21 Şubat, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) tarafından, 17 Kasım 1999’da "Uluslararası Anadil Günü” ilân edildi.
Asıl adı Anadil Hareketi Günü olan 21 Şubat, Bengali Dili Hareketi için Bangladeş polisi ile çatışan Bangladeşli üniversite öğrencilerinin öldürülmesinin yıldönümüdür.
Uluslararası Anadil Günü her yıl, Türkiye’nin de kurucu üyeleri arasında yer aldığı UNESCO’ya üye ülkeler tarafından kutlanıyor. UNESCO’ya üye ülkeler, çok dilliği de savunuyorlar.
Türkiye’de Kürtler kutluyor
Türkiye’de yaşayan Kürtler de son yıllar da Anadil Günü’nü çok renkli etkinliklerle kutluyor. Kürtler Anadil Günü kutlamalarında “Anadilde eğitim istiyoruz!” talebini dile getiriyor. Bu yıl da Anadil Günü Adıyaman, Hakkâri, Yüksekova, Van, Erciş, Çaldıran, Mardin, Kızıltepe, Nusaybin, Diyarbakır, Bismil, Silvan, Batman, Dersim gibi birçok kent ve ilçe merkezinde, çeşitli etkinliklerle kutlandı.
Kutlamalarda Anadilde eğitim talebi ön plana çıktı. Hükümet ise henüz anadilde eğitime yeşil ışık yakmış değil. Öte yandan hükümetin “4+4+4” olarak adlandırdığı ve yasalaştırdığı eğitim sistemi de asimilasyon politikası olarak değerlendiriliyor.
Yasaklar… Gelişmeler… Süren sıkıntılar…
Türkiye’de Kürtçenin günlük hayatta kullanılması adına önemli gelişmeler yaşansa da Anayasal, yasal ve ilgili yönetmelikler açısından hâlâ ciddi uygulama sıkıntıları yaşanıyor. Örneğin çocuklara Türkçe alfabede olmayıp, Kürtçe alfabede olan “x, q, w” gibi harflerle yazılan isimler verilmesine izin verilmiyor hâlâ.
[Bu yasak, Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun’un 3. maddesinde düzenlenmiş. Madde şöyle: “…Verilecek tabu kayıtları ve senetleri ve nüfus ve evlenme cüzdanları ve kayıtları ve askeri hüviyet ve terhis cüzdanları 1929 Haziran’ı iptidasından itibaren Türk harfleriyle yazılacaktır.”
Diğer yasak maddeleri ise şöyle:
— Anayasa’nın 2. Maddesi: Türkiye Cumhuriyetin resmi dili Türkçedir.
— Anayasa’nın 42. Maddesi: Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.
— Türk Harflerin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”: Bu düzenlemeyle Arap harflerinin kullanılmasının yasaklanmasıyla yetinilmemiş, Türkçe dışındaki diğer tüm dillerin kullanımına engeller getirilmiştir.]
1980’deki askeri darbeye kadar varlığını sürdürmüş olan Kürtçe ve Kürtçe çağrışımlı yerleşim yerlerinin isimleri bir kararnameyle yapılan operasyonla değiştiriliyor ve o dönem Kürt’lerin yoğunlukta yaşadığı yerlerdeki devlet dairelerine “Türkçeden başka dil konuşmak yasaktır” yazılı duyurular asılıyor.
12 Eylül 1980’deki askeri darbe sonrasında oluşturulan yeni Anayasa’nın ardından 2932 sayılı yasa ile konulan “Kürtçe yasağı”, 12 Nisan 1991’de kaldırılmıştı ancak Cumhuriyet’in ilânından günümüze Kürtçe yasakları hâlâ devam ediyor.
