20. yüzyılı edebiyatla ve hikâyelerle çözümleme, bu bağlamda geleceğe dair öngörülerde ve uyarılarda bulunma deyince akla gelen ilk isimlerden biriydi Robert Musil. Tamamlanmamış romanı Niteliksiz Adam başta olmak üzere, denemeleriyle ve konuşmalarıyla bir öncekinden 20. yüzyıla geçişi ve bu dönemin ölçüsüzlüğünü, “başkalarının cezalandırılması” diye nitelediği adaletsizliği, adaletin ve aklın zamanın ruhunun kölesi hâline getirilmesini son derece incelikli biçimde eleştiren Musil; sıradan ve olağan karşılanan fakat hayli yakıcı ve olağanüstü olan eylemlere kafa yorarken 1930’larda boy atan ve hümanizmi paranteze alan faşizmin her şeyi yapabilme cüretinden etkilenerek kalem oynatmıştı. Dönemin ruhu üstüne gelirken onun üzerine giden Musil, “zararlı fikirlerden arındırma ritüelleri”nin Avrupa’yı dört bir yandan kuşattığı günlerde, kişileri kitlenin bir parçası hâline getiren sistemi enine boyuna inceleyip düşüşünü gözlemlediği insanlığın durumuna dair düşünerek özgürlüğe, sorumluluğa ve zekâya dikkat çekiyordu.
Almanya’da Nazilerin en güçlü olduğu ve Avrupa’yı hizaya getirdiği dönemde Musil’in yaptığı konuşmanın kitaplaştırılmış hâli Aptallık Üzerine; hem 20. yüzyıla ilişkin belirlemelerle hem de çağları aşan bir sorunun çözümlemesi diye nitelenebilecek, üstelik bugüne ve geleceğe de seslenen bir metin. Tam bir fikir kitabı.

Aptallığın kışkırtıcılığı
Pek çok düşünür, yazar ve entelektüel gibi Musil de aptallığın ve aptalların yok edilemeyeceğini, onların her dönemde var olacağını biliyordu. Aptallık ile deha arasında ince bir çizgi olduğunu söyleyen yazar, konuşmayı yaptığı dönemde de öncesinde de ikisinin sürekli birbirine karıştırılmasından dolayı dünyanın başına epey iş açıldığını hatırlatıyor. Devasa kalabalıkların aptallığının ise insanlığın başına örülen çorapların esas nedeni olduğu notunu düşüyor.
Mart 1937’deki konuşmasında Musil; büyüklük ve tahakküm takıntısının, aptallığın yansıması olduğunu söylerken “bu duygu hatasının”, hem bireylerin hem de toplumların yaşamını nasıl altüst ettiğini çözümlüyordu.
Musil’e göre aptallık ilerlemeyle, umutla ve iyileşmeyle paralel biçimde serpilen bir durum. Aynı zamanda sanata ve ince ruha karşı direnç geliştirme hâli. Dolayısıyla her zaman ve her yerde karşımıza çıkabilecek bir şey. Yazarın anımsattığı bir diğer nokta, aptalların kendini zeki olarak gösterme çabası ile zekilerin kendini aptal olarak sunma ihtiyatlılığı arasındaki çatışma. Başka bir deyişle sinsi aptallık ile kurnazlık arasındaki gerilime denk geliyor bu. Musil bu noktada bir parantez açıyor: “Aptallık zayıf olanı, bir ‘çaresizliğe’, yani açıkça zayıf bir duruma bile sürükler. Bu, zekânın zayıf olanı kolayca ‘çileden çıkardığı’ gerçeğiyle mükemmel bir şekilde uyuşur! Elbette dalkavuklarda zekâ takdir edilir ancak yalnızca koşulsuz şartsız bir itaatle birleştiği sürece. Zekânın bu iyi hal belgesinden yoksun olduğu ve iktidardakinin çıkarına yönelik hizmette bulunup bulunmadığının kesin olmadığı anda zeki kişi zeki olmaktan çok küstah, arsız veya hain olarak adlandırılır ve iktidardakinin güvenliğini gerçekten tehdit etmese bile iktidardakinin en azından onuruna ve otoritesine karşı geliyormuş gibi bir durum ortaya çıkar.”
