Uçsuz bucaksız bozkır, alabildiğince uzak, alabildiğince da yakındır insanın kendisine olan yakınlığı ve uzaklığı gibi.
Yaşlı, yorgun, toprağı bol, toprağı bereketli, toprağına yağmurdan önce ve sonra kan ve gözyaşı düşmüş, üzerine ağıtlar yakılıp türküler söylenmiş, hakkında romanlar, hikayeler, öyküler, masallar, şiirler anlatıla gelmiş; umutlu, mutlu, mağrur, mahcup, umutsuz, mutsuz, acılı bir coğrafyadır Anadolu.
Anadolu’da bir akşam karanlığı… Her yerin birbirine benzediği, uçsuz bucaksızlığın sarı bozkırı. Uzun, döne döne hep kendine varan dönemeçli yollar. Önce uzakta bir ışık belirir. Sonra bir ışık daha. Çok sonra bir ışık daha. Işıklar birken birçok olur. Üç araba, bürokratik sırasını bozmadan ilerler. Bu sırada en öne “Beyaz Toros” düşer.
“Beyaz Toros” dönemeçli yolları döne döne bir çeşmenin önünde durur. Çeşmenin önünde diğer arabaların da durmasıyla, her şeyin birbirine benzediği yerde, her şey ve “bir şey” yeniden başlar.
Komiser Naci, savcı Nusret, doktor Cemal, cinayet zanlısı Kenan ile diğer sekiz erkek, asker, polis ve işçilerle, bir cesedin, erkek cesedi, nereye gömüldüğünü arar Anadolu’nun sarı bozkırında.
Burada her yer birbirine benzemektedir. Burada her yer aynı yere çıkmaktadır. Burada her yer ve yol döne döne insanın kendisine varmaktadır.
Kendilerine vardıkça, gece ilerler. Gece ilerledikçe, bir şeyler yapmak isteyip de yapamayanların, gitmek isteyip de gidemeyenlerin, dilinin ucuna takılı kalmış kelimeleri söylemek isteyip de söylemeyenlerin, geride bıraktıkları anıların ardı sıra acı çeken, çürüyen insanların sesine yağmur, gök gürültüsü, ağaçların ve başakların hışırtısı eşlik eder.
İlerleyen gecede bu biçare erkeklerin üzerlerine çaresizlik, umutsuzluk düşer, bir de elmalar.
Ağaçtan düşen elma sessiz sedasız bırakıverir kendisini Anadolu’nun toprağına. Düşen elma ne ilktir ne de son olacaktır.
Ağaçtan düşen elma yuvarlana yuvarlana suyuna kavuşur. Suyun içinde de yuvarlanarak çürümüş üç elmanın olduğu yerde durur, yani bir zamanlar kendisi gibi taze, temiz kalmak isteyenlerin yanına. Çürümüş elmalar arasındaki mesafe ne çok uzaktır ne de çok yakındır.
Ağaçtan düşen elma da çürüyecektir, diğerleri gibi. Direnecektir, ağacından toprağa düşmeden önceki o halini korumak için. Lakin Habil'in kardeşi Kabil'i öldürmesinden bu yana yaratılmışların en şereflisi olan insan nasıl ki masumiyetini yitirmişse, düşen elma da diğer üç elma gibi çürüyecektir.
Komiser Naci, savcı Nusret, cinayet zanlısı Kenan, nasıl masumiyetini yitirip çürümüşse o üç elma gibi, doktor Cemal de çürüyecektir, ağacından düşen elma gibi.
Doktor Cemal, direnecektir masum kalmak için, ancak cesedin, diri diri (domuz bağı) toprağa gömüldüğünü saklamak isterken ölü adamın bedeninden yüzüne sıçrayan kanla o da masum kalamaz.
Çürüyen elmalar gibi, insanın da kendisinden bile sakladığı gerçekler, kendini çürütür. (KT/NV)
* Filmin adı: Bir Zamanlar Anadolu'da Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
** Yazıya sözcükleriyle katkı sunan sevgili Mihrap Aydın'a da teşekkürler...