Doğubeyazıt Belediyesi’nin küçük toplantı salonuna perde kurulmuş, ışıklar söndürülmüş, cep sineması havası verilmişti. Kadın, erkek, çoluk çocuk film izlemek için hevesle gelmişlerdi. İlçede bir hafta sürecek bir festival başlamıştı ve tüm etkinlikleri takip etmek için can atıyorlardı. Bir süre sonra film başladı. Herkes pür dikkat perdeye kilitlenmiş, filmi izliyordu.
Film Salma Hayek’in oynadığı Frida Kahlo’nun hayatını anlatıyordu. Fakat o da ne? Bir süre sonra Frida’nın ressam olan kocası Diego çıplak modeliyle sevişmeye başladı. Bu sıcak sahne salonda buz etkisi yarattı. Birden dönemin başkanvekili atladı projeksiyonun önüne. Fakat o telaşla filmi kapatamadığı için bu kez adamın sırtında beliren görüntüler devam ediyordu. Bir hengame, bir telaş… Belediye yetkilileri “sanırım bir yanlışlık olmuş” gibisinden bir şeyler diyerek, izleyicilerden özür dilerken, izleyicilerin bir kısmı sinirlenerek dışarı çıkmış, kimi oturduğu koltukta kalakalmış, kimisi yanındaki çocuğunun gözlerini kapatmıştı. Ve tabii ki bütün gözler bana dikilmişti “Nasıl olur da bu porno film burada gösterilir?” bakışları. Ortalık iyice gerilmişti. Salon kızgın söylemlerle boşaldıktan sonra zabıtalardan biri festival bürosuna gelip DVD olan filmi fırlatmış, bir diğeri filmin ismini sorunca “Ne bileyim, Feride diye bir qahpenin filmi” demişti. Ve devrimci sanatçı Frida Kahlo, Doğubeyazıt’ta “Qahpe Feride” oluvermişti.
2000’li yılların başıydı. Ateşkes sürecine girilmesiyle Kürt illerinde bir rahatlama olmuş, dönemin DTP’li belediyeleri öncülüğünde Diyarbakır başta olmak üzere halkın kültürel ve sanatsal faaliyetlerle buluşturulmasına karar verilmişti. Diyarbakır’da mevsimin en güzel yaşandığı Mayıs ayı, 9 gün süren festivalle taçlandırılmıştı. Aylar öncesinden başlayan hazırlıklarda kentin yerel dinamikleriyle bir araya gelinip, hangi sanatçıların getirileceğine ilişkin öneriler alınıyor, festivalin içeriğine yönelik tartışmalar yapılıyor; bir nevi halkla birlikte katılımcı bir festival düzenlenmeye çalışılıyordu.
Her yıl mutlaka Şivan Perwer ve Ciwan Haco tartışması yaşanıyordu. Şehir efsanesine dönüşen Şivan Perwer’in getirilme durumu her yıl ayrı bir krize neden olurken, ilginç öneriler de gelmiyor değildi. Mesela yıllar önce yaşamını yitiren Fransız sanatçı Edith Piaf’ın getirilmesine yönelik önerilerin yanı sıra Joan Baez’i erkek zannedip “Adam çok yaşlanmış, gelebilecek mi?” diyenler de oluyordu. Şehirde üniversiteli gençler, sanatla uğraşan ve sendikalardan oluşan yüzlerce kişi çalışmalara katılıp komisyonlarda görev alıyordu. Festival öncesi ve sırasında tüm caddelerinde billboardlar ve afişlerin asıldığı ve festival heyecanının yaşandığı kentte uzun süre konuşulan tek konu bugünün savaş gündeminin aksine hangi etkinliklerin olacağıydı.
Festival sadece Diyarbakır’la sınırlı kalmamalıydı. Bu işi artık profesyonel biçimde yürütmek amacıyla 2003 yılında Her Yerde Sanat Organizasyon adında merkezi Diyarbakır’da ve İstanbul’da şubesi olan bir şirket kuruldu. Diyarbakır, Batman, Dersim, Siirt gibi illerin yanı sıra Doğubeyazıt, Varto, Viranşehir, Silvan gibi ilçeler ve hatta köylerde yapılan şenliklere kadar uzayan, insanların ufkunu açan başarılı organizasyonlara imza atılıyordu. Elbette her organizasyonda olduğu gibi zaman zaman aksaklıklar da yaşanmıyor değildi; kimi zaman Frida olayında olduğu gibi üzerinde iyice düşünülmeyen arızalar da yaşanıyordu. Örneğin köy etkinliklerine halk oyunları ekibi götürmemiz gibi. Köylülerin “İyi de biz her gün köy meydanındaki düğünlerde halay çekiyoruz zaten” tepkisiyle karşılanmıştık. Haklıydılar, hem de en alâ halayı onlar çekiyordu.
Öte yandan sanatçılarla bugün gülümseyerek anımsayacağımız ilginç durumlar da yaşanıyordu. Diyarbakır’da ilk kez sahne alacak Zerrin Özer jest yaparak, Kürtçe şarkı söylemek istemişti. Kendisine eşlik eden muzip bir öğrenci o zamanlar yasaklı olan ve Koma Asmin’in Benûsen Meydanı’ndaki konserde söylediği için polisler tarafından gözaltına alınmasına neden olan “Herne Pêş” şarkısını öğretmeye çalışmıştı. “Hadi başarabilirsin!” gazlarına rağmen sanatçı “sesime uymuyor” diyerek “Seyran Mangî” şarkısını söylemeye karar vermişti. Diyarbakır’da Sertap Erener’in Eurovision’da birinci olan İngilizce şarkısına gençler hep bir ağızdan eşlik ederek halay çekerken; Batman’da on binlerce kişinin akın ettiği konserinde Ciwan Haco heyecandan sahneye uzun süre çıkamamıştı. Nur Sürer’e mihmandarlık yapan kişi, anlaşmalı lokantalar yerine evine götürüp mumbar ziyafeti verirken, vejetaryen olan İlkay Akkaya salata isteyince şef garson “Abla o zaten var, kebaplardan ne yiyecen?” diye sormuştu.
