O elinizdeki, “Kırmızı Başlıklı Kız” masalı mı? Çocuğunuza, o masalı okumaya niyetli misiniz? Masalı şöyle bir kenara bırakın da biraz laflayalım, ne dersiniz?
Laflayalım dediğime bakmayın. “Kırmızlı Başlıklı Kız” masalı üzerine söylenecek lafların ucu bucağı yok. Masal değil laf efsanesi. Öncelikle bu masalın orijinal halini bilmek istiyorsanız eğer Fransız kütüphanelerine gidip Charles Perrault’un derlemesini yaptığı kitabın ilk haline ulaşmanız lazım. Elden ele geçerek günümüze ulaşan orijinal olduğu iddia edilen masala bakarsak ortalıkta avcı yok. Ana kurgu yine bildiğiniz gibi. Küçük kız, ormanın derinliklerinde tek başına yaşayan hasta ninesine ekmek ve şarap götürüyor. Tabii annesinin öğüdünü alarak: “Yoldan ayrılma ve şarap şişesini sakın kırma.”
Küçük kız diyorum, çünkü orijinal masalda kırmızı pelerin de başlık da yok. Küçük kız, ormanda kurtla karşılaştığında ise kurt ona ninesine ulaşması için iki yol öneriyor: “Hangi yoldan gideceksin, üzerinde raptiyelerin olduğu yoldan mı, yoksa iğnelerin olduğu yoldan mı?”
Kurdun önerdiği yollar, şarap ve ekmek orijinal masaldaki temel simgeler. Kurdun önerdiği yollar, erginleme törenlerine; annenin sözleri namusa; kırmızı şarap adet kanamasına; şarap şişesi bakireliğe; kurt, baştan çıkarıcı erkeğe göndermedir. Uzun bir analize gerek var mı? ‘Ey bacım, toplumsal rollerini iyi öğren yoksa kurda kuşa yem olursun’ mesajı bilinçaltımıza sokuluyor.
Devam edelim. Ortaçağdan günümüze gelene kadar orijinal masala avcı, zaman zaman baba, kırmızı başlık, kırmızı pelerin ve taş ekleniyor. Annenin söylediği söz aşağı yukarı aynı: “Kulübeye giderken sakın yolda oyalanma. Tanımadığın kimselerle konuşma. Ona buna takılma. Sakın ormana dalıp yolunu uzatma. Tamam mı benim Kırmızı başlıklı güzel kızım.”
Yeni eklenen simgelerle birlikte analiz de derinleşiyor. Tatminkâr bir analiz yapabilmek için yanımıza bir psikolog, bir dilbilimci, bir antropolog ve bir de feminist almamız gerek. Elinizdeki masum gibi görünen masal tam konferanslık. Benim derdim kurt. Masalın kötüsünü dile getirmek. Kurdun iç sesi olmadan önce bir sızımdan bahsedeyim ama.
Bu masal dâhil olmak üzere tüm masallarda famale fatallerin kurgudaki konumları canımı yakar. Özgür kadınların, ideal toplumsal kadın rollerine uymadığında cadılaştırılması, cadılaştırılarak ölümünün meşrulaştırılması, öldürülemiyorsa sevgiden (erkeğin) yoksunlaştırılarak toplum dışına itilmesi acıtır canımı. Bununla birlikte, toplumsal cinsiyet rollerinin masallar yoluyla anneden kıza okunarak bilinçaltına kodlanması da ayrı bir sızıdır bende.
Bu masalı(ları) biz çocuklarımıza okumasak da bir şekilde duyacak biliyorum. Yalıtmak zor. Ne yapmalı? Öncelikle dil değiştirmeli. Örneğin cadı sözü yerine özgür kadın denilmeli. Kafası karışmalı çocuğun. Düşünmeli. Kötü kisvesi altında ötekileştirilenlerin sesine kulak vermesini öğrenmeli.
Adım kurt. Yuvamdır orman. Bir gün, ormanda gezerken yolun ortasında bir sepet gördüm. Öylece ortalıkta duruyordu. Doğamda merak var. Kokladım sepeti. Taze pişirilmiş yiyecek kokuları geliyordu mis gibi. Sepetin üzerine bir de insan kokusu sinmişti. Havayı kokladım. Rüzgâr, sepetin üzerindeki insan kokusunun aynısını taşıdı burnuma. Sepetin sahibini bulayım istedim. Kokuyu takip ettiğimde kırmızı başlıklı bir kızla karşılaştım. Çiçek topluyordu. Hava kararmak üzereydi. Havanın kararmak üzere olduğunu söyledim. Sepetinin bulunduğu yeri tarif ettim. İsterse sepetini getirebileceğimi bile teklif ettim. Ne derse beğenirsiniz. “Yabancılarla konuşmam ben!”
