Alman gazetesi Die Zeit Cemile Şahin için, “çok yakında herkesin ondan bahsedeceği bir sanatçı ve yazar,” diye yazmasının üzerinden çok geçmedi ve Almanya’nın sanat mecrası Cemile’yi yakından tanıyor artık.
Almanya’nın başkenti Berlin’de yaşayan Cemile genç ve tutkulu bir multimedya sanatçısı. Aslına bakılırsa, son zamanlarda zengin ifade tarzı, hikayeleri ve 1983 Dersim katliamlarından Avrupa’da yetişen ikinci kuşak Kürt ve Alevi bir kadın olarak Almanya’daki şimdiki hayatı ile ilgili uyuşmazlıklara uzanan parçalanmış köklerine dair sıra dışı yorumları ve farklı bakış açısıyla iyi bir yazar olduğunu da kanıtladı.
Cemile Şahin Londra’daki Central Saint Martins Sanat ve Design okulunda ve Berlin Sanat Üniversite’sinde güzel sanatlar eğitimi aldı. Çalışmaları sinema, fotoğraf, heykeltıraş, ses ve metin arasında geçiş yapıyor. Sinema, fotoğraf, heykeltıraş, kolaj ve diğer medyalar aracılığıyla yeniden sahnelediği görüntüler ve hikayelerle çalışıyor. Çeşitli medyalar kullandığı çalışmalarında, medyanın araçsallaştırılmasını ve tarih yazımına dair farklı bakış açılarının öneminin yanı sıra farklı – ve hatta birbiriyle çelişen – bakış açılarıyla inşa edilen değişen tarih ve tarih anlatısı sorununu da eleştirel açıdan ele alıyor.
Multimedya enstalasyonlarında yeniden sahnelediği imgeler ya da hikayeler çalışmalarındaki başlangıç noktalarını oluşturuyor. Bu şekilde, medyanın işlevleştirilmesini ve tarih yazımı için farklı bakış açılarının anlamını sorgulayarak tarihin ve tarih anlatısının farklı bakış açılarının anlatıları yoluyla inşa edildikleri takdirde nasıl değiştiklerini inceliyor.
Cemile Şahin 2019 yılında, 1969’da kurulan ve Avrupa’nın en eski kültürel enstitülerinden biri olan Berlin merkezli Akademie der Künste’deki Junge Akademie’nin bursunu kazandı. 2020 yılında, Güzel Sanatlar alanında ünlü Ars Viva Ödülü’ne layık görüldü. Bu ödül jüri tarafından trend-belirleyen sanatçı potansiyeline sahip oldukları fark edilen kültürel alanda çalışan kişilere veriliyor. Şahin para ödülü almakla kalmadı, çalışmaları Hamburg’taki Galerie für Zeitgenössische Kunst Leipzig ve the Kunstverein’da da – Kanada’daki bir katalog yayını ve sanatçıların ikamet ettikleri bir yer – sergilendi.