2002’de Kürtçe dil kursları açılmasına cevaz veren yasa çıkmış; 2007’deki seçimlerden yapılan mevzuat değişikliğiyle TRT’de 45 dakikalık Kürtçe yayın yapılmaya başlanmış, 2009’da da devlet televizyonu TRT, “TRT Şeş” adıyla 24 saat Kürtçe ve lehçelerinde yayın yapan bir televizyon kanalı açmıştı. Öte yandan 2012-2013 eğitim ve öğretim yılı itibariyle Kürtçe, okullarda seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmış, öncesinde üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri açılmıştı.
Son olarak da, eksik ve yetersiz görülse de, KCK davalarının tıkanmasına yol açan anadilde savunma talebinin karşılanması için yasal değişiklik yapılmıştı.
Bu gelişmeler yaşanırken Genelkurmay Başkanlığı, “Q, W, X” harflerinin üzerinin çizildiği, üzerinde “…Önce Türkçe” yazılı afişler bastırıp, askeri kurum ve kuruluşlara astırmıştı.
Öte yandan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok kez “Anadilde eğitim olmaz, olamaz,” şeklinde konuşurken, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç katıldığı bir televizyon programında “Kürtçe, medeniyet dili değildir,” demiş ve gelen tepkiler üzerine “Kürtçeyle her şey yapılabilir,” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Bir yandan bu gelişmeler olurken, diğer yandan uygulamalar Anayasal ve yasal olarak güvence altına alınmadığı için sıkıntılar yaşanmaya devam ediyor.
2011’in Şubat ayında BDP’nin meclisteki grup toplantısında BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Kürtçe konuşurken, konuşmayı canlı yayından veren TRT, yayını kesmiş ve bu tartışmalara neden olmuştu.
2005’te belediye başkanı seçildikten sonra “Çok dilli belediyecilik projesi” kapsamında belediye hizmetlerinde Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe ve Arapça da hizmet veren Sur Belediye Başkanı ve meclis üyeleri hakkında soruşturma başlatılmış, ardından Danıştay 8. Dairesi Demirbaş’ı ve belediye meclis üyelerini görevden almıştı.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e ise Kürtçe davetiye kart bastırıp, dağıttığı için soruşturma açılmıştı.
Çok sayıda Kürt siyasetçi seçim dönemlerinde Kürtçe konuştukları için –“Propaganda dili Türkçedir” şeklindeki seçim kanunu maddesi dolayısıyla- altı aylık hapis cezası aldı.
2010’da Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) Kürtçe ve Türkçe olarak astığı tabelalar savcılık kararlarıyla indirilmişti.
BDP’li birçok belediyenin park, bahçe, sokak, cadde ve mahalleler verdiği Kürtçe isimler hâlâ mülkü amirlerin engeline takılıyor.
Şimdilerde Kürtçe okullarda seçmeli ders olarak okutulurken 2001’de yüzlerce üniversite öğrencisi “Seçmeli Kürtçe dersi istedikleri için” ya okuldan atılmış, ya uzaklaştırılmış ya da tutuklanmıştı.
Sanatçı Ahmet Kaya 1999’da Türkiye Magazin Gazetecileri Derneği’nin ödül töreninde “Kürtçe bir şarkıya klip çektim, bu klipi yayınlayacak yürekli insanların olduğunu biliyorum” dediği için saldırıya uğramış, hakkında dava açılmış ve bu yüzden Fransa’ya gitmek zorunda kalmıştı. Kaya, Fransa’dayken gazete, dergi ve televizyonlara verdiği demeçlerde uğradığı saldırı ve hakaretleri içine sindiremediğini, ülkesinden ayrılmak zorunda bırakıldığı için çok üzgün olduğunu ifade etmişti. Kaya, 26 Kasım 2001’de Paris’te kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu.
Gazeteci-yazar Oral Çalışlar Kaya’nın ölümü üzerine “Kürtçe yasağı Ahmet Kaya’nın hayatına mal oldu” demişti.