Ne edersin, yoluma devam ettim. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken bir kulübeye denk geldim. Kulübenin önünde burnunu çekiştire çekiştire bekleyen yaşlı bir kadın vardı. “Hava soğuk gir içeri teyzeciğim. Hastasın da üsteliksin.” dedim. Torunu bekliyormuş. Rutin ziyaret günüymüş torununun.
“Torunun, kırmızı bir başlıkla, kırmızı bir pelerin mi takıyor?” diye sordum. Benimle konuşmaya tenezzül etmeyen o küçük, yaşlı kadının torunuymuş. Durumu bir bir anlattım yaşlı kadına. “Gel şu torunuma bir ders verelim!” dedi. Ve kendimi yaşlı kadının kıyafetlerini giymiş, yatağına uzanmış buldum. Yaşlı kadın da yatağın altında. Var gitsene yoluna.
Kapı çaldı. Kırmızı Başlıklı Kız’ı içeriye davet ettim. Sesimi, yaşlı kadının sesine benzesin diye inceltmeye çalıştım da olmadı tabii. Ben kurt, o da yaşlı bir kadın. Oscarlık oyuncu olsam ne yazar.
Kırmızı Başlıklı Kız içeri girer girmez başladı sesim neden kalınmış, gözlerim neden pörtlekmiş, tırnaklarım neden uzunmuş. Dişlerime de taktı. Neden sivriymiş? Bu cevabımdan sonra film koptu. Doğam gereği doğru cevap verdim. “Daha iyi yiyebilmek için.” dedim. Küçük kızdan çıkan sesi bir duysanız. “Yeme beni! Yeme beni!” diye avazı çıktığı kadar bağırıyor. Bağırtı çığırtı arasında hooop sahneye bir de avcı dâhil olmaz mı? Nişan almakla meşgul haspam. ‘Hain kurtmuşum.’ Canımı zor attım kulübeden dışarıya. Bir daha ormanda gördüğüm küçük kızlarla konuşmak mı? Tövbe… Bir daha yaşlı kadının kulübesine yaklaşmak mı? Tövbe…
Yukarıdaki kurdun iç sesi şahsıma ait. Ama geçen hafta aynı dertten mustarip yavru bir kurtla karşılaştım. Annesinin boynunu sarılmış bir şeyler söylüyordu: “Anne, ben büyüdüm./ Gideceğim tek başıma ormana./ Biraz dolaşıp hava almaya.”
Yavru bir kurt için orman tehlikelerle doludur. Annesinin tembihlerini öğrenmiş midir acaba?
“Haydi sor!” diyor yavru kurt annesine coşkuyla. Ormanda tek başına gezmeye o kadar istekli ki…
Annesi ilk önce Kırmızı Başlıklı Kız’la karşılaştığında ne yapacağını soruyor yavru kurda. Bilmeyecek ne var? “Çalının arkasına saklanacağım.” Yavru kurt birinci soruyu başarıyla cevaplıyor. İkinci soru, yaşlı kadının kulübesine denk geldiğinde ne yapacağı ile ilgili. Bilmeyecek ne var? “Uzaklaşırım.” İkinci soruyu da başarıyla cevaplıyor yavru kurt. Sıra bir ağacın gölgesinde keyifle dinlenmeye geliyor. Anne kurt endişeli hâlâ. Bir de avcı var çünkü. Yavru kurt, ağacın gölgesinin altına uzanıp keyif çatmadan önce hazırladığı posteri asacağını söylüyor da anne kurdun endişesi geçiyor.
Sara Şahinkanat'ın yazdığı, Ayşe İnan Alican'ın resimlediği “Kim Korkar Kırmızı Başlıklı Kız'dan?” adlı eser, masum gibi gözüken toplumsal değerlerin yeniden üretilip aktarıldığı klasik masalara alternatif bir eser.
Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmış olan bu eser, 2009 ‘da Yılın En İyi Resimli Öykü Kitabı ödülüne layık görülmüş.
Çocuklarınızın bu eserle buluşması umudumla.
Keyifli okumalar. (ED/NV)