*Mayıs 2016'da beri Van Cezaevi'nde olan gazeteci Nedim Türfent, Türkçe "Volta" anlamına gelen "Pêgermok" isimli köşesinde bianet'e yazıyor.
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Bir hayat düşünün ki, ben henüz emekleme safhasından yürüyemeye ve ağlamadan konuşmaya geçerken o demir parmaklıkların ardındaydı.
Ben büyüdüm, koştum, okula gittim, o halen cezaevindeydi. 8 yıl ilköğretim, 4 yıl lise ve 4 yıl üniversite okudum, o halen cezaevindeydi. İşe güce, ekonomi kavgasına başladım, haber peşinde koşup tutuk edildim, o halen cezaevindeydi. Dile kolay 57 aydır tutukluyum. Bu süre bana katlanılmayacak derecede ‘uzun’ ve ağır geliyor. Lakin zaman da görecelidir bazen, zira o halen içeride, yan koğuşta.
Hasta mahpus Hikmet Kara, 23 yaşında cezaevine girdi ve şu an 51 yaşında. Dile hiç kolay değil. Ömrünün 28 yılı duvarların ardında geçti, geçiyor. Bir başka deyişle, 329 aydır duvarlar arasında. Söyleniş bile çok zor ve ağır. Gün hesabı için sağlam bir matematik bilgisi lazım.
Her yıl bilmem kaç yeni cezaevinin açılacağını “müjdeleyen” bir iktidar ferasetinin egemen olduğu Türkiye’de 25-30 yıldır cezaevlerinde tutulan 2 bine yakın politik mahpus var.
TIKLAYIN - Hasta Mahpuslara COVID-19 Tahliyesi Mümkün mü?
Çoğumuz bunun hiç ayırdında bile değil, en ‘duyarlarımız’ dahi ancak bunlarda biri yaşamını yitirince kemikleşmiş kanıksamasını bırakıyor.
Sadece bir anlığına. Onları bir ölüm haberinden bir sonraki ölüm haberine dek hatırlıyoruz. İki günlük pandemi kısıtlaması bizi canımızdan bezdiriyorken çeyrek yüzyılı aşkın bir süre "kapatılmak" nasıl açıklanabilir?
1564 hasta mahpus
İşin can yakan, ete batan ve kelimenin en gerçek manasıyla ‘can alan’ noktası onca yıldır Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin hukuksuz karalarıyla cezaevinde tutulan bu insanlarda zamanla bir deste, bir düzine hastalık ortaya çıkması. (Bir parantez açalım: İki-üç yıl önce Anayasa Mahkemesi’nin DGM dosyaları için verdiği emsal niteliğindeki ihlal kararıyla birkaç kişi bırakıldı. Ne ki siyasi bir elin dokunuşuyla, tahliyeler hemen durduruldu.)
İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre Türkiye hapishanelerinde 595’i ağır olmak üzere 1564 hasta mahpus bulunuyor. Covid-19 pandemisinin kronik hastalar için ölüm riskine dönüştüğü son bir yılda en az 50 mahpus hayatını kaybetti. Covid-19 ölümleri hariç.
Belden aşağı felç olan ve ATK’nin “cezaevinde kalamaz” raporu verdiği Serdal Yıldırım’dan iki kolu da olmayan akciğer, tüberküloz ve Koah hastası Engin Aktaş’a dek onlarca hasta mahpusun yaşamı pamuk ipliğine bağlı.
TIKLAYIN - Boyundan Aşağısı Felç, Belden Aşağısı Felç ve Elleri Olmayan 3 Mahpus Aynı Hücrede
Ölümle burun buruna yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Özellikle pandemi riski nedeniyle hasta mahpusların zaten ağır aksak yürüyen tedavileri de sekteye uğramış vaziyette. Gerek iç hukukta gerek uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınan yaşam hakları tehlike altında.
Bunlardan bir olan Hikmet Kara, daha önce sırasıyla Şırnak T Tipi, Batman M Tipi, Malatya E Tipi, Çankırı E Tipi, Adıyaman E Tipi, Ankara-Ulucanlar, şimdi de Van Yüksek Güvenlik Kapalı Cezaevi’nde. Mide (opere mide) 1992, Kalp (romatizmal mitral kapak ve kroner arter hastalığı), şeker, KOAH (ciğer daralması) gibi hastallıkları var.
Daha önce 1996, 1997 ve 2000 yıllarında Çankırı, 2015’te ise Karabük cezaevinde - toplamda 4 kez- mide kanaması geçirdi. Pandemi başlayalı beri hastaneye gidemiyor. Koah ve kalp hastalıklarının kontrolü ve anjiyo olmak için hastaneye gitmesi gerekirken o sağlık ve tedavi koşullarına erişemiyor.
İnsan dışılaşmak
Koronavirüs nedeni ve tedavi koşullarının sağlanması amacıyla ceza ertelemesi talebinde bulunsa da geriye kalan 2 yıl 7 ay cezası ertelenmedi.
Pandeminin yanı sıra risk grubundaki ağır hastalıkları olduğunu hatırlatma “vicdansızlığında” bulunarak “kaygılanmıyor musun?” diye soruyorum. Son dönemlerde birçok arkadaş bunca yıl sonra yaşamını yitirdi.
Çok acı, çok kahırlı ve yürek yakıcı bir durum. Son olarak Malatya E Tip’inde tanıdığım Sıtkı Bektaş, yanılmıyorsam tıp öğrencisiydi, mide kanamasından can verdi. Bu ölüm haberi sıradanlaşmamalı.
Dile kolay 28 koca yıl ve aniden ölüm. Her biri benden bir parça alıp götürüyor. İşin acı ve sarsıcı yanı, bu insanlarımızın yeterince sahiplenilmemesi ve kamuoyunun bu konudaki duyarsızlığı. Benim ölüm korkum yok, korkum ölüm haberlerinin gittikçe sıradanlaşması.
İçinden geçtiğimiz günleri ‘ateşten günler’ olarak yorumluyor. Duyarsızlığın kayıtsızlığın, kayıtsızlığın kanıksamayı, kanıksamanın da ahlaken çürümeyi beraberinden getireceğine vurgu yapıyor. Naçizane bir ek de ben yapayım. Ahlaki çürümenin de sonu insan-dışılaşmaktır .
İnsan dışılaşmamak için bir hayat düşünün, bir hayatın temsiliyetinde bin hayat düşünün… Bigane kalmayın ki artık cezaevlerinden tabut çıkmasın. Günah hiçlerimizden gitmesin, su içer gibi sorumluluktan kaçmayalım. Yerlere göklere sığdıramadığımız vicdanımızın da turşusunu karacak değiliz, bu sese kulak verelim.
Cezaevlerinden tabut çıkması, bu ülkenin alnında bir utanç lekesidir. Bu utanç hepimizin, bu toplumsal ayıp her birimizin. (NT/EMK)
Manşet görseli: Evrim Kepenek/bianet