“Çok dilli eğitim, diyelim”
Konuyla ilgili bianet’e konuşan ve Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, 2006’da belediye hizmetlerini çok dilli şekilde yaptıkları için soruşturulduklarını ve arkasından görevden alındıklarına dikkat çekerek, “Şimdi hükümetin kendisi çok dilli televizyonculuk yapıyor” dedi.
2008’de “Serê şevê çîrokek, her mal dibistanek” (Her geceye bir masal, her ev bir okul) adıyla bir proje yaptıklarını anlatan Demirtaş şöyle konuştu: “365 masal, 12 fasikülden oluşan kitapları ailelere dağıtarak, evlerini okula çevirmelerini istedik. O zaman bu projeyle dokuz yaşında bir kızımız evinin bir odasını dersliğe dönüştürdü ve bu durum savcılıkça kovuşturuldu.”
“Yine kentin girişine astığımız çok dilli “Hoş geldiniz” tabelaları nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından hâlâ soruşturuluyoruz. Yine, daha etkili çalışabilmek için personel alımlarında Kürtçe, Ermenice, Süryanice dillerini bilen kişileri tercih etme kararırımız nedeniyle yargılanmaya devam ediyoruz.”
Hükümetin bu yeni eğitim yılında yürürlüğe koyduğu “4+4+4” adlı eğitim sistemini “Asimilasyon hedefleniyor” diyerek değerlendiren Demirbaş, belediyelerine bağlı Kadın Destek Merkezleri’nin açtığı üç kreşte 40’ı aşkın 0-5 yaş grubu çocuğun sadece Kürtçe eğitim gördüğünü ifade ederek, ilköğretim ve lise çağında çocuklar için açtıkları Eğitim Destek Evlerinde ise Kürtçe eğitimin hazırlığı içinde olduklarını söyledi.
Kürtçenin okullarda seçmeli ders olarak okutulmasını bir aşama olarak olumlu değerlendirdiğini ancak bunun yeterli olmadığını; çünkü gerekli alt yapının olmadığını, bu yüzden Kürtçe seçilse bile o dersin verilmediğini, öyle olunca da sanki Kürtler anadilde eğitimi gerçekten istemiyor gibisinden bir kanaatin oluşturulmaya çalıştığını aktaran Demirbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eğer anadilde eğitim ifadesi itici geliyorsa, bunu yerine, UNESCO’nun da savunduğu ve desteklediği ‘çok dilli eğitim’ diyelim, yani müfredat aynı ama eğitim dili farklı olsun. Öğrenci ve velisi hangi dilde eğitim göreceğine karar versin ve buna göre derslik açılsın. Bu, devletin bölünme fobisini ortadan kaldırır. Diyarbakır’daki Türk de, İstanbul’daki Kürt de isterse kendi dilinde eğitim alabilir.”
“Kürtler kendi okullarını açabilecek güçte”
Hükümet kanadından gelen “Anadilde eğitim olmaz” mealindeki açıklamaları ve Kürtçe öğretimi ve yayını vesaire konularda atılan adımları hatırlattığımız Türkiye’nin tek günlük Kürtçe gazetesi Azadiya Welat’ın editörü Ozan Kılınç, “Anadilde eğitimin önündeki engeller kaldırılmadığı sürece asimilasyon politikasının devam ediyor demektir” diyerek, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünde, anadilde eğitim imkânlarının sağlanmasının önemli bir eşik olacağını savundu.
“Yasal ve yönetmeliksel engeller kaldırılırsa Kürtler, kendi okullarını açabilirler; Kürtler bu güce ve birikime sahip… Ancak Kürtler kendilerini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak kabul ediyorsa eğitim hizmeti, devletin görevidir.”