Cemile’nin bu ödül ve bursla birlikte ortaya çıkan “Car, Road, Mountain” (Araba, Yol, Dağ) adlı sanat enstalasyonu geçen yıl Kunstverein Hamburg’ta sergilendi. Almanya’nın en eski sanat kuruluşlardan biri olan Kunstverein, çağdaş sanatın arabuluculuğunun yanı sıra dijitalliğe, hakikat-sonrasına ve tarih yazımıyla birlikte dezenformasyon ve propagandaya karşı çağdaş sanatsal stratejilere değinen çalışmaları özellikle öne çıkarmayı hedefleyen bir kuruluş. Bu bağlamda Cemile’nin Araba, Yol, Dağ sanat çalışmasının burada sergilenmesi bir hayli önemli. Cemile bu görsel projesinde Türk televizyon kanallarında teröristlerin saklandığının söylenildiği dağların kamera görüntülerinin günlük haberciliğin bir parçası olduğunu söylüyor. Bu görüntüler görünüşte bir dış düşman aracılığıyla eninde sonunda siyasi istikrara hizmet ediyorlar. Şahin’in haber görüntülerinden oluşan bir montaj içeren video çalışmasında bu durum kesme tekniğiyle (cutting technique) çelişiyor. Dağ imgesinin, Türkiye’deki günlük yaşamın ve eğlence kültürünün tamamen absürt ve komik bir parçası haline geldiğini gösteriyor. Enstalasyon fotoğraflar, bir video çalışması, bir reklam afişi ve iki uçak tahliyesinden oluşuyor. Haber görüntülerine ve bu görüntülerin nasıl manipüle edilebildiğine işaret ediyorlar. Dokuz fotoğraf, Türkiye’de Ardahan Dağı’nda Atatürk’ün Gölgesi olarak bilinen siluetin önünde poz veren farklı kişileri gösteriyor. Güneş belli bir yüksekliğe ulaştığında dağın meydana getirdiği bu gölge bu yüzden neredeyse kutsal bir uğrak yerine dönüştü. Sergi alanında uçak tahliye slaytları dağların yerini alıyor ve enstalasyonun bireysel unsurlarını birbirine bağlıyor.
Şahin’in 2019 yılında yayımlanan ilk romanı TAXI (TAKSİ) edebiyat eleştirmenleri ve gazeteciler tarafından oldukça övgü aldı. 2020 yılında, ilk romanı ve görsel çalışmaları nedeniyle gelecek vaat eden ilk yayınlara ve edebi çalışmalara verilen Alfred Döblin Ödülü’nü kazandı. Şahin’in romanı TAXI ilk kez Nisan 2021’de on dokuz bölümlük bir podcast serisi olarak Münih’in Residence Tiyatrosu’nda (Residenztheather) sahnelendi. İkinci kitabı “ALLE HUNDE STERBEN” (BÜTÜN KÖPEKLER ÖLÜR) 2020 yılında Aufbau Verlag tarafından yayımlandı. Şahin bu kitapta Türk ordusunun Türkiye’deki Kürt nüfusa yönelik zulümlerini ele alıyor. Şiddet ve travmayla nasıl yaşanır? Şiddetin ve travmanın nüksetmesiyle nasıl başa çıkılır? Bunlar Cemile Şahin’in tehlikeyle burun buruna gelen insanları anlattığı akıllardan çıkmayacak muhteşem bir hikâyeye sahip son romanında ortaya atılan önemli sorular arasında yer alıyor.
Cemile Şahin’in sanatı ve anlatıları asıl gücünü atalarının kişisel tarihinden ve dile getirilmeyen hikayelerinden alıyor. 1938 yılındaki Dersim katliamlarında aile üyelerinden bazıları öldürüldüğü için özellikle bu dönem hakkında daha fazla araştırma yapmakla ilgilendiğini dile getiriyor. “Almanya’da büyürken bile, savaşın ve kaybettiğimiz sevdiklerimizin görüntüleri evdeki yaşamımızın her zaman bir parçası oldu. Annem ve babam atalarımızın neler yaşadığını bilmek istiyordu. İyi ki de öyle yapmışlar, çünkü geçmişinizi bilmek önemlidir,” diyor Cemile.
Dersimli ve dolayısıyla Alevi-Kürt olmanın hayatında özel bir durumu dayattığını düşünüyor. Cemile’ye göre Dersim, Alevi kimliğinden dolayı Almanya’da yaşayan Türk milliyetçileri için daha bir nefret odağı. “Ailem Avrupa’da yaşadığı ve Türkiye’de herhangi bir baskıya maruz kalmadığı için mutluyum ama burada başka bir gerçekliğimiz var. Bunun sebebi ise etrafımızdaki Türk ulusalcılar. Herkesin içinde Kürt bir Alevi kadın olarak tarafınızı belli ederseniz Türk ulusalcıların nefretine maruz kalabilirsiniz. Almanya bu bakımdan küçük Türkiye’ye dönüştü,” diyor Cemile.
