Kadın ve Siyaset en çok yan yana getirilen iki kelime...
Belki de gerçek hayatta yan yana gelmelerinin güçlüğündendir. Bir kadın milletvekili, asgaride 4 yıl süreyle icra ettiği vekilliği sırasında, kaç tane Kadın ve Siyaset başlıklı söyleşi, konferans vb etkinliğe gittiğinin hesabını bilemez. Hele ki o kadın, milletvekilliği dışında parti örgütünde siyaset yapıyorsa siyasi hayatının önemli kısmını “Kadın ve Siyaset” başlıklı söyleşilerde geçirir.
"Heryerde kadın oranı az değil midir?"
Çoğu kadın katılımcılardan ve çok azı da erkek katılımcılardan oluşan söyleşi süresince siyasette kadın olarak ilerlemenin, bir yerlere varmanın güçlüğünden şikayet ederler. Ev hayatının erkek ve kadın arasında eşit paylaşılmaması en önemli sorundur mesela. Erkek elini kolunu sallayarak örgütüne siyaset yapmaya giderken, kadın kocasının kahvaltısı, çocukların okulu, evin işleri, akşamın yemeği derken bir kaç saat geriden başlar siyasete. Ve doğal olarak da herkesten önce erken bitirir, evinin yolunu tutar. Bu en somut göstergedir kadını engelleyen. Zaten iş hayatında bile kadın oranı az değil midir?
"Kadın ve Siyaset Konulu söyleşiye yol alır"
Saatler geçerken dayanışma arzuları doruğa çıkar, salonun erkekleri sessiz izler. Bazen – iyi niyetle - soru sorsa da “eril dil” tokadıyla oturtulur yerine, ya da erkeklerin kadınlara nasıl çelme taktıklarına dair paylaşılan bir anının ardından mahcubiyetle kendi oturur yerine. Bu söyleşilerin çoğu kadınların ortak aday çıkarma, birbirlerini destekleme, kadın adaya oy verme yönündeki arzulu sözleriyle sonlanır. Söyleşiye katılan kadın siyasetçi, Kadın ve Siyaset konulu bir başka söyleşiye yol alır.
Bu tür söyleşilere ben de çok katıldım. Çoğunlukla girişteki ilk cümlem standarttır:
“Ne zaman ki ‘Kadın ve Siyaset’ konulu söyleşilere çağrı olmayacak, sorunlar o zaman bitecek. Siz hiç ‘Erkek ve Siyaset’ başlıklı bir söyleşiye katıldınız mı?” Bu soru sonrası salonda gülüşmeler olur. Gerçekten gülünecek şeydir. Ama acaba bir “Erkek ve Siyaset” söyleşi mi yapsak da tartışsak bu egemen ruhu...
Neyse... Sorular gelir bu söyleşilerde. Bizler de yanıtlarız, aslında pek çoğunun yanıtını bilmeden. Mesela neler sorarlar?
Kadın olarak siyasete girerken güçlük yaşadınız mı?
Aslında yaşadığım söylenemez, hep itiraz ettiğim kotadan girdim. CHP İstanbul il yönetiminde partinin mevcut kotasını % 50-50’ye çevirmek isteyen bir İl Başkanı vardı. Kongrede yeni yönetime sadece kadın sokarak bu oranı %50’ye çekti. Demek ki isteyince olabiliyor. Zira Tüzük size üst sınırı değil alt sınırı işaret ediyor. Ama anlayana.
Peki partide niye %50 değil?
Çok bağırdık CHP Tüzüğü değişirken; % 25’ten % 33’e çıkarıyorlardı. “Olmaz, sosyal demokrat bir partiye kota yakışmaz, eşit olsun” dedik. Hep aynı örneği veririm, burada da vereyim: Ben % 50 diye bağırırken, dönemin Tekirdağ Milletvekili “abla öyle diyorsun ama yeterli kadın üye bulamıyoruz ilçe örgütleri için, kontenjan dolmuyor” diyor. Şöyle yanıtlıyorum “Niye, sizin kadın kollarınız yok mu ilçelerde, alın o kadın kollarından ilçeye % 50’yi tamamlayın, sonra kadın kollarına takviye yaparsınız” Bu teklif erkek siyasetçiyi genelde şaşırtır itiraz edemez.
Şimdi şu “yeterli kadın bulamıyoruz” ifadesini de bir açalım: Burada liyakatten söz ediliyor. Yani siyasetle ilgilenen, ilçe-il yönetimlerinde görev alacak “nitelikte” kadın üye. Ama nedense bu “nitelik” meselesi kadın konusunda bahis oluyor. Şöyle düşünün, Anadolu’nun bir ilçesinde hali vakti yerinde bir aile var. Adam esnaf, karısı ev kadını yetişmiş çocuklar falan... Erkeğe siyasete girme, siyasette yer alma teklifi, yolu hep açıktır. Oysa karısı akla dahi gelmez. Esnaf olan erkek, ev kadını olan kadından daha mı beceriklidir?
