Hayatın yeniden ve dirençle açıldığı yer, sınır aşımlarında gizlidir esasen. Bir eşiği atlamaktır mesele bazen, şiir o eşiği atlatandır. İçiçe girişlerin mümkünüyse ihtimal dedikleri, Gülten Akın, o ihtimalin ve imkânın adıdır. Değil mi ki “Bir umudu taşımaya çalışıyorum. Bir yerden, bir yere geliyor, derinleşebiliyorum. Dünyayı değiştirmeye de yetebilirim. Çok uzun zaman bu umudu taşıdım içimde” der, sınırlara ve yasaklara inat, ihtimaller ve imkânlarla dünyaya karşı dikkat kesiliştir Gülten Akın, dünyaya açılmaktır aslında. Dünya da ancak açarak anlaşılır hem, kapatarak değil.
İçler dışlar çarpımıysa hayat, yaşadıklarımız o çarpımdan, o kesişimden doğanların hem toplamıdır, hem de onların toplamından öte bir şey. Hayatın, içerdiklerimiz ve içerimize aldıklarımız kadar, dışladıklarımız ve dışarda bıraktıklarımızdan da oluştuğunu söylemeye çalışıyorum. Hayatın tekil ve sabit bir anlamının olmamasından, aynı anda hem karmaşık ve kalıcı hem uçucu ve buruk olmasındaki efsundan. Bu yüzden içerdiklerimizin yanı sıra, dışladıklarımızın da hayat içinde kuvvetli bir ederleri, ağırlıkları var. İşte ihtimaller arası bu geçişlerin, sınır aşımlarındaki o içiçe girişlerin kıyısıdır Gülten Akın, tam da o andadır. Uçuşan şiiri, yakalayandır.
Gülten Akın’ın pencereleri
Gülten Akın dünyaya pür dikkat kesilip, sesini umuda tahvil ederek pencereler açıyor hayata. Kapılarla ve kilitlerle içi dışa, dışı içe kapayanlara, pencereler gösteren oluveriyor usul usul. Diyor ya, “Sokağı beğendim mi bir bakıp pencereden/ Çıkıp gitmek olmalı özelliğim bu benim”. Kapılarla dünyayı kapatanlara inat, pencereleri işaret eden oluyor o. Kadınlar, pencerelerle kesişiyor onun şiirinde, kadınlar bir bakıp pencereden, sonrası…
“kadınlarsa
kapatıp kendilerini rahimlerine
sırlarıyla oynuyorlar kent bitti”
Her kadının sırdaşı oluyor Gülten Akın, onların yanı, yönü, yöresi. Sahi, kent bitiyor, dünya küçülüyor, Gülten Akın, hiç bitmiyor. Şiirin manasını işliyor ince ince, kadını. Ece Temelkuran’la 1995’te yaptığı bir söyleşide diyor “Belki yaşama biçimlerimiz, kadın olmak değil şiirin nedeni. Ama şiir, biraz dişil bir şey. Duyarlılık isteyen, duyargalarını dünyaya açmayı gerektiren bir şey. Erkeklerin de, kadınlara en yakın olanları şiir yazar, duyarlı olanlar, ince olanlar” Duyarga açmanın, duyarlığın, duymanın adı. İnceliğin, kırılganlığın ve ki dayanıklılığın. Hepsi bir pencere bunların, hepsi bir imkân, muhtemel. İmkâna tutulmak Gülten Akın, imkâna tutunmak.
Gülten Akın hakkında1933'te Yozgat'ta doğan Gülten Akın'ı 4 Kasım 2015'te kaybettik. İlk şiiri 1951'de Son Haber gazetesinde yayımlandı. Şiirleri daha sonra Hisar, Varlık, Yeditepe, Türk Dili, Mülkiye gibi dergilerde çıktı. 1955'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1956'da evlendi, beş çocuk büyüttü. |
Pencereler, iki hayatın ihtimalini anlatıyor bu coğrafyada. İçe doğru kapanan pencerelerin, dışarıya ata ata, en sonunda kendine kalan, kendinden başkasını görmeyen tavrına karşı; dışa doğru açılan, dışarıya doğru akan bir hayatın mümkününü gösteren pencereler. Hani onun dediği, “çıkıp gitmek olmalı” pencereleri. Sokakla hayatı birbirinden ayıran sesin duyulduğu pencerelere karşı, Gülten Akın’ın pencereleri var, dışa doğru açılan. İçerdiklerimizden öte, dışarıya attıklarımızın, kapının önüne koyduklarımızın, pencereden içeri almayıp, dışarıda seyrine daldığımızın da söz hakkı olduğu gerçeği sızıyor Gülten Akın’ın penceresinden. O pencere, hayatın aksettiği yer oluveriyor.
Gülten Akın şiiri, kapıyı kapatmaktan ziyade, pencere açmak oluyor bu yüzden, kalıcı ve mümkün.
