Türkiye'de resmi ideolojiye göre 1915 yılında Ermeni Soykırımı olmamıştır. Toplumun önemli bir kesimine göre de soykırım olmamıştır. Bu ifadeler, "Türk ve Türkiye düşmanlarınca öne sürülüyor."
Soykırım zamanında Anadolu'nun ve Kürdistan'ın her bir karışında sürgün ve soykırıma şahitlik edilmesine rağmen, resmi ideolojinin etkisinde kalan toplumun önemli bir kesimi, neden yaşananları inkar ediyor?
Soykırım zamanında İstanbul'dan soykırımın en ağır yaşandığı yerlerden biri olan Der Zor'a sürgün edilen gazeteci Yervant Odyan'ın yazdığı "Lanetli Yıllar" kitabı, bu soruyu bir kez daha sormaya itiyor okuru.
"İstanbul'dan Der Zor'a Sürgün ve Geri Dönüş Hikayem 1914-1919" alt başlığını taşıyan kitap, Aras Yayınları ve Kor Kitap ortaklığıyla yayınlandı. Kitap ilk olarak 1999 yılında, yani Odyak sürgünden döndükten hemen sonra, Jamanak gazetesinde tefrika olarak yayınlanıyor. 103 yıl sonra ise Sirvart Malhasyan ve Kevork Taşkıran'ın çevirisi ile Türkçe olarak okuyucuyla buluştu.
"Üç buçuk yıllık korkunç, tahayyül edilemez bir yolculuktan sonra hayattaydım. Der Zor'a, daha uzağa, Mezopotamya çölüne, Fırat ve Habur nehirleri arasındaki El Busera'ya, Yekesiel'in hayallerini gördüğü yere kadar sürüldüm. Gördüklerimi yeterince tarif edebilir miyim bilmiyorum ama deneyeceğim. Büyük bir çalışma olacak, belki birkaç ciltlik."
1915'te tutuklanıp sürgün ediliyor
1915 yılında, İstanbul'da tutuklanarak Der Zor'a sürgün edilen yazar gazeteci Yervant Odyan, sürgün yılları boyunca yaşadıklarını kağıda dökeceğini, dostu Çobanyan'a yukarıdaki sözlerle anlatıyor. Odyan Osmanlı yönetiminde etkili olan bir ailenin üyesi olarak gazetecilik yaptığı 25 Ağustos 1015 tarihinde İstanbul Şişli'deki evinden gözaltına alınıp tutuklanıyor ve ardından da sürgüne yollanıyor.
Yervant Odyan, anılarına Birinci Paylaşım Savaşı'nın İstanbul ve Osmanlı topraklarındaki yansımalarıyla başlıyor. Savaşın patlak vermesinin ardından, savaşın Osmanlı topraklarında nasıl bir ruh haline yol açtığına ve toplumun günlük hayatına nasıl etki ettiğine dair izlenimlerle başlayan kitabın ilerleyen sayfalarında, etnik ve dini azınlıklara ve özellikle de Ermeniler'a yönelik kin ve düşmanca yaklaşımların nasıl arttığını görüyoruz.
24 Nisan 1915 yılında Ermeni aydınların gözaltına alınıp kiminin sürgün edilmesini kiminin infaz edilmesi sürecini kıl payı atlatan Odyan, 25 Ağustos 1915 tarihinde Şişli'deki evinde gözaltına alınıp tutuklanıyor. Odyan ardından sürgün yolculuğuna çıkarılıyor.
Soykırım yolculuğu
Odyan İstanbul'dan başlayarak Der Zor'a, El Busera'ya kadar yol güzergahında Soykırım mağdurlarının yaşadıklarına kendi hikayesini merkeze alarak bakıyor. Kimi zaman trenle kimi zaman at veya eşek sırtında, kimi zaman da yaya olarak yapılan yolculuk boyunca, Odyan soykırımın bütün Osmanlı toprağına yayılmış halini anlatıyor. Bazen de zincirlerle birbirlerine bağlanmak suretiyle uzun yolculuklara çıkmayı... 24 Nisan'da gözaltına alınıp Çankırı'ya sürgün edilen dönemin aydınlarından Doktor Boğosyan'ın yaşadıklarını naklediyor yazar: "Üçer kişi zincirlerle birbirimize bağlı halde bizi yola çıkardılar. Aramızdan biri durduğunda diğer iki kişi de durmak zorundaydı. Eğer biri doğal ihtiyacını gidermek zorunda kalırsa, diğer iki kişi de eğilip çökmeye mecburdu. Zincirleri geceleri bile çıkarmıyorlardı... Gündüz, sıcakta, çoğu kez susuzluktan mahvoluyorduk. Bir suyun yanına ulaştığımızda, bizim korucular su içiyor, bize eziyet olsun diye bir damla bile vermiyorlardı."
Büyük bir nüfusun yer değiştirdiği bu soykırım ve sürgün döneminde, Ermenilerin hayatta kalmak için kimlik değiştirdiklerini, müslüman yapılmaya zorlandığını, kadınların ve kız çocuklarının müslüman aileler tarafından hizmetçi, eş olarak alındığını insan hikayelerinden örneklerle aktarıyor. Bunun ne tür bir sosyal ve kimliksel dönüşüme yol açtığını tahmin etmek zor olmasa gerek.