Aptalların ve kurnazların kendine göre bir adalet, özgürlük ve itaat temeline göre bir sorumluluk meydana getirdiğini söyleyen Musil, aptallığın bu bağlamda kışkırtıcı olabileceğini anımsatıyor.
Kışkırtıcılığının yanı sıra aptallığın farklı yansımalarına da dikkat çekiyor yazar: “Aptallık ve kendini beğenmişlik arasında eski zamanlardan beri samimi bir ilişki olmuştur ve belki de bu ilişki bir ipucu vermektedir. Aptal bir insan genellikle kendini beğenmiş biri gibi görünür çünkü bunu gizleyecek zekâya sahip değildir ancak aslında bunu gizlemeye gerek de yoktur, aptallık ve kendini beğenmişlik arasındaki yakınlık doğrudandır: Kendini beğenmiş bir insan, yapabileceğinden daha azını başaracakmış izlenimini uyandırır; bu kişi, buharını sızıntıyla dışarı atan bir makineye benzer. Eski bir atasözü olan ‘Aptallık ve gurur aynı ağaçta yetişir’ sözünde de bu kast edilmiştir, tıpkı ‘kendini beğenmişlik gözü kör eder’ deyişinde olduğu gibi. Kendini beğenmişlik kavramıyla ilişkilendirdiğimiz şey aslında düşük verimlilik beklentisidir çünkü ‘kendini beğenmiş’ ifadesi neredeyse ‘nafile’ kelimesiyle aynı anlama gelir.”
Aptallık bir zekâ sorunu değil
Musil biyografisi kaleme alan Herbert Kraft, Aptallık Üzerine’de yazarın 1930’ların fetihçileri, egosantrik faşist liderleri ve onların kitlesine dönüşmeye teşne insanların eylemlerinden ya da eylemsizliğinden hareket ettiğini söylüyor.
Musil, bahsi geçen çıkış noktasından yakın geçmişe atıflar yaptığı gibi öngörülerde de bulunuyor. Kişilerin ve toplumların uysallaştırılması, tektipleştirilerek kitleye dönüştürülmesinin yanı sıra ahlaki değerlendirmeden ve özgürlükten öte, duygusal bozukluklarla ya da dengesizliklerle şekillendirilmesi, yazara göre aptallığın (veya aptallaştırmanın) bir başka biçimi. Pratiğe döküldüğünde ise kabalık, aptallığın en iyi yol arkadaşı hâline geliyor. Bu belirlemeler, Musil’in baştan beri ısrarla savunduğu, aptallığın bir zekâ sorunu olmadığı tezini destekler nitelikte.
Aptalca bir eylemin ortaya çıkması için her şeyden evvel, ufukta bir panik hâlinin belirmesi gerektiğini söyleyen Musil, böyle bir anda kayıtsızlığın yaşandığını ifade ediyor. Bunun da ahlaki bir boşluk yaratarak kişileri ve toplumları aptallaşmaya sürüklediğini hatırlatıp seneler önce yazdığı bir cümleyi metnine alıyor: “Aptallığın, uygulamayı bilmediği hiçbir önemli düşünce yoktur; o, her bakımdan hareketlidir ve hakikatin tüm kıyafetlerini giyebilir.”
Aptallığın çaresi olarak alçakgönüllülüğü gösteren Musil, bu bilgece tavrın her zaman kolaylıkla tercih edilmediğinin bilincinde. Söz konusu tercihin pek çok sorunu çözebileceğinin de bunu seçmemenin problemleri derinleştireceğinin de ayırdında.
Romanlarına, öykülerine ve hikâyelerine alıştığımız Musil, Aptallık Üzerine’de psikolojik, felsefi ve satır aralarına sıkıştırdığı politik bir yolda ilerliyor. 1930’ların faşizm rüzgârından da 19. yüzyıldan miras kalan tartışmalardan izlere rastladığımız metninde, zamanı ve çağları aşan aptallığın insanları sürüklediği karanlık sokakları hatırlatan yazar, dönemin ruhuyla beraber, insanlığın ayrılmaz bir parçasını derinlemesine inceliyor.
Aptallık Üzerine, Robert Musil, Çeviren: Didem Ürker, Sel Yayıncılık, 56 s.
(AB/TY)







