Günlerden bir gün, bir Hıristiyan, yolda giderken rastladığı Yahudi bir arkadaşına "Ülen siz Yahudiler, hazreti İsa'yı çarmıha gerersiniz ha!" diyerek okkalı bir osmanlı tokadı aşketmiş. "Yahu ikibin yıl önceydi o, sana şimdi ne oluyor" itirazına da, "olabilir ama ben daha dün öğrendim" diye yanıt vermiş. Yedi yıl hükümet ettikten sonra Kürt açılımını gündeme getirmesi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) fıkradaki Hıristiyanınkine benzer bir cehaletten mi kaynaklı?
Vahiy mi geldi? Türkiye ahalisi cümbür cemaat hükümetin kapısına dayandı da "artık yeter bitirelim bu savaşı" mı dedi? Başbakan; ABD başkanı Barack Obama, askerinin yanında savaşacak Mehmetçik isterken, "Afganla din kardeşiyiz ona silah çekmeyiz" dedi ya, acaba Kürtlerin de din kardeşi olduğunu mu hatırladı? Kısacası bu projenin uyarıcıları bunlar değil.
Açılımın uyarıcısı esas olarak dışarıdan. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Obama ile 7 Aralık'ta Beyaz Saray'da yaptığı görüşmenin gündemindeki konular Kürt sorununun çözümününe dair programın da esas unsurlarıdır. Ermenistan, Suriye ve Irak'la -kuzeyi ile- ilişkiler, Afganistan'a Türkiye'nin asker göndermesi, İran'ın Nükleer bir güç olma çalışmalarına karşı Türkiye'nin üstleneceği rol, Kıbrıs Sorunu, PKK sorunu bu unsurların en önemlilerini oluşturuyor. Bu projenin önemli iki alanı var. Önce aciliyeti olduğu gözüken ve Türkiye dışındaki alana dair bir şeyler söyleyelim.
ABD ve müttefikleri, Irak'ı işgal ettikten yedi yıl sonra dev petrol şirketlerini nihayet petrol alanlarına 2009 yılının kasım ayından itibaren sokmanın adımlarını atmaya başladılar. Petrol ve doğalgaz işletme sözleşmeleri imzalanmaya Bağdat yönetimiyle pazarlıklar sonlanmaya başladı. Savaş ganimetinin müttefikler arasında paylaşılmasına daha yeni başlandı. 115 milyar varillik ve dünyanın üçüncü en zengin petrol rezervinden sözediyoruz. Bu uğurda tarihin en gelişkin silahlarıyla Irak halkına vahşi bir katliam uygulandı Irak tümüyle yıkıldı yüzbinlerce Iraklı öldürüldü, bir milyondan fazla insan göçe zorlandı. Beş bine yakın Amerikan askeri öldü. 800 milyar dolarlık bir savaş gideri var ABD'nin. Bu paraları petrol gelirlerinden geri alacak.
ABD, bu kontratların imzalanması tamamlandıktan sonra, 2010 yılında da Irak'tan askerlerini çekmeyi planlıyor. Üretim çalışmalarının ve boru hatlarının güvenliği ve Irak'ta siyasi istikrar petrol şirketleri yani Obama için stratejik önemdedir. PKK'nin Kuzey Irak'taki varlığı ve bu nedenle TSK'nin bölgeye yönelik operasyonları ABD tarafından istenmemektedir. PKK'nin Irak'tan acilen tasfiye edilmesi kararı, ABD-Türkiye-Kuzey Irak Kürt Yönetimi ortamında bu nedenle alındı. Bu kararın gereği yapılacak. Kamplar bir şekilde tasfiye edilecek.
Projenin ikinci alanı Türkiye'dir. Başbakan,bir süre öncesine kadar DTP yi muhatap olarak kabul etmezken açılım sürecinde işler değişti. Görüşmeler oldu. PKK militanları Habur'dan giriş yaptı. Sorgulandılar serbest bırakıldılar. Başbakanın ve İçişleri Bakanın TBMM'deki açıklamalarıyla Türkiye Cumhuriyeti tarihinde etnik dinsel dilsel çoğulculuk çeşitlilik ilk defa resmi bir ortamda farklı bir yorumla dile geldi. Kürt sorununun çözümünün ilk adımlarının işaretleri verildi.
Ancak açılım projesinin Türkiye'deki temel hedefi de, Kürt Sorununa çözüm bulmaktan, Kürtlerin değişik kesimlerinden gelen ve yıllardır tekrar edilen talepleri karşılamaktan ziyade PKK'nin dönüştürülmesinden-tasfiyesinden ibarettir. Zira başbakan "Bu bir devlet projesidir" dese de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Kürt açılımı-sorunların temel çözümüne yönelik projesinin olmadığı görülmüştür, somut bir program açıklanamamıştır. Hükümet, PKK'nin tasfiyesi ve Kürtlere verilecek küçük tavizler üzerinden ancak devlet katında bir uzlaşma sağlayabilirdi. Öyle oldu. Bu anlamda bir "Devlet Projesi" olduğu doğrudur.
Türk kamuoyu da gerçekten bir Kürt açılımına hazır değildi. Aksine Kürtlerle Türkler arasındaki fay hattının giderek derinleştiği bir evreye girdik. AKP Kamuoyundan destek alamadı. CHP ve MHP'nin sert muhalefetiyle karşılaştı. Yıllardan beri beslenmiş ve kışkırtılmış Türk milliyetçiliğinin Habur girişindeki görüntülere olan tepkilerini bahane eden AKP, başlatılmış olan programı durdurdu. Bir anlamda rahatladı, zaman kazandı. Kamuoyunda kaybettiği prestijini onarmayı hedefledi.
Kürt tarafının da, önermeleri beklentilerimizin çok gerisinde de olsa, bu süreçten yararlanmadığını, Kürt halkının ihtiyaçları ve talepleri üzerinden etkin bir siyaset izlemediğini gözlemledik. DTP, PKK'nin tasfiye edilmesine karşı konumlanmayı esas alan bir yol izledi, siyaset oyununda yedek kulübesinde oturmayı seçti. Açılım süreci iyi yönetilemedi.
PKK'nin Türkiye'de siyasi alana çekilmesi, barış ortamının hazırlanması da eğer kısa vadeli olarak öngörülüyorsa, hükümet sözkonusu "Devlet Projesi"ni sürdürmekte kararlı ise, yakında Kürt tarafında da önemli siyasi gelişmeleri gözlemleyeceğiz demektir. DTP bu tartışmaların içinden daha kimlikli bir siyasi mücadenin kararlığıyla çıkabilirse bu yalnızca Kürt halkının beklentilerine değil Türkiye'nin demokratikleşme ihtiyacına da olumlu bir yanıt vermiş olacaktır.
Anayasa Mahkemesi DTP'nin kapatılma davasını görüşüyor. Siyaseten iradesini kendi kısıtlamış olan DTP, hukuken de saf dışı edilecek mi? DTP kapatılmasın diyorum. DTP, son genel seçimlerde seçim barajına rağmen TBMM'de grup kurma başarısını gösterdi, olağanüstü bir umut oldu. Şiddetten arınmış gerçek bir barış ve kardeşlik üzerine kurulu bir yeni sürecin başlatılması ve başarılması için Türkiye'nin DTP'ye ihtiyacı var.(YÖ/EÜ)