"Kocaları ölmüş ya da katledilmiş kadınlar, çocuklarını sırtlamış, başları önlerinde, kumlu yollarda, yakıcı güneşin altında ağlayarak ve lanet okuyarak ilerliyorlardı. Bu zavallıları niçin Der Zor'dan öteye, ıssız çöllere sürüyorlardı? Düpedüz onları yok etmek için elbette."
Kadın ve kızların bu tür hikayeleri, 2014 yılında DAIŞ'in Şengal'e saldırdığında kaçırdığı, köleleştirdiği Êzidî kadınları ve kızları hatırlatıyor.
Kimlik değiştirmek zorunda kalan Ermeniler
Ayrıca, günümüzde Müslüman-Türk/Kürt diye bilinenlerin bir kısmının, bu zorunlu kimlik değişimine maruz kalmış olan Ermenilerden oluştuğunu belirtmek gerekiyor.
Sürgün sırasında infaz edilenlere, hastalıktan hayatını kaybedenlere kadar soykırım süresince yaşanılanlardan örnekler bulmak mümkün kitapta. Pek çok bulaşıcı hastalığın yanı sıra, açlıktan ve susuzluktan hayatını kaybetmiş insanların bütün coğrafyaya yayılan cenazelerini gözler önüne seriyor.
Anadolu topraklarında yaşadıklarının yanı sıra günümüzün Suriye sınırları içerisindeki yerleşim yerlerine ulaştıktan sonra yazar, bu sefer o toprakların yerleşik topluluklarının kendilerine yönelik dışlayıcı, ayrımcı, kin ve düşmanca yaklaşımlarını anlatıyor. Elbette bütün kitap boyunca soykırıma uğrayanların hayatını kurtarmak, onların daha az zulüm görmesini sağlamak için çabalayanlara da yer veriyor.
Osmanlı merkez ve yerel idarecilerinin soykırım boyunca neler yaptıklarına dair yaşanan olaylardan örneklerin yer aldığı kitapta, Osmanlı ile savaş boyunca ittifak kuran Almanya'nın bölgedeki misyonlarının soykırıma yaklaşımlarını da görmek mümkün. Odyan Der Zor'a gittikten sonra, Alman yetkililer tarafından korunan pek çok Ermeni sürgün olduğunu belirtirken, Almanya'nın Osmanlı yönetimi ile olan ilişkisinden dolayı soykırıma nasıl göz yumduğundan da bahs ediyor. Osmanlı topraklarında Ermeni soykırımına şahit olan ve buna sessiz kalan aynı Almanya, İkinci Paylaşım Savaşında Yahudi soykırımını gerçekleştirdi.
O dönemin toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik durumuna dair oldukça fazla veri ve gözlem içeriyor Odyan'ın "Lanetli Yıllar" kitabı.
Tanık ve kurban
O aslında bir tanık olarak gözlemlerini yazıya döktü ancak tanık olmanın ötesinde Odyan bir soykırım kurbanı da.
O yüzden yazdıklarının sadece bir aktarım olmadığını bilmek önemli. Kitabın önsözünü yazan Ermeni yazar Krikor Beledian bu durumu şu sözlerle ifade ediyor "Tanık olan gazeteci kısmen dışarıdan bir göz olabilirdi; görünüşte yalnızca hakikatı arayan bir göz. Ancak felaketin doğası bu rolü üstlenmeyi imkansız kılıyordu. Tanık dışarıdan biri değil, ancak kurbanlardan biri olabilirdi. Aynı şekilde kurbanın da ancak bir noktaya kadar tanık olabileceği söylenebilir. Bu nokta ise ona atfedilen kimlikti (bu kimliğin ırksal niteliği barizdi, Müslüman olmak bile, en azından Odyan'ın durumunda, güvende olmak için yeterli değildi).
Beledian'ın da belirttiği gibi Odyan kitabında kanıt sunmaya çalışmıyor: "Yazar için Ermenileri yok etme planı ve bunun uygulanışı aşikardı; yolculuğun başında Zohrab ve Vosgan Efendi Mardikyan bunu duyurmuş, Odyan da aksettirmişti. Belli ki daha fazla açıklamaya ve yazılı kanıta gerek görmemişti; yolculuğun kendisi zaten bunun göstergesiydi."
2019 yılında söyleşi yapmak için görüştüğüm, annesi ve babası soykırımdan sağ kurtulan ve zorla Müslümanlaştırılan Hacı Lütfiya'da olduğu gibi.
