Dünya tarihinde toplumsal sınıflar zaman içerisinde sürekli değişme uğradı; modernleşme ve teknoloji neticesinde gelişen ve değişen üretim yöntemleri ile var olanlara da yeni kategoriler eklendi. Ancak günümüz tarihinde dahi toplum içerisinde sıklıkla kullanılan sınıfsal kavramların bazıları tam olarak net ve içi dolu bir şekilde tarif edilemiyor ve mevcut kafa karışıklığı kavramların birbiri yerine kullanılmasına neden oluyor. Türkiye üzerinden bakacak olursak da, toplumsal söylemde bu tip kavramların anlamı tam olarak bilinmeden kullanımının ne kadar yaygın olduğunu ve özellikle popüler kültürde yahut dahi çağımızın “magazin”i sosyal medyada ne kadar trajik sonuçlara neden olduğunu görebiliyoruz.
İşte Guy Standing de bizi belki de henüz kamusal alana sirayet etme vakti bulamamış bir toplumsal sınıf ile tanıştırıyor: Prekarya… Standing’in İletişim Yayınları’ndan 2014 yılında çıkan ilk kitabı Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf temel olarak prekaryayı ve bu sınıfa ait olan özellikleri tanımlıyordu. Yazarın, yine İletişim’den bu yıl çıkan Prekarya Bildirgesi kitabı ise yazarın da belirttiği gibi aslında ilk kitabına gelen eleştiriler ve öneriler neticesinde yazılmış. Yazar, bir önceki kitabında eksik kaldığını ya da tam olarak anlatamayıp, ifade edemediğini düşündüğü konulara açıklık getirerek, iyi bir toplum yaratma amacına yönelik toplumlar için bir nevi yol gösterici nitelikte olacak bir bildirge hazırlıyor.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: İki kitap da başlık ve içerik itibariyle özel bir araştırma- inceleme çalışması içerisinde olmayan okuyucuyu korkutabilir ya da iktisadi literatür ağırlıklı oldukları düşünülebilir. Fakat her iki kitap da, genel okuyucu için son derece anlaşılır bir dille yazılmış ve çevrilmiş, literatür çalışmalarına da okuru sıkmadan yeteri kadar yer verilmiş. Bu bağlamda yazarın iki kitabının da rahatlıkla okunabildiğini söylemeliyim.
Standing kitaplarında tabii ki bir neoliberal sistem eleştirisinde bulunuyor, çünkü prekaryayı tanımlamanın birincil yolunun farklı bir sosyo-ekonomik grup olduğunu söylemekten geçtiğinin altını çiziyor. Bu anlamda prekaryayı precarious (güvencesiz) sıfatı ile proletariat (proletarya) isminin birleşmesiyle oluşan yeni bir terim ve henüz oluşum sürecindeki bir sınıf olarak tanımlıyor. Bu yazının asıl konusu olan Prekarya Bildirgesi’nin ise bence en ilgi çekici bölümlerinden biri, “Kısmi Yurttaşlar ve Prekarya” başlığını taşıyan ilk bölümü. Bu bölümde yazar güvencesiz olarak nitelenen prekaryaya geçmeden önce, “kısmi yurttaşlık” üzerinde duruyor. Bu bağlamda da öncelikle sadece insan olmanın gereği olarak tanınan/tanınması gereken evrensel insan hakları ve modern çağda genellikle egemen bir ulusa ait olma üzerinden tanınan bu hakların devletler eliyle nasıl gasp edildiğini ya da edilebileceğini anlatıyor. Neticede kısmi yurttaşlığı da 19. yüzyılda yapılmış bir tanımlama üzerinden, siyasi hakları tanınmayan ve fakat sivil ve ekonomik hakları tanınan yurttaşlar olarak kabul ediyor. Yani bir nevi sınırlı haklara sahip olan yurttaşlar... İlk bölümün bu giriş kısmı okuru, Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlâlleri ve özellikle Suriye’den kaçan insanların ülkemizde düşmüş olduğu durum üzerinde sorgulamaya yöneltiyor.
Standing, devam eden kısımlarda prekaryanın özellikleri ve çeşitleri üzerinde duruyor. Prekarya çeşitlerine yer verildiği kısım da okur açısından oldukça zihin açıcı… Bildirgenin maddelerine geçmeden önce de yazar, dünya ekonomi tarihi boyunca hangi olaylar ve sonuçları neticesinde böyle bir sınıfın oluşmaya başladığını aktarıyor. Bu bölümlerde yazar sadece İngiltere örneği üzerinden somut örnekler veriyor ve Türkiye özelinde herhangi bir değerlendirmede bulunmuyor olsa da, okurun ülke ekonomimiz ve uygulamaları açısından oldukça benzer örnekler bulabilmesi mümkün. Kitabın asıl temelini oluşturan ve toplamda 29 maddeden oluşan prekarya bildirgesi ise aslında toplumlar için bir nevi “reçete” ya da yol haritası amacı taşıyor. Son olarak, geleceğin 1970’te öldüğünü ileri süren karamsar görüşlerin aksine yazar, “iyi toplum”a ait bir gelecek vaadinde bulunabilmek için güvencesiz olmayan, kesinlik temelinde, yani kazanılmış hakların kaybına neden olmayan bir gelecek yaratmaya ve bu doğrultuda da prekaryanın öncü birliği olarak eğitimli gençlere ihtiyaç olduğu üzerinde duruyor. Çünkü prekarya, yazarın da sürekli altını çizdiği üzere, gittikçe gelişen ve geliştikçe de toplumlar için “tehlike” yaratan bir sınıf; zira insan olmanın getirdiği en temel haklardan ve geleceğin kesinlik temelli hayatından mahrumlardan oluşuyor.
“Yapmak için yola koyuldukları işlerde çalışmamalarından ve gelecekte de bu işlerde çalışma ihtimallerinin çok düşük olmasından dolayı bir hüsran duygusu içerisinde” diye tanımlanan prekarya kesimlerinden birisi içinde bulunanlardan olmasak da, durumun vahametini anlamak için gerekli olan empatiyi sağlamak çok güç olmasa gerek. En azından Türkiye özelinde umalım ki, Standing’in yol haritası toplumun büyük çoğunluğunu kapsayan ama adını yeni yeni öğrenmekte olduğumuz prekarya için bir uyaran, harekete geçiren bir etki yaratsın. Yoksa, gelecekten kim umutlu ki? (PMM/AS)
* “Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf”, Guy Standing, Çeviri: Ergin Bulut, İletişim Yayınları, 4. Baskı: Mart 2017, 318 sayfa, 27 lira.
* “Prekarya Bildirgesi / Hakların Kısılmasından Yurttaşlığa”, Guy Standing, Çeviri: Senem Demiralp, Sercan Çınar, İletişim Yayınları, Eylül 2017, 392 sayfa, 31 lira.