1993 yapımı Groundhog Day filmini izlemişsinizdir ya da duymuşsunuzdur en azından. Aynı günü defalarca yaşamak zorunda kalan bir adamın başından geçenleri anlatan komik ve fantastik bir filmdir. Bir zaman döngüsünün içinde hapsolmak yani bir "time loop" a girmek bu bahsettiğimiz şey. Aradan geçen 20 yılda bu konuyu ele alan başka filmler de çekildi elbet. Ve elbet böyle bir konu için en uygun türlerden biri kuşkusuz bilim kurgu. Tıpkı bu Cuma vizyona giren Edge of Tomorrow / Yarının Sınırında gibi. "Mr&Mrs Smith ve Bourne Identity" flmlerinin yapımcısı ve yönetmeni titrine sahip Doug Liman'ın yönettiği Yarının Sınırında'nın başrollerinde türün (nedense) vazgeçilemeyen oyuncusu Tom Cruise ve yıldızı yine bu türün filmleriyle parlayan Emily Blunt var.
Bu kez Avrupa
Konu hem daha önce işlenmiş olmasıyla hem de bilim kurgunun adeta simgesi haline gelen "dünyamızı yok etmek isteyen uzaylılar" temasıyla oldukça tanıdık. Uzaydan gelip birdenbire virüs gibi yayılan uzaylılar engellenmesi mümkün gibi görünmeyen bir işgale kalkışmış durumda ve bunun için ilginç bir şekilde Amerika yerine Avrupa'yı seçmişler. Kıta Avrupası İngiltere haricinde düşmüş, Çin ve Rusya Avrupa'ya destek veriyor, Amerika da öyle.
Tüm dünya ulusları güçlerini birleştirip ortak düşmana karşı birlik olmuş durumda. Bunu ancak topyekün yok olma tehlikesi durumunda yapabiliyor oluşumuz acıklı. Aslında gerçek bir asker değil bir reklamcı ve pazarlamacı olan ama bu savaş yüzünden kendini orduda bulan beceriksiz binbaşımız Tom Cruise yaşadığı aksilikler sonucu kendini Normandiya Çıkarması benzeri bir katliamın içinde buluyor ve bulur bulmaz da ölüyor. Ancak ölürken kanına karışan uzaylı kanı sayesinde uyanıp kendini bir önceki günde buluyor ve film ilerledikçe bunun bitmeyecek bir döngü olduğunu anlıyoruz. Aynı gün içinde defalarca farklı şekillerde öldükten sonra bu gizemi çözmeye karar vermesiyle savaşın kahramanlarından biri ve simgesi haline gelen Emily Blunt'a ulaşıp, onunla çalışmaya başlayarak yaşadığı bu bitmeyen eziyeti düşmanı yenmek için avantaja çevirmeye çalışıyor.
Filmin hikayesi kabaca böyle. Sinemanın teknik anlamda ulaşabileceği noktalar giderek imkansızı mümkün kılarken filmi işçiliği, teknik yönü, ses tasarımı gibi konularda eleştirmek çok da olası değil.
Bunlar zaten çoğu zaman bir aksiyon ya da bilim kurug filmi izlerken keyifli zaman geçirmek için beklediklerimizi karşılıyor. Ancak film uzaylı düşman - dünyayı korumaya çalışan insan çatışmasını ya da zamanın içine hapsolmak kavramını altını doldurarak ele almamış. Böyle bir amaç güdülmemiş de olabilir zaten, ona sözümüz yok. Bu anlamda aklımda kalan şey komutanının Tom Cruise'la yaptığı konuşmada kaderimize hükmetmekle ilgili söyledikleri. Disiplin ve planlamayla kaderi yenmek mümkün. Ama ben kendi adıma militarizmden hiç hoşlanmayan biri olarak bunu insani yönlerimizden arındırılmış robot-askerler haline gelerek yapma fikrine sıcak bakamıyorum pek. Bir hiçken birdenbire dünyayı kurtaran adam haline gelmek, esas kızla illa ki duygusal yakınlaşmalar yaşamak, vatan, dünya ya da aile gibi kavramlar için kendini feda etmek gibi klişeler ziyadesiyle alıştı(rıldı)ğımız ve bu filmde de bolca bulduğumuz şeyler. Filmi izledikten sonra kendi aramızda tartışıp nasıl ve niçinine karar veremediğimiz final de bu klişelerin canımızı sıkmasına sebep oluyor. Başka türlü sonlansaydı klişesine rağmen iyiydi, daha iyiydi demek mümkün olacaktı belki de.
Senaryodaki sıkıntılarına rağmen Humanoid uzaylı görmekten sıkılmış ve bıkmış bir bilim kurgu sever olarak uzaylı tasarımlarına bayıldığım, seveni bol bir roman ve manga uyarlaması olduğunu sonradan öğrendiğim* Yarının Sınırında, tekrar sahnelerine rağmen sıkılmadan izleyeceğiniz, gözde oyuncuları, görselliğiyle keyifli bir hafta sonu vaad edebilir ziyadesiyle. (GÖ/HK)
* All You Need Is Kill: http://en.wikipedia.org/wiki/All_You_Need_Is_Kill