Yervant Odyan hakkında19 Eylül 1869'da İstanbul, Yeniköy'de doğdu. On dokuzuncu yüzyıl başında, Kayseri'nin Muncusun köyünden genç yaşta İstanbul'a gelip K. Balyan'ın yanında saray mimarlığına dek yükselen Boğos Odyan'ın adıyla anılıp ünlenen bir aileye mensuptu. Ermeni Milleti Nizamnamesi (1863) olarak bilinen Osmanlı'daki ilk anayasa örneğinin hazırlayıcılarından Kirkor Odyan'ın (1834–1887) yeğeniydi. Amcası Krikor Odyan'la birlikte 1879'da Paris'e gitti. 1882'de babasının konsolosluk görevi yaptığı Romanya'nın Circova şehrinde bulundu. 1884'de İstanbul Üsküdar'daki Berberyan Ermeni okulu'na girerek bir buçuk yıl kadar okudu. Okul sıralarındayken Vararan [Soba] adlı elyazılı öğrenci gazetesini yönetti. Öğrenimini evde, amcasının çevresindeki, dönemin ünlü Ermeni aydınlarından aldığı derslerle, sanat ve edebiyat yoğun bir ortamda sürdürdü. Zengin aile kütüphanesinde çok sayıda Ermenice ve Fransızca eseri okuyarak yetişti. İstanbul Ermeni basınında ilk yazı ve çevirileri 1887'de yayınlandı. Arevelk [Doğu] ve Manzume-i Efkar'da 1890'da yazıları yayınlandı. Yazar Arpiar Arpiaryan'ın daveti üzerine Arevelk'in yardımcı editörlüğünü 1892'de üstlendi ve günlük yazılarını, tefrika öykü ve romanlarını sürdürdü (dört yıl). 1894'de Hayrenik [Vatan] gazetesine yazmaya başladı. 1896'da Arevelk'in editörlüğünü üstlendi. Aynı yılın Ağustos'unda, Osmanlı Bankası işgali ertesinde Ermenilere yönelik saldırılar sırasında İstanbul'u terk edip Yunanistan'a geçti, Atina'da Miutyun [Birlik] adlı dergiyi yönetti. 1899'da Paris'te Azad Khosk [Özgür Söz] adlı aylık dergiyi çıkardı, Nor Tar [Yeni Asır] ve Anahit'e yazılar yazdı. Birkaç ay Londra'da Arpiaryan'ın Nor Gyank [Yeni Hayat] gazetesinde çalıştı. İskenderiye'de 1902'de Azad Khosk'u yeniden, 1903'te ise Azad Pem [Serbest Kürsü] adlı mizah dergisini (dört yıl) yayınlandı. 1903'te Hindistan Bombay'e gitti. 1904'te ise İskenderiye'ye geri geldi, haftalık ve günlük birkaç gazete yayını girişiminde bulundu. Kahire'de 1907'de Arev [Güneş] adlı günlük mizah gazetesini kurdu. Şubat 1909'da, II. Meşrutiyet'in (1908) getirmiş olduğu serbest ortam üzerine İstanbul'a döndü. Püzantion [Bizans], Jamanak [Vakit] ve Azadamard [Özgürlük Kavgası] gazetelerine yazılar yazdı (yedi yıl). "Inger Pançuni" [Yoldaş Pançuni] diye bilinen eseri, Püzantion'da "Arakelutyun mı i Dzabılvar" [Dzabılvar Misyonu] adıyla tefrika edildi. Garapnad [Giyotin] adlı mizah degisini 1910'da yayınladı. Püzantion'da tefrika edilen eseri bu kez "Arakelutyun mı i Dzabılvar, Ingervaragan Namagani Inger P. Pançunie" [Dzabılvar misyonu, Yoldaş Pançuni'den sosyalist mektuplar] adıyla, Nışan Babigyan yayınevi ve matbaasınca 1911'de İstanbul'da kitap olarak basıldı. 1912'de Sev Gadu [Kara Kedi] adlı mizah dergisini yayınladı (iki yıl), Manana [Kudret Helvası] adlı mizah dergisini ise 1913'de yayınladı. Yoldaş Pançuni'nin ikinci bölümünü, "Inger P. Pançuni i Vasburagan" [Yoldaş Pançuni Van'da] 1914'te yayınladı. Mayıs 1915'te tutuklanıp Suriye içlerine, Dair Ez-Zor'a (Der Zor) tehcir edildi, ağır koşullarda mucize eseri sağ kaldı. İstanbul'a 1918'de geri döndü. İknad Ağa adlı mizah dergisini 1919'da yayınladı (iki yıl). 1920'de Cagadamard [Muhabere], Verçin Lur [Son Havadis] ve Jamanak'ta özelliklle güncel konuları işlediği yazılar yazdı (üç yıl). 1921'de Yerkidzagan Daretsuyts [Mizah Yıllığı] adlı mizah dergisini yayınladı (iki yıl). İstanbul'u 1922'de terk edip Bükreş'e geçti. Ünlü üçlemesinin son bölümü, "Inger P. Pançuni darakrutyan meç" [Yoldaş Pançuni Sürgünde] 1923'te yayınlandı. 1924'te Trablus'a (Lübnan) geçti. 1925'te Kahire'ye geçti. 3 Ekim 1926'da kanserden öldü ve Kahire'deki Marmina Ermeni Mezarlığı'na, A. Arpiaryan'ın yanına gömüldü. |
(FD)
*Fotoğraflar: "Lanetli Yıllar" kitabından