Ölümlerin çok normalleştiği bugünlerde gündem bir kez daha “başkanlık sistemi” oldu.
Oldu da, bari entelektüel bir tartışma olsa ve Türkiye kamuoyu da anlasa, nedir bu “başkanlık sistemi?”
Halihazırda “başkanlık sistemi” etrafında neyin tartışıldığı belli değil veya esasa dokunan bir tartışma henüz yapılmadı; hiçbir partinin “başkanlık sistemi”nden ne anladığını pek bilmiyoruz.
AKP ne diyor?
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun fahri danışmanı Etyen Mahçupyan “başkanlık sistemi” için, “İçi henüz doldurulmadı. AK Parti’nin kendi içinde üretildi fakat toplum olarak biz daha duymadık” demiş. Doğru.
AKP’nin eski TBMM Anayasa Komisyonu üyesi Ahmet İyimaya ise “Şu anda başkanlık sisteminin ‘içeriği şudur’ dememizin süreci zehirleyici etki doğuracağını düşünüyorum. O konuda ayrıntılı bir sohbet yapmayı özellikle uzlaşma ruhuna uygun bulmuyorum” diyerek açıklamasının devamında önceliklerinin yeni Anayasa olduğunu vurgulamış ve başkanlık sistemini niçin istediklerini şu ifadelerle anlatmış:
“Biz başkanlık sistemini, Türkiye’nin yaşanan koalisyon çıkmazları karşısında kalkınma ihtiyacına, demokratik gelişmeye ve zaman vampiri olan arızalı sistemlere karşı bir rasyonel sistem olarak öngörüyoruz.”
HDP ne diyor?
Yeni Anayasa ve “başkanlık sistemi” tartışmalarının “reel siyasetteki” diğer muhatabı HDP ne diyor peki?
HDP Sözcüsü Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, Twitter hesabından “Yerel yönetimlerin güçlü olduğu, güçler ayrılığına dayalı parlamenter sistemi savunuyoruz. Başkanlığa karşıyız” dedi.
HDP’li vekiller Celal Doğan ile Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, “ABD tipi bir Başkanlık sistemi tartışılabilir” mealinde açıklamaları oldu. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın da benzer bir beyanı vardı.
Bir de HDP’nin 7 Haziran seçimi öncesi “Seni başkan yaptırmayacağız!” çıkışı var ki bunun AKP’deki reaksiyonu büyük oldu ki Hürriyet’e yapılan saldırılarla adı duyulan AKP’li Boynukalın’ın saldırgan kalabalığa üç kere “Seni başkan yaptıracağız!” dediği görüntüleri izledik.
HDP’nin başkanlık sistemini Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden tartışması ve seçim öncesi böyle bir çıkış yapması, kanımca olgun bir siyasi yaklaşım olmadı. HDP pekâlâ bu tartışmalara kendi programıyla katılabilir, didişen bir üslubu tercih etmeyebilirdi.
Çünkü HDP için bu tartışmada en önemli husus, HDP’nin “demokratik ulus” projesi de diyebileceğimiz, bir ulusa dayalı devleti (ulus-devleti) reddeden, bunun yönetim modelini “demokratik özerklik” olarak ifade eden yaklaşımıdır.
“Başkanlık=Tek adamlık” algısı
Şu var ki Türkiye’de başkanlık sistemi tartışmaları “Başkanlık sistemi=Tek adamlık” algısı üzerinden yürüyor; kabul ve retler de bu algıyla şekilleniyor.
Yersiz bir algı değil “tek adamlık” endişesi çünkü yaşananlar böylesi bir algının oluşması için ziyadesiyle var ve belki de yaşanıyor ve yaşanacak olanlar bu endişeyi iyice güçlendirecek.
Buyurun; 1 Kasım sonrası yine bir muhtarlar toplantısında konuşan Erdoğan, “Önümüzdeki dönem konuşma, tartışma dönemi değil, açık söylüyorum sonuç alma dönemidir” demiş. Bu söylem “tek adamlık” algısında olanların endişesini haklı kılar.
Eğer “Zaten Cumhurbaşkanlığı yürütmenin başıdır” ve “Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi zaten yarı-başkanlıktır” üzerinden “Biz yaptık oldu” veya “oldu bitti” yapılmaya çalışılırsa, bunun olmayacağı, oldurulmaya çalışılırsa ülkedeki kutuplaşmanın derinleşeceği açık.
7 Haziran’ın mesajı unutulmamalı
Diğer yandan şunun da anlaşılmış olması gerekir ki, AKP artık Türkiye’yi gerçek anlamda demokratikleştirecek radikal değişiklikleri yapmak zorunda; 7 Haziran’ın mesajı buydu. 7 Haziran’ın bir başka mesajı ise, başkanlık sisteminin “tek adamlık” rejimine dönüştürülemeyeceğinin mesajıydı.
Ne yazık ki bu mesaj alınmış değil ve Erdoğan’ın aklında, başkanlık sistemini referanduma götürmek var gibi görünüyor. 1 Kasım sonuçları böyle bir motivasyon yaratmış olabilir.
Ancak şu kesin ki yapısal değişiklikler yapılabilmesi, kulaklarda silah sesleri, omuzlarda cenazeler varken mümkün değil. Bu atmosferde böylesi yapısal değişikliklere “tartışma dönemi değil” diyerek girişilmesi, 1 Kasım seçimi ayarında bir sonuç ortaya çıkarabilir belki ama yaşadıklarımız gösterdi ki, bu maya tutmaz ve bu hamur Türkiye’yi zehirler!
Oysa…
Hiçbir şey için geç değil. Hala çatışmalar yaşansa da, sokağa çıkma yasakları uygulansa ve sivil insanlar, asker, polis ve gerillalar yaşamını yitirse de, tek bir doğru cümle etrafında iyi niyetli bir tartışmaya girişmek, iklimi değiştirebilir: “Hep birlikte bağımsız-demokratik bir Türkiye için, savaşı durduruyoruz, sorunlarımızı konuşuyoruz.” denemez mi?
Bunun için AKP kindar ve üsten davranmaktan vazgeçmek zorunda!
Bunun için HDP didişmeden, sorumlu siyaset yapmak zorunda!
Bunun için CHP “hem nalına hem mıhına” demeyi bırakmak zorunda!
Bunun için MHP devlet değil, insanlık demek zorunda!
***
Ne dersiniz? Çok mu geç kaldık? “Hep birlikte bağımsız-demokratik bir Türkiye için, savaşı durduruyoruz, sorunlarımızı konuşuyoruz.” diyecek eli vicdanında siyasetçi yok mu ülkede? (BA/ÇT)