"Gerçeğin her zaman iki yüzü vardır... Troyalı kurbanların seslerini Yunan şairi Euripides'in ağzından duyduk... Oysa Troya kendi hikâyesini asla anlatmadı... Büyük şairleri olan uluslar ya da ülkeler şairleri olmayan ulusları mağlup etme hakkına sahip mi? İnsan şiir yazmadan güçlü kalabilir mi? Daha düne kadar tanınmamış bir ulustan geliyorum... Ve Troya şairi, yok olanlar adına konuşmak istiyorum... Zaferde olduğundan daha çok yenilgide ilham ve insanlık dramı vardır... Galiplerin tarafına aitsem kurbanların dayanışma gösterisinde yer almak isterim... Çünkü siz bizim düşmanımızsınız ve ilgi sizin üzerinizde, bizim değil... İsrail'i bir düşman olarak görme talihsizliğini yaşadık... Aynı zamanda İsrail'i bir düşman olarak görme mutluluğunu yaşadık... Bize yenilgi ve farkındalık verdiniz..." (Filistinli şair Mahmud Derviş)
Jean-Luc Godard savaşın izlerinin hala görüldüğü, yaraların hala kanadığı Saraybosna'ya 1990’lı yıllarda bir ziyaret yapar ve ardından bir film çeker.
Dante'nin "İlahi Komedya"sından esinlenerek üç bölüm/krallık halinde çeker filmini.
Birinci bölüm I. Krallık/Cehennem: Bu bölümde Godard, gerçek savaş görüntülerini gösterir savaşı görmeyen insanlara... Uçaklar, tanklar, savaş gemileri, patlamalar, saldırılar, öldürmek için ateş açan ve doğrultulan silahlar, ölümler, kıyımlar, yerlerde sürüklenen bedenler, meydanlarda savaşan askerler, bombalanan, yakıp yıkılan ve yok edilen şehirler/kasabalar/köyler, "savaş oyunu" oynayan çocuklar, Tanrı'ya yakaranlar...
"Çek ve tersine çevir, film yapımında iyi bilinen terimlerdir... Göreceğiz ki aslında gerçeğin iki yüzü vardır... Örneğin; İsrail 1948'de 'vaat edilmiş ülke'ye doğru suya girdi... Filistinliler ise suya boğulmak için girdi... Çek ve tersine çevir... Çek ve tersine çevir... Yahudi halkı kurguya dönüştü... Filistin halkı belgesel oldu..." (Jean-Luc Godard)
İkinci Bölüm: II. Krallık/Araf: Bu bölümde Godard bize kendisinin de ziyaret ettiği savaşın izlerinin hala görüldüğünü, çünkü savaş derin yaralar açar ve kapatmaz asla, Saraybosna’yı gösterir… Gösterilen yer Saraybosna olsa da İsrail'in "vaad edilmiş topraklar"a gelişi, İsrail-Filistin savaşı, katledilen Kızılderililer, İsrailli gazeteci kız ile Filistinli şair Mahmud Derviş arasındaki konuşma, Godard'ın "mutluluk" ve "boşluk" ifade eden fotoğrafın gerçekliğine dair verdiği dersler de gösterilir.
"Yan yana iki kadın... Onlardan biri benim... Diğerini ise hiç görmedim... Ama kendimi tanıyabilirim... Sanki uzaktan görülen bir hayal gibi..." (Olga)
Üçüncü bölüm III. Krallık/Cennet: Bu bölümde Araf bölümünde insanların savaş için değil barış için kendisini adamasını isteyen ve kendisini adayan sinema tutkunu Olga, burada bir gezinti yaparak bize "cennet"i gezdirir.
Godard'ın sinemasal yolla dünyanın hal ve gidişini sorgulattığı filminde bize duyun dediği Olga’ın barış çığlığını anlattığı ikinci bölüm yani Araf bölümüdür.
"Benimle savaş için değil... Barış için ölmek isteyen bir tek kişi bile olursa bundan büyük bir mutluluk duyacağım..." (Olga)
Tel Aviv'li, ailesi de soykırımı yaşamış İsrailli Olga sinema tutkunudur… En çok istediği çektiği filmini Godard’a vermektir… En çok istediği gerçek olur ve Olga, Saraybosna’da tanıştığı Godard’a filmini verir.
Olga filmini Godard'a verdikten sonra Saraybosna'dan ülkesine, vaad edilmiş topraklara döner.
Ülkesi İsrail ile Filistin arasında amansız bir savaş vardır… Olga, İsrail-Filistin savaşının sona ermesi için ölmenin başka bir anlamı da olacağına inanır ve onu arar... Onu da çok sevdiği sinemada bulur.
Kudüs'te bir sinema salonu… Olga sinema salonunda kendisiyle birlikte herkesi havaya uçurmak ister… Omzundaki kırmızı çantasıyla insanların önüne atılır… Eylemini gerçekleştirmeden önce herkese çıkmak için beş dakika süre verir… Kendisiyle savaş için değil barış için ölmek isteyen herhangi bir İsrailli olursa bundan büyük bir mutluluk duyacağını söyler...
Ancak bir tek kişi bile onun bu "barış çığlığı"nı duymak istemez ve onu yalnız bırakırlar... Omzundaki çantasının içine tam elini atacağı sırada İsrailli polisler tarafından bedeni kurşunlarla paramparça edilir… Oysa Olga'nın elini atmak istediği kırmızı çantasında yalnızca kitapları vardır.
Bütün bu katliamların, savaşların, ölümlerin altında çarpan kalbimizin şarkısını Olga söyler, kendisine eşlik edecek bir koro bulamadan, sinema salonunda yapayalnız söyler.
Sinema tutkunu Olga'nın "barış çığlığı”nı duyamayan İsrail halkı Olga’nın çıktığı yeri de göremez…
"Çek ve tersine çevir"; intihar ve cinayet... İntihar eylemiyle başlayan bu barış için yok oluş, cinayetle son bulur.
“Çağla yüzleşmemizin zamanı gelmedi mi?”
Ölenle öldürülenin aynı olduğunu, bir olduğunu anladığımız, gerçeğin iki yüzünü görebildiğimiz an, barış gelecek.
Suçumuzu kendimize yüksek sesle söyleyebildiğimiz zaman, sokaklarda barış şarkıları da söyleyebileceğiz belki.
Olga’nın barış için ölümü bize, size, hepimize bunları söylüyor. (KT/ÇT)
* Müziğimiz (Notre Musique), Jean-Luc Godard, 2004.