilinci henüz yoktu.
Bingöllü artık aramızda değil; iki gün önce yıllardır yaz günlerini geçirdiği Bodrum Gündoğan’da sevdiklerine gece uykusunda yakalayan kalp kriziyle 75. yılında veda etti. Onunla ilk kez 1988’de Diyarbakır’da tanışmıştım. Sokak Güzeldir/68’de ne oldu? çalışmamın ilk söyleşilerinden birini 1988’de onunla yapmıştım, başlamakla bitirmek arasına 20 yıl girince 2008’de söyleşiyi gözden geçirmek üzere İstanbul’da Sıraselviler'deki yazıhanesinde buluştuk.
Son görüşmemizde birkaç arkadaşımızla birlikte yemek yiyelim dedik. Olmadı. Sonrasında küçük oğlu Halit, iletişim öğrencisi olarak staja bianet’e gelince sayesinde haberleştik. O kadar.
Bingöllü’nün hayatı ‘’Kürt meselesi’’ne ışık tutuyor. Annesi Kerküklü Türk, babası Diyarbakırlı Kürt. Baba Atatürk’e öylesine hayran ki oğluna ‘’Kemal’’ adını veriyor, oğlunun İstanbul Türkçesiyle konuşmasını istiyor. Öyle de oluyor ama Kürtçe öğrenemeyen oğul halasıyla konuşamıyor.
Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesinde okurken Gökalp’in fikirlerinden etkilenmesini ‘’biraz Türkçü tandanslıyım’’ diye anlatmıştı; ‘’üniversiteye gelmeden önce tam bir düzen adamıydım’’.
İsyanı ‘’Doğulu gençlere pek imkan tanınmadığını İstanbul’da görünce’’ başlıyor, kendi deyimiyle en çok da ‘’Ezilmişlik, asimilasyon ve eğitimin bozukluğu’’na karşı da hep sürüyor.
Hukuk’tayken Kürtçe-Türkçe Deng mecmuasında köşe yazıyor. Bir yazısındaki ‘’Diyarbakır Kulp ilçesinde Kürt olduğu için bir vatandaş jandarma dayağı görmüş, Ezine’deki jandarma yapmaz’’ sözleri yoluyla ‘’23’ler’’ adıyla bilinen davada ‘’müstakil bir Kürdistan devleti kurulması yolundaki faaliyetler’’ iddiasıyla Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde yargılanan Türkiye, İran ve Iraklı Kürtlerin arasında yer aldı. Hakkında idam istendi.
Sansaryan Han, Sağmalcılar öğrenciliğinin adresleri arasındaydı. Neyse ki ilk bebekleri Ömür 1972’de, babası hapisteyken değil, tahliyesinden iki gün sonra doğdu. Kızı Mehveş 1976'da, Halit de 81'de aileye katılıyor.12 Eylül sonrasındaysa artık avukat olarak Diyarbakır cezaevindeki işkencelere, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılamalara tanıklık etti.
68’in herkese ‘’siyasi otoriteye, devlete başkaldırılabileceğini’’ gösterdiğini düşündü. Yine de 68’de Kürtlerin ‘’ulusların kaderlerini tayin hakkı’’yla, Türklerin ‘’artı değer’’le ilgilendiğini gördü; ‘’forumlarda biri ‘Kürtlere özgürlük’ dese herkes karşı duruyordu. Yine de eşim Gürhan gibi istisnai Türkler var tabii ama çoğunluk hala böyle.’’
Kadınların 68’de ve İstanbul Üniversitesi işgalindeki durumuyla ilgili bana önemli geldi; “Kadrolar bütünüyle erkeklerden oluşuyordu; işgal erkek denemez tabii. Kızlar da vardı tabii”. Kadınların hala varolduklarını açıklamak durumunda kaldıkları düşünürsek…
2008’deki siyasi atmosferle ilgili yorumunda da “şimdi biraz rahatlık varsa, o da yavaş yavaş demokrasiye geçişle birlikte Batı ve PKK’nin baskısı ve etkisinden. En yakın arkadaşlarım bile kritik bir durumda koyu ulusalcı oluyor” demişti.
Kemal Bingöllü "elveda" değil, merhaba! (NM)