Batman, getirilecek sanatçılar konusunda Diyarbakır’la yarışıyordu. Dönemin Belediye Başkanı takmıştı kafaya, ne yapıp edip Ciwan Haco’yu Batman’a getirecekti. Araya giren etkili isimler aracılığıyla Haco ikna edilmiş; ancak alınan kararla festival öncesi açıklanmayacak ve sürpriz yapılacaktı. Amma velakin Başkan, festival programına yönelik düzenlenen basın toplantısında “Festivalde bir de sürpriz sanatçımız olacak. Buradan halkımıza müjdeyi veriyorum. Ciwan Haco Batman’a gelecekkk!” diyerek, bombayı patlatmıştı ve tabii ki afallamış yüzlerle birbirine bakan festival komitesini de… Başkan bununla da kalmayıp “Önümüzdeki yıl U iki (U2) ve Bono’yu getireceğiz” demişti. Masanın altına saklanarak açıklamanın bitmesini beklediğimi hatırlıyorum…
Yine bir festivalin açılışı Fransız Kültür Merkezi Yaylı Çalgılar Orkestrası’nın dinletisiyle yapılacaktı. Konserin verildiği amfi tiyatroya belediye tarafından yapılması gereken ilaçlama unutulunca mekanı sanat düşkünü çekirgeler istila etmiş, müziğe eşlik ederek, ışık hüzmesi altında ahenkle dans etmişlerdi. İzleyiciler ciyak ciyak kaçışırken, olayı gayet doğal karşılayan Fransa Konsolosunun yanında oturan dönemin belediye başkanı Osman Baydemir paniklemeye başlamıştı. Bu yetmez gibi gündüz yapılması gereken ilaçlama aracı gelip, gürültülü motorun sesiyle konserin sesini bastırarak ilaçlama yapmaya başlayınca konseri beğenmeyenler de orkestra elemanlarının zehirleneceğini düşünerek sevinmişti. Olayların ardından bunalıma giren Baydemir, akabinde kalp spazmı geçirerek hastaneye kaldırılmıştı.
Kürt illerinde yapılan festivallerde; son konserini Diyarbakır’da veren duayen sanatçı Aram Tigran’dan Goran Bregoviç’e, İnti İllimani’den Sertap Erener’e, Kazım Koyuncu’dan Yaşar Kurt’a, İbrahim Tatlıses’ten Arif Sağ’a, Lale Mansur’dan Moğollar’a, Teoman’dan Athena’ya, Duman’dan Nilüfer’e, Mehmed Uzun’dan Yılmaz Erdoğan’a, Vedat Türkali’den Orhan Pamuk’a kadar birçok yerli ve yabancı sanatçı ağırlandı. Neredeyse buralara getirilmeyen sanatçı kalmamıştı.
Sanatçıların birçoğu boyunlarına puşi takarak ilk kez dolaştıkları bu topraklarda yaşamak istediklerini, giderken kalplerinin yarısını burada bıraktıklarını, yedikleri ciğer kebabının ve künefenin tadının damaklarında kaldığını söylüyordu. Meğer Kürtler ne kadar da sıcakkanlı insanlarmış(!) Ancak gittikten sonra birkaç istisna dışında hiçbiri arkasına bile bakmıyordu. Kedi gibi okşadıkları başlarımıza taç yaptığımız oryantalist sanatçılar, yine istisnalar dışında son dönem yaşanan çatışma sürecinde ortalıktan iyice kayboluverdiler. Buna en çok da gelip protokolde yer almak için can attıkları Diyarbakır Newrozu’nda şahit olmuş, savaşta en büyük darbeyi sanatın aldığını bir kez daha görmüştük.
Artık Kürtler, sanatçıları “dışarıdan” getirip kendi evlerinde ağırlayarak, hiçbir fayda arz etmeyen gereksiz bir etkileşimin içine girmiyor. Ayrıca “Biz bize heyran, el bize kurban” mantığından ziyade Kürt kültürünü başka halklara ulaştırmayı hedefliyor. Bunun için de Türkiye’de en fazla Kürdün yaşadığı, bir anlamda en büyük Kürt Kenti olan İstanbul’da bu meramın yerine getirilmesine karar verildi.
Kürdistan’ın dört bir yanından gelen sanatçılarla birlikte Kürt kültür ve sanatı İstanbul’daki Kürtlerin yanı sıra diğer halklarla da buluşturuluyor. Buradan yola çıkarak geçtiğimiz yıl Mezopotamya Kültür Merkezi, İstanbul Kürt Kültür ve Sanat Günleri düzenledi. Büyük ilgi gören etkinliklerin bir benzeri bu yıl ikinci festivalde yapılacak. Metropollerde yoğun biçimde süren asimilasyon politikalarına da cevap niteliğinde olacak festivalde; tiyatro, konser, film gösterimi, sergiler ve panellere yer verilecek. Festivale aralarında; Yelda Abbasi, İlana Eliya, Ghotbedin Sadiqî, Jana Seyda, MKM’li sanatçılar, DBŞT oyuncuları, Mizgin Tahir, Özlem Gerçek, Ahmet Aslan ve dengbêjlerin de yer aldığı birçok sanatçı performansıyla katılacak.
7-15 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek festival bu kültürü yakından tanımak isteyenler için büyük bir fırsat. Kültür-sanat ajandanızda bulunsun derim. (BD/NV)
* Fotoğraflar: Veysi Altay