Bir film bir ülkenin bütün meselelerinin yükünü kaldırabilir mi? Belki de şöyle sormak gerekir: Bir film bir ülkeyi ne kadar anlatabilir?
Emin Alper yeni filmi "Kurak Günler" ile yıllardır her gün içinden çıkmaya çalıştığımız ama bir kara delik gibi bizi yutan ülkeye ve gerçeklerine adeta bir fener tutuyor. 128 dakika boyunca yıllardır maruz kaldığımız bütün ötekileştirmeler, dışlanmalar, şiddet ve öfke bir filmin anlatısında buluşuyor. Ve hikâyenin parçaları birbirlerinin önüne geçmeden tıpkı bir yapboz parçaları gibi birleşiyor.
Yazının buradan sonrası filmin konusuyla ilgili önemli detayları açık ediyor.
Taşranın adaleti
Emin Alper dördüncü uzun metrajında da yine bildik bir taşra hikâyesiyle seyircisinin karşısına çıkıyor. Sıradan bir Orta Anadolu kasabası olan Yanıklar yıllardır su sorunuyla mücadele ediyor. Kasabanın belediye başkanı Selim ise yeraltına döşediği su borularıyla seçmenine yıllardır su getireceğini vadediyor. Kasaba kuraklıktan kırıldığı gibi su da bir türlü gelmiyor. Su getirmek için yapılan çalışmalar sonucundaysa kasaba ve çevresinde derin obruklar oluşuyor.
Filmin başkarakteri Savcı Emre (Selahattin Paşalı) kendisinden önce obruklar hakkında soruşturma başlatan savcının yerine atanıyor. Şehirde doğup büyüdüğü belli olan, taşra hakkında hiçbir şey bilmeyen Emre mesleğin başında bir hukukçu, idealist ve özgüvenli bir karakter olarak öne çıkıyor. Gerçeğin peşinden gitmeye kararlı karakteri bir yana adaletin işleyeceğine ve bunu kendisi gibi bir hukukçunun yapabileceğine dair inancı tam. Oysa taşranın adaleti de düzeni de onun bildiğinden farklı işliyor.
"Buralarda böyle şeyler normal karşılanır"
Filmin açılış sahnesinde Savcı Emre onun gibi Yanıklar'da görev yapan Hâkime Zeynep'e (Selin Yeninci) belediye başkanının sürekli olarak kendisini yemeğe davet ettiğini ama bunun çok da uygun kaçmayacağını söylüyor. Hâkimenin yanıtı ise Emre'yi şaşırtıyor:
"Buralarda böyle şeyler normal karşılanır."
Emre hiç istemese de belediye başkanının bağ evi olarak kullandığı evinde kendini bir sofranın başında buluyor. Sürekli dosyaya, soruşturmaya yapılan göndermeler, evin duvarlarına boy boy asılmış av fotoğrafları ve durumun uygunsuzluğu Emre'yi rahatsız ediyor. Belediye başkanı daha sonra işi olduğu gerekçesiyle yemeği bırakıp gidince Emre belediye başkanının av ve eğlence düşkünü oğlu Şahin (Erol Babaoğlu) ve onun arkadaşı Kemal (Erdem Şenocak) ile geceyi geçiriyor. Geceye dair sonrasında hatırladığı ise nereden geldiği belli olmayan iki müzisyen, evin bahçesine giren Pekmez isimli kız ve sürekli içmesi için bardağına doldurulan rakı oluyor.
Savcı Emre filmin ilerleyen kısımlarında ise yürüttüğü soruşturma için sürekli o geceyi hatırlamaya çalışıyor. Farklı zamanlar arasında gidip gelen, gerçekleşip gerçekleşmediği kesin olmayan bu sahnelerin güçlü bir biçimde birbirine bağlanışı da filmin kurgusu üzerine ne kadar titizlikle çalışıldığını ortaya koyuyor. Başkarakterin zihin bulanıklıkları seyirciye etkili bir şekilde aktarılıyor.
Kasabalının savcıya olan ilgisiyse zamanla yerini bir tedirginliğe daha sonra öfkeye bırakıyor. Emre düzeni, normali bozan ve bunun dışına çıkan karakteriyle onlara bir tehdit unsuru olarak görünüyor. Ücra ve kimsenin varlığından haberdar olmadığı kasabada farklı kimliklerin nasıl suç olarak atfedilebildiği ve hatta ahlaksızlık şeklinde nitelendirebildiği de filmin çarpıcı bir unsuru.
Emin Alper, ülke gündeminde sürekli yer tutan linç kültüründen, ötekiyi yok sayma üzerine kurulu toplumsal pratiklere kadar birçok sorunu usta rejisiyle filmin ritmini düşürmeden ele alıyor.
Kapana düşmemek için umutla...
Emin Alper'in bir kasaba üzerinden bir ülke alegorisi olarak sunduğu film, içinde yaşadığımız şu günlere de tedirginlikle beklediğimiz geleceğe dair de birçok şey söylüyor. Ama slogan atmıyor, tek tek adı geçen sorunlar, kimlikler birbirinin önüne geçmiyor. Her şey dengeli bir biçimde hikâyeye yedirilmiş. O yüzden anlatıda bütün bu unsurlar birbirini ezip geçmediği gibi tamamlıyor. Bir obrukla açılan film bir obrukla kapanıyor.
"Kurak Günler"de Savcı Emre'nin evinin her yerine fare gelmesin diye kasabalılar tarafından kurulan fare kapanları ise bana başka bir filmi anımsatıyor: 2002 yapımı Nuri Bilge Ceylan'ın filmi "Uzak"ı.
Uzak'ta şehre gelen bir taşralının hikayesi Kurak Günler'de yerini taşraya giden bir savcıya bırakıyor. İki filmde de değişmeyen tek şey kapan. 20 yıldır kapan aynı yerde mutfakta bir yerde duruyor. 20 yıldır kapana düşmemek için direnenlerse inançla umudu bekliyor, bir obruğun kıyısında.
(ED/AÖ)