Sesten önce sinemada görüntü vardı. Sinemanın öyküsü görüntü ile başlar.
Nuri Bilge Ceylan da görüntüye önem veren yönetmenlerdendir. Onun filmlerinde söz görüntünün arkasından gelir.
Sözcüklerin yerini görüntüler alır. Susan sessizliğe; suyun sesi, kuşun sesi, köpek sesi, sinek sesi, arı kovanındaki vızıltılar, rüzgârın sesi, kapının gıcırtısı, çan sesi, müziğin sesi gibi sesler eşlik eder. Ve Ceylan’ın sineması Saffet/Yusuf’un hikâyesinden başlar Sinan’a doğru varır.
Saffet taşraydı. Kente vardı Yusuf oldu, ama yine de taşraydı. Taşranın sıkıntısıydı Saffet/Yusuf.
Hayalini kurduğu, özlediği ama hiç görmediği yerlere gidip Sinan olarak döndüğünde de taşraydı.
Kabuğu kalındı Sinan’ın. Yılan derisi gibiydi o kabuk. Herkese yabancıydı. İçine kapanıktı. Hiç kimse gibi olmak istemezdi. Kimseye benzemek de. Kendisiydi. Kuyuda kazıdığı geleceğiydi. Sıkışıp kalmıştı bu dünyanın taşrasında.
Lakin yılan nasıl ki derisini değiştirirse o da kabuğunu değiştirmek istiyordu. Zordu. Sancılıydı. İmkânsızlığın güzelliğine varmak istiyordu. Vardığı yer cennetin bahçesi oluverdi ona.
Buluşma anı
Güzelliğin ta kendisiydi bahçedeki. Bekleyen Hatice’ydi. Çocukluk arkadaşıydı. Adem ile Havva’nın cennet bahçesindeki buluşması gibiydi buluşmaları.
Buluşmalarını bir şenlikmişçesine karşılıyordu bahçedeki sesler. Yeryüzünde yalnız bir tek onlar vardı sanki o an. Bir de onlara bakan gözlerimiz. Bir düş gibiydi.
Kimselerin dışarıdan katılmasına izin vermeyen bir şey vardı bu buluşmada. Kendi başlarınaydılar. Yalnızca ve yalnızca yaşanan an vardı.
Güneş, bulutları kovalayan rüzgâr, kuşların sesi, akan suyun sesi, her şey ama her şey o ana akıyordu. Bir daha geri dönüşü olmayacak olan o ana. Bir daha tekrarlanmayacak olan o ana.
Kutsal bir andı. Hatice’nin anıydı o an.
Nasıl bir bakış varsa gözlerimizde bir daha onu görmeyecekmişiz gibi bakıyoruz Hatice’ye. Gözlerimizden kalplerimize varan bir kıskanma ile bakıyoruz; neşesine, tutkusuna, gidemediği uzaklarının özlemine, hayallerine ve rüzgârın savurduğu saçlarına.
Umutsuzluk da kendini hissettiriyordu Hatice’ye. Bir daha orada, o bahçede olmayacağını biliyordu.
Bir günah işlemek istiyordu. Ruhu bir günahı taşıyor gibiydi.
Ve gönderdi dudaklarını Sinan’ın dudaklarına. Bütün sesler bekleyişe durdu. Uzaklardan bir sesin ağlayışı geliverdi. Ağlayan ses Hatice’nindi. Sesi ağlıyordu Hatice’nin. Lanet yağdırdı tutkusuna ve hayallerine. Isırıverdi dudaklarındaki dudağı. Yarasını bırakıp da gitti bahçeden. (KT/AS)
* Film: Ahlat Ağacı Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan Senaryo: Ebru Ceylan, Nuri Bilge Ceylan, Akın Aksu, 2018