Bir gündelik yaşam partizanıdır adeta; enerjisi hiç bitmeyen bir dinamo gibiydi. Gürcü'dür, Karadenizlidir. Coğrafya ve kültür, hayatında çok belirleyici oldu.
Ziya Yılmaz'ı ilk kez yağmurlu ve esintili bir sonbahar akşamında, Ankara Bahçelievler'de bir pastanede gördüm. Kızıldere'de katledilen Sinan Kazım Özüdoğru'nun ağabeyi Emin Özüdoğru ile birlikteydik. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi'nin (THKP-C) ''muhasebe'' sorumlusu karşımdaydı, gözlerimi üzerinden alamıyordum.
Konuştuk ve çok güldük.
Sinan Kazım'la ilgili bir belgenin peşinde idik. Söyleyince hemen telefona sarıldı; ''Sen o lisenin mezunları derneğine üyesin, kapısında mı yatarsın, amuda mı kalkarsın bilmem ama o belgeyi bul ve Emin'le Murat'a ulaştır''.
Birkaç gün sonra belge elimizdeydi.
''Sabahattin Kurt, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru'yu yazacaksın iyi de Karadenizlilerin suçu ne?''
Konuşmamız bu soru ya da öneriyle başladı. Sorarken gülümsüyordu da. Ertan Saruhan, Nihat Yılmaz ve Ahmet Atasoy'u kastettiğini biliyorduk. Kızıldere'de katledilen bu üç arkadaşının devrimci mücadelede yer almasında onun da payı vardı, biliyorduk.
Çok zekice ve cince espriler yapıyordu. Bu sanki örgüt içi bir eğitimle sağlanmış ortak bir özellik. THKP-C'lilerle tanışan, konuşan, bu şansı yakalayanlar bunu iyi bilirler.
Takılıyorum, ''paraya elinizin kiri muamelesi yaparmışsınız'' diye. Çok gülüyor, ''benim hiç param olmadı ki öyle muamele edeyim,'' diyor. Ticaret hiç harcı değilmiş.
Munis, sıcak kanlı, tanıdığım pek çok Karadenizli gibi aniden volkanlaşabiliyor ama söz kendisi gibi Kafkas kökenli (Çerkes mi Gürcü mü hala net değil) Mahir Çayan'a gelince birden müşfikleşiyor.
On'lardan Sabahattin Kurt üzerine yaptığım çalışma için sıcak anılarını hiç esirgemeden paylaşıyor.
''Ağabey, Sabo, Karadeniz'de çok bulunmuş, benim bilmediğim ama görüşmem gereken, önereceğiniz isimler var mı'' diye soruyorum.
Başını kaldırıp pencerenin dışına yukarıya doğru bakıyor sessizce, sonra yere bakıyor, ''yok, kimse yok, hepsi öldü, bir ben kaldım'' diyor.
Birden gülümsüyor, konuşmaya devam ediyor.
''Sabahattin Kurt'la arkadaşları gerilla eğitimi için Karadeniz'e geldiler. Yerleri ayarladım; dağlık arazide, zaten Karadeniz'in her yeri dağlık, çadır kurup gerilla eğitimi çalışması yapacaklar.
''Dedim ki bakın bizim buralarda her yer ormanlık, çalılıktır. Çobanlar, bir köyden bir köye gidenler hiç eksik olmaz; bir çalılığın arkasından her an biri çıkabilir. Sakın ateş yakmayın, hele geceleri sessiz olmaya çok dikkat edin.
''Döndüklerinde anlattılar, ilk gece nöbeti Sabahattin'de.Vakit gece yarısı olmuş, dağ başında derin bir sessizlikle herkes günün yorgunluğu ile uyumaya çekilmiş çadıra. Birden bir ıslık sesini duyunca fırlamışlar çadırın içindekiler. Herkes silahlarına sarılıp dışarıya fırlayınca, şaşıran nöbetçi Sabo, 'ne oluyor dayı' demiş, 'bir ıslık sesi duyduk yakınlardan geldi' demişler telaşla diğerleri.
''Sabo o muhteşem sakinliği ile 'dayı canım sıkıldı ya, teselli olmak için ıslık çaldım' demiş. Bir başka gelişlerinde de dağlarda kayboldular, gidip ben buldum, toplayıp getirdim hepsini Fatsa'ya.''
Bu tanışmadan sonra ara sıra arayıp hatırını ve sağlığını soruyordum. Acaba rahatsız ediyor muyum kaygısıyla arayı biraz uzatınca, ''nerdesin yav, sesin soluğun çıkmıyor,'' diye sitem edince de çok mutlu oluyordum.
Seçim çalışmalarını çok yakından izledi. ''Göndereceksiniz herhalde Ertuğrul'u (Kürkçü) Ankara'ya'' derken, memnuniyeti sesindeydi.
Birgün o beni aradı. Seçim bürolarımızdan birinin saldırıya uğradığını basından öğrenmiş, o unutulmaz şivesi ve vurgularıyla ne olup bittiğini sormuştu. Hayatımın en mutlu anlarından biriydi: Ziya Yılmaz beni aramıştı.
İddianameyi orijinalinden çoğalttırıp, ciltletip birkaç THKP-C'liye yollamaya hazırlanırken, eğer isterse kendisi için de bir tane yaptırabileceğimi söyledim.
Yollayacağım isimlerden biri için,''İddianame kendisinde yok muymuş yav,'' deyince anladım ki Ziya Yılmaz'da THKP-C iddianamesi bulunuyor.
Gürcü yemeklerini seven, halk ve sanat müziği dinleyen bu unutulmaz enternasyonalist devrimci uzun cezaevi dönemi sonrasında Türkiye Komünist Partisi (TKP) muhitinde yer aldı, falliyet gösterdi.
1989'da toplam 12 sayı çıkan aynı çevrenin dergisi 10 Eylül'de reformizme karşı görüşlerini yazdı. Gorbaçov ile dağılma sürecine giren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) ve çöken reel sosyalizme karşı Leninist çizgiye sahip çıktı.
TKP çizgisi gereği zaman zaman Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kurumlarında görev alarak siyasi yaşamını sürdürdü. 50 yılı aşkın süren siyasi mücadele yaşamında farklı kulvarlarda yer aldığı dönemler olduysa da hep THKP-C'li Ziya Yılmaz olarak bilindi.
Ölümünden bir ay kadar evvel, telefon açtım.
- Ziya abi nasılsınız bir hatırınızı sormak istedim, iyi misiniz ?
- İyiyim, Fatsa'dayım, 20-25 gün oldu geleli. Biliyor musun? Kızıldere'ye gittim, evi gezdim, muhtarla ve çocuklarıyla da konuştum..
- Ağabey, neler yapmışsınız, desenize epey mevzu birikti konuşacak.
-15-20 gün sonra Ankara'ya döneceğim, görüşürüz.
Son konuşmamız oldu.
Ölümünden çok kısa bir süre önce, ölümcül sağlık problemleri dermanını kesmişken o kadar yolu katedip, 39 yıl sonra Kızıldere'ye gidişi beni çok etkiledi.
Şimdi, Kızıldere'de öldürülen yaştaşı, arkadaşı, yoldaşı Nihat Yılmaz'la birlikte yatıyor. Öyle istedi. Doğduğu köye böyle döndü.
Ağabey rahat uyu! (MB/BA)