"Erkeklerde böyle profil aranmıyor"
Bugün TBMM’de kadın milletvekillerinin eğitim ortalaması erkeklere göre daha yüksektir. Çoğu – aslında hepsi- üniversite bitirmiş, ama iyi üniversiteler bitirmiş, üstüne master, doktora yapmış, bir-iki dil bilen kadınlardır. Erkeklerde böyle profil aranmıyor pek, ama ne hikmetse kadının CV’sinde bunlar önem taşıyor.
"Tansu Çiller en çok verilen örnek"
Bir toplantıda bu örneği verdiğimde “ne yani liyakat önemli değil mi” itirazı geldi. Bir de “erkek gibi düşünen kadın olacağına kadın gibi düşünen kadın olsun, yani kadın adaylar yüzde 50’yi dolduracak diye araya bu erkek kadınlar da kaynamasın” dediler. Tansu Çiller en çok verilen örnektir. Ben de kendilerine “kaynayan kaynasın, önce eşitliği bir sağlayalım, sonra zaten siyasette % 50 eşitlik ortamında erkeğin de kadının da liyakatı birlikte değerlendirilsin” diyorum
Kadın Kolları Sorunsalı
Kadın ve Siyaset toplantılarının ortak fikri Siyasi Parti Kadın Kolları’nın olmaması gerektiğidir. Ya da olacaksa kol değil eş değer olsun görüşü kesin kabul görür. Aslında bugün HDP’de var olan Eşbaşkanlık gibi, Kadın Kolları Başkanı da eş başkan olmalıdır. Ya da bu kol durumu hiç olmamalıdır. Bu şikayetler yerden göğe kadar hakkı kadınların. Zira Kadın Kolları kadını burada sıkıştırıp kalıyor. Üstelik de zaten az olan kadın üye, hem kadın kolları, hem il-ilçe yönetimlerine dağılarak sayıca etkisiz kalıyor. Bu görüşe hiç itiraz eden olmuyor. Ama “Ben kadın kollarının feshedilmesini istiyorum ya da eş başkan olmak istiyorum” diyecek Kadın Kolları Başkanı gerek.
Burada tabii ki CHP’li bir kadın olarak yazıyorum ama diğer partilerde de durumun pek farklı olmadığını düşünüyorum, HDP’yi ayrı tutarak. Ama buraya da HDP’de de kadın ve erkek alanlarının kadının fazlaca ayrıldığını ve ortak yaşam olgusunun AKP gibi bir muhafazakarlık olarak değil ama kadın yaşam alanını genişletmek lehine biraz fazlaca koparıldığını düşünüyorum. Tabii bu benim görüşüm ve başka bir yazı konusu.
5 Aralık kimin eseri?
Bugün 5 Aralık. Kadına Seçme ve Seçilme Hakkının Verilmesi Yıldönümü... Şimdi bu konu da hep tartışılır toplantılarda. Kimisi bu hakkın Mustafa Kemal Atatürk tarafından verildiğinin yılmaz savunucusudur. Kimisi ise Osmanlı döneminden itibaren kadın mücadelesini anlatıp, “kadınlar söke söke aldı” der. Ben de ikisinin de doğru olduğunu söylerim. Evet Osmanlı’dan gelen bir kadın mücadelesi vardır ve başta gayrimüslim kadınların emek mücadelesi ve grevlerdeki rolleri olmak üzere kadınların çıkarttıkları gazeteler, siyasete girme mücadelesi yadsınamaz ama acılı ve kanlı bir süfrajet mücadelesinden söz edemeyiz. Öte yandan Atatürk, çağının önceliklerinin farkında bir lider olarak bu hakkın tesliminin farkındaydı. Düşünün ki hayatında güçlü kadınlarla çevriliydi. Annesi Zübeyde Hanım, eşi Latife Hanım ve Kurtuluş Mücadelesinde çevresindeki pek çok kadın. Kadınların hakkı, kadınlara teslim edilecekti.
Bu tür söyleşilerde konu buralara kitlenince, hemen genç TBMM’deki, kadın vekil sayısını hatırlatıyorum. 5 Aralık sonrası, yani CHP’nin tek parti iken, kadınlı ilk TBMM’de 18 Kadın milletvekili vardı. Bugün CHP’nin kadın milletvekili sayısı da 18...
Bu rakam güldürdüğü kadar düşündürür de... Sizler bu yazıyı okurken ben yine bir Kadın ve Siyaset söyleşisinde konuşuyor olacağım.
Tüm süfrajetlere saygıyla... (MO/EMK)