Dünyayı kavrayış
Şair Mahmut Temizyürek, Gülten Akın’ın dünyaya ilişkin büyük kavrayışını, akıldan farklı bir araçla yaptığını söyler. “Giderek kimsenin dönüp bakmaya vakti olmadığı hassas bir araçla. İçinden geçtiği dünyada, acı çeken ruhları duyabilir onu okuyan herkes” diyor. Çünkü Gülten Akın, çoklarının üstünü salt gürültü, salt eğreti mutlulukla örtmeye çalıştığı o çiğ çağdan, kalbin elem günlerinden inceliklerle bildiriyor. İncelik ne çok yakışıyor onun sesine, sadece diline ve şiirine değil, gerçek manadaki sesine. İnceliğin direngenlikle, dikkatle, inatla ve umutla bir aradaki anlamını, tutukevinden itinayla özgürleştiriyor. “Sözcükler, anlamın tutukevidir.” diyor evet, ama pencereyi de gösteriyor olduğu yerden. “Bir cezaevine çevrilen yerde, mahpus da tutukludur gardiyan da.” diyor.
Şair Haydar Ergülen yazıyor, “Bir şiirin hem bu kadar ince hem de bu kadar dayanıklı oluşuna, hem hiç dinmeyip hem sessiz akışına şaşarsınız. İşte o zaman ‘bilgelik’ diye bir erdemin varlığına sevinirsiniz”
Dünyanın gittikçe kapanan bir yer olmasından, küçülüp un ufak olmasından, kıyımlardan, yok edişlerden ses eder Gülten Akın. Metalik söylemlerin kolaylıklarından dem vurur da, yazının, şiirin ve sanatın penceresini açar yine, yeniden.
Yıldırım Türker yazar, “Gülten Akın’ın adı şiirdir. İlkgençliğimde ‘Kestim Kara Saçlarımı’ ile başlayan incecik bir okumadır. İçinde, belki en az kullandığın yerinde yuvalanır önce, sonra usul usul çınlar, bulanır, apansız harelenir, uzak tepelerden gecene yalnız bir yabanın çığlığı gibi yankılanır. Kırılgandır da. Ondan yüksek ses, kahramanlık, başa kakan ustalık bekleyene küser. Susup düşe düşer.” Onun şiirinin, uzak bir diyarda değil içimizde –belki en az kullandığımız yerimizde olduğunu, gerektiğinde bütün o iç içe girişlerle, sınır aşımlarıyla, muhtemeller ve pencerelerle uzakları yakın edecek gücü olduğunu söyler burada. İçimizde bizim bile unuttuğumuz yerleri hatırlatır, gösterişsiz.
Kapıların, içeriyi ve dışarıyı birbirinden ayıran sınırlara, iç güvenlik için gerekli kılınan bekçilere dönüştürülmesindense; pencerelerin içeriyi dışarıya, dışarıyı içeriye açan, velhasıl içi dışı bir eden bir imkân olmasına doğru okunan bir ihtimaldir Gülten Akın. Devam etmek için sınırlar koymaya değil, imkânlar yaratmaya doğru devşirilen umuttur.
“Ağır, çok ağır bir dünya.” yazmıştı Önsöz Gibi’de, ama bir yandan da “göstere göstere bilediğin bıçak / bir gün elini kesecek” demişti, dünyayı bize çevirip. İştahlı bir kötülükle bıçaklarını bileyenlere, o bıçakların yüzeyindeki akislerini göstermişti Gülten Akın, heybesinde hep yazdığı kadınlar, çocuklar, ezilenler. Heybesinde acılar, kıyımlar, yok oluşlar. Heybesinde, bir umudu taşımaya çalışan incelik -ki kırılgan ve dayanıklı, narin ve güçlü. Ama’larla kapattığı değil, ve’lerle birbirine diktiği, açtığı dünya. Gülten Akın, pencereleri açmanın imkânı, temiz havadan korkmamak. Değil mi ki demiş, “Yazdıklarımızda gerçek adına söylediklerimiz ne olursa olsun, bir kıyıcığında umudu saklı tutuyoruz.” Değil mi ki Gülten Akın hâlâ pencerede, işte o zaman kimselerin vakti olmamalı durup yılgınlığa düşmeye. Çünkü umut, içimizin belki de en az kullandığımız kıyıcığında saklıdır. (IK/HK)
Dipnotlar
Gülten Akın, “Balina” şiirinden
Gülten Akın, Beni Sorarsan, YKY
Gülten Akın, Frankfurt Kitap Fuarı Kapanış Konuşması
Mahmut Temizyürek, Kuş Uçsa Gölge Kalır Üzerine, Radikal Kitap
Haydar Ergülen, İnce Kız: Gülten Akın
Söyleşen: Ece Temelkuran, “Şiir=aşk, yani her şey”, Cumhuriyet Kitap 7 Aralık 1995
Yıldırım Türker, İmkâna Tutuldum, Radikal
Gülten Akın'ın Sesi Umudu - 5 Harfliler