Kürt Dilini Geliştirme Derneği KURDÎ-DER’in Genel Başkanı Sabahattin Gültekin, Dünya Anadil Günü vesilesiyle yaptığı açıklamada, anadilin kolay öğrenilmesi ve eğitimi için 25 kaynak kitap hazırladıklarını; anaokulu, ortaokul, lise ve üniversiteler için ise eğitim kitapları hazırlama çalışmalarının devam ettiklerini söyleyerek, 7. yılındaki KURDÎ-DER’in şimdiye kadar 10 bin kişiye (çeşitli seviyelerde) Kürtçe öğrettiğini aktardı.
Yedi yılda 26 şube açtıklarını söyleyen Gültekin, hükümetin farklı dillerin kullanılmasına ilişkin adımlarının olduğunu, ancak bu adımları samimi bulmadıklarını, bu yüzden de kendi çalışmalarına devam ettiklerine ve hız verdiklerine dikkat çekti.
BDP’nin anadilde eğitim hakkındaki grup önerisi reddedildi
BDP’nin 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde verdiği anadilde eğitime imkan veren yasal değişiklik önerisi aynı gün, Meclis Genel Kurulu’nda reddedildi.
Teklif görüşülürken BDP adına söz alan Hakkâri Milletvekili Adil Kurt konuştu:
“Ana dilde eğitim şart diyoruz. Ana dilde eğitim Türkiye’de artık bir tabu olmaktan çıkarılmalıdır, çıkmalıdır. Ana dilde eğitim gereklidir. Siz bu coğrafyada halkların bir arada yaşamını arzuluyorsanız, kardeşkanının akmamasını arzuluyorsanız, birlikte yaşamı arzuluyorsanız halkların da bu temel haklarına saygı göstermek durumundasınız."
‘Yasaklar isyan hâli yarattı’
Dünya Anadil Günü ve bu gün vesilesiyle Diyarbakır KURDİ-DER şubesi ve Kamu Emekçi Sendikaları Diyarbakır Şubeleri Platformu’nun ortak düzenlediği mitingin de talebi olan “Anadilde eğitim talebi” üzerine konuşan sosyolog ve arkeolog Nadir Arzu (32), dil yasaklarının bireylerde ve toplumda sarsıntı yarattığına ve bunun bir isyan hâline yol açtığına dikkat çekerek, “Bu çağda hâlâ bir halkın dilinin eğitim dili olmasının engellenmesi en basit deyimiyle vicdansızlıktır,” dedi.
“Bugün Kürt halkı Türkiye’de kreşten başlayarak üniversite ve yüksek lisansa kadar kendi anadilinde eğitim hakkı istiyor. Kürt dilinin böyle bir eğitim için yetersiz olduğunu ileri sürenler yanılıyorlar; Kürtçe her türlü eğitim için yeterli zenginlikte bir dildir. Yeter ki kimse engel olmasın.”
bianet’e konuşan bir başka miting katılımcısı Düzgün Doğan (32), 2001’de Dicle Üniversitesi öğrencisiyken, Kürtçenin üniversitede seçmeli ders olarak okutulması için üniversite yönetimine verdiği dilekçe nedeniyle bir dönem uzaklaştırma cezası aldığını belirterek, hükümetin farklı dillerle ilgili attığı adımları şu sözlerle değerlendirdi:
“Anadil konusunda atılmış ciddi bir adım olduğu söylenemez. AKP Anadil konusunda asgari çözümler üreterek sorunu bir bakıma önemsizleştirmeyi çalışıyor. İyileştirme adına atılan adımlar, bir sürü kısıtlama içeriyor. İnsanlar kendi anadillerini öğrenmek için birçok zorluğa katlanmak zorunda kalıyorlar. Kürtler kendilerine imkânlar yaratarak dillerinin konuşmaya, yaşatmaya çalışıyorlar.”
Doğan sözlerini şöyle noktalıyor: “Kürtler 21. yüzyılda, bir Dünya Anadil Günü’ne daha meşru haklarından yoksun olarak, “Ne mutlu Türküm diyene!” zorlamasıyla giriyorlar, ne yazık ki…” (BA/EKN)