Şahin Almanya’ya hangi dönemde geldiyseniz o dönemle damgalandığınızı düşünüyor. Eğer “bir işçi çocuğu” iseniz, sorun yok ama eğer Almanya’ya 1980’li yıllarda geldiyseniz sizin bir sığınmacı çocuğu olabileceğinizi düşünürler ve bu son derece tehlikeli olabilir. Bu yüzden Cemile güvende değil. Ölüm tehditleri alıyor; onu huzursuz etmek için kapısının zilini gelişigüzel aralıklarla çalıyorlar. Bu tıpkı Cemile gibi sözünü sakınmayan kişilerin günlük hayatının sıradan bir parçası haline geldi.
Aslına bakarsanız, araştırmanız için bir diaspora çocuğuyla tanıştığınızda, ev sahibi ülkenin ve toplumun dayattığı- medyanın ya da sağcı partilerin hedefi haline getirerek- ayrımcılık hikayeleri dinleyeceğinizi zannediyorsunuz. Avrupa bu açıdan sürprizlerle ve çeşitlilikle dolu olsa da Almanya özellikle Kürtler açısından daima özel bir yere sahip. Türkiye’nin politikalarına karşı çıkan Kürt protestocular ya da muhalifler solcu olmadıkları takdirde alenen temsil ettikleri hareket ya da parti dikkate alınmadan Alman emniyet güçleri ve basın tarafından suçlu olarak gösteriliyor, “Öte yandan, Türkçe protestolarda kurt işaretleri yapan aşırı sağcı Türkler Alman polisini ya da yetkilileri hiç rahatsız etmiyor. Pek çok kişi Türkler ile Kürtler arasındaki farkı dahi bilmediği için, Alman toplumu bu çifte standart konusunda tarafsızlığını koruyor, başka bir deyişle umursamıyor. Diğer taraftan, Almanya’da bir dava adına bir araya gelen farklı göçmen topluluklar arasında Kürtler neredeyse görünmezler. Almanya’daki Kürtler adeta azınlıkların azınlığı,” diyor Cemile.
Hiçbir zaman politik bir aktivist olmak için yola çıkmamış Cemile. Hatta tek istediğinin politik temalar ya da referanslarla sanatını icra etmek olmasından ötürü, politik aktivist olarak değerlendirilmek Cemile’ye fazlasıyla da tuhaf geliyor. Halbuki o sadece farklı medyalarla çalışarak çeşitli – hatta birbiriyle çelişen – bakış açılarıyla, politik ve sanatsal söylemle, performanslarla ya da kişisel anlatılarla inşa edildiğinde tarihin ve tarih anlatısının nasıl değiştiğini incelemek istiyor. Elbette ki sanattaki estetik kaygısını hiçbir zaman kenara atmayarak. Sanatın nasıl ve ne şekilde icra edildiği önemli mi ki ayrıca?
Amerikan halk sanatın yanı sıra günlük yaşamımızdaki sanatın icrası ve deneyimlenmesi üzerine senelerini vermiş koleksiyoncu ve küratör Allen Eaton’a göre, ‘estetik deneyim’, konseptini şekillendirmek için toprak, odun ya da otlardan yararlanan bir kişi için aynısını boyayla ya da mermerle yapan kişi için olduğu kadar derin ve hakiki olabilir; kürek, balta ve tırpanın sanatsal ifade araçları olarak fırça ve keskiden aşağı kalır yanı yoktur. Her şey bir yana sanat, akıl sağlığını korumamız için vardır. Cemile de işte sanatıyla tam da bunu yapmaya çalışıyor. Her geçen gün daha da işin içinden çıkılmaz hale dünyamızda delirmemizi engellemek için önünüze derin ve bir o kadar da estetik setler koyuyor. (ÖBG/AS)
* Çeviren: